Dinin piyasalaştırılmasına somut bir örnek: Helal gıda

Helal gıda pazarı giderek genişliyor. Özellikle Ortadoğu ülkelerine açılmak isteyen sermayenin 'helal gıda sertifikası' almaya yönelik ilgisi ise dinin piyasalaştırılmasına iyi bir örnek oluşturuyor.

Yaklaşık 850 milyar dolara ulaşan ticaret potansiyeli ile alternatif pazar arayışındaki sermayenin yeni gözdesi olan "helal gıda pazarı" giderek genişliyor. Bu çerçevede Türkiye'deki firmaların "Helal Gıda Sertifikası"na olan talebi de artıyor.

Helal gıda piyasasında yalnızca dış ticaretin değil, iç ticaretin de gelişmesine bağlı olarak Türk Standartları Enstitüsü'ne (TSE) şu ana kadar 150 civarında firma başvuru yaparken, 38 firmanın başvurusu kabul edildi. Bu firmaların 63 ürününe "Helal Gıda Uygunluk Belgesi" verildi.

TSE tarafından verilen helal gıda sertifikasına sahip şirketler arasında Banvit Bandırma AŞ, 14 ürün ile en çok sertifikaya sahip firma konumunda yer alıyor.

Özellikle tavuk, yumurta, kırmızı et ve et ürünleri ile süt ve süt ürünleri, helal gıda pazarında çok talep gören ve dikkat çeken ürünler.

Geç kalan Türk sermayesinin sertifikasyon tartışması
Bugün Suudi Arabistan, Irak, İran, Malezya gibi birçok Arap ve İslam ülkesine ihracat yapmak isteyen pek çok Avrupa ülkesi de Malezya veya Türkiye'deki sertifikasyon şirketlerinden aldıkları İslami usullere uygunluk sertifikası ile bölgeye ihracat yapıyor.

Sertifikasyon sürecinin yolunda gitmesi durumunda, lojistik ve dini avantajlardan dolayı Türk firmaları için 5 milyar dolarlık bir pazar beklentisi söz konusu.

Ancak Amerikan ve Malezya sermayesinin ağırlıklı olduğu helal gıda pazarına giriş konusunda Türk sermayesi geç kalmış durumda. Bu geç kalmışlığın ortaya çıkardığı yoğun rekabetin yanı sıra sertifikasyon konusu da bir diğer tartışmalı başlık.

Söz konusu sertifikasyon rekabeti daha çok TSE ile sektöre daha önce giriş yapan diğer sertifikasyon kuruluşları GİMDES ve Dünya Helal Gıda Birliği arasında yaşanıyor.

Geçen sene daha önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılan sertifikalandırmanın tamamıyla TSE'ye devredilmesi sektörde kimi çevrelerce tepkiyle karşılanmıştı.

TSE’nin sertifikasyonunu yeterli bulmayan GİMDES Başkanı Hüseyin Büyüközer, 2005 yılından bu yana sertifikalandırma yaptıklarını, geçen yıl 200 firmaya sertifika verdiklerini ve 2012 yılında verdikleri sertifika oranlarında yüzde 20-30 civarında artış olduğunu ifade etmişti.

Dünya Helal Gıda Birliği Derneği Başkan Yardımcısı Ahmet Gelir ise, halen 20 ayrı ürüne sertifika verdiklerini, dış pazarlarda oluşan bu talebin iç pazarlarda da yavaş yavaş oluşmaya başladığını ve bunun da daha çok Anadolu illerindeki yerel zincirlerden geldiğini dile getirmişti.

Dinin piyasalaştırılmasına somut bir örnek: Helal gıda
2004 yılında helal standardını ilk belirleyen ülkelerden biri olan Malezya'nın standartı uygulamaya başlamasıyla yol alan helal gıda süreci giderek önemli bir piyasa alanı haline gelmekte. Malezya'yı başta Fransa ve Amerika olmak üzere Kanada, Yeni Zelanda, Belçika ve Almanya gibi Müslüman nüfusun ağırlıkta yaşadığı Batı ülkeleri izledi. Metaların İslami kurallara göre hazırlanıp hazırlanmadığı anlamına gelen Helal Standardı uluslararası piyasadaki yerini almıştır.

Bu bağlamda, dinin piyasa ile entegrasyonuna somut bir örnek oluşturan “helal gıda” olgusu, yeri geldiğinde dinsel retorikle dinin de piyasa ekonomisinin bir parçası olabileceğini gözler önüne seriyor.

Aynı zamanda "helal gıda" olgusu sermayeye yeni pazarlar açmak adına toplumsal yaşamın dinsel esaslara göre belirlenmesine, tüketilecek olan metaların da dinsel referanslarla kabullendirilmeye çalışılmasına yol açıyor. Bu bağlamda, piyasa büyüdükçe, ürünler ve rakipler çoğaldıkça daha da artacak olan kâr hırsı ve bunun karşısında dini gerekçelerle savunulan “helal gıda” kapitalizmin önemli bir bileşeni olarak piyasadaki yerini alıyor.

(soL -Ekonomi)