Yiğit Günay iki Ukrayna'yı yazdı: Stepan ve Sidir

İşte bu yüzden, Ukrayna’da olsam, bir an kuşku duymadan elime silahı alır, Maidan’daki Stepan’cı güruha karşı savaşırdım. En başta, Sidir’in ve partizanların anısı adına… Tıpkı Sidir gibi, faşistleri tepeleyince, silahımı Ukrayna’nın oligarklarına çevirmeyi unutmadan.

Yiğit Günay - soL

Stepan ve Sidir

Bugün Ukrayna’da yaşıyor olsam, elime silah alır, Maidan’daki göstericilere karşı savaşırdım.

Nedenini anlatayım…

***

Sidir, 1887’de Karkov’un bir köyünde doğdu. Yoksul bir köylü ailesinin oğluydu. Çocukluğuna dair hiç öyle özel anıları yok. Yaşı geldi, savaş patladı, Çarlık ordusuna asker yazdılar. Yürekliydi, ataktı, bizzat Çar II. Nikola, göğsüne iki defa Aziz George Nişanı taktı. Oysa Sidir’in ne Çar umrundaydı ne nişan: Emperyalistlerin savaşında taraf olmak tiksindirmişti onu, Bolşeviklere katıldı, silahını Çarlığa yöneltti. Devirdiler Çar’ı.

Stepan, 1909’da, o dönem Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içindeki Batı Ukrayna’da doğdu. Anası da babası da zengin ruhban ailelerden geliyordu. Daha ufakken Ukrayna milliyetçilerinin izci örgütüne yazdırdılar, lisede Ukrayna Milliyetçileri Örgütü’ne (OYH) katıldı. O da gözüpek, atak bir çocuktu.

Sidir ve yoldaşları Çar’ı devirmişlerdi devirmesine ama, savaş enselerinden hiç ayrılmadı. Yeni doğan işçi devleti her taraftan saldırı altındaydı. Sidir önce işgalci Alman güçlerine karşı, sonra İngiliz destekli Denikin’in Beyaz Ordu’suna karşı savaştı. İç savaşı kazandılar, yoksul kasabasına döndü.

Stepan, milliyetçi örgüt OYH’de hızla yükseliyordu. 1931’de Propaganda Bürosu’nun başına geçtiğinde, temel derdi “Moskof uşaklarını Ukrayna’dan kovmak”tı. En şahiniydi örgütün. 1933’te örgütün başına geçtiğinde, hayatı boyunca en büyük destekçisi olacak Naziler de Almanya’da iktidara gelmişti.

Savaş sonrası Ukrayna’nın büyük kısmı Sovyetler Birliği’nin parçasıydı. Batı Ukrayna’ysa Polonya işgali altındaydı. Polonya’da çözüm yanlısı bir hükümet başa gelip Sovyet Ukraynası’yla masaya oturduğunda, Stepan uzlaşma yanlısı herkesi öldürmeye başladı. Son olarak İçişleri Bakanı’nı öldürünce, 1936’da yakalanıp hapse atıldı. 3 yıl sonra Faşist Almanya büyük savaşın ilk hamlesini yapıp Polonya’yı işgal edince, SS subayları Stepan’ı hapisten çıkardı. Yıllardır irtibat halindeydiler, tanıyorlardı Stepan’ı.

Stepan çıkınca ilk işi, örgütte, OYH’de hizip çıkarıp faşizm taraftarlarını yanında toplayarak ayrı örgüt kurmak oldu. İlk düşmanları Polonya’yı yok etmiş olan Almanlar’dan destek buluyor, ikinci düşmanları Sovyetler Birliği’ne karşı propaganda yürütüyor, örgütleniyordu. Almanlar, Sovyetlere karşı bozgunculuk faaliyetleri için 2 buçuk milyon mark ayırmıştı. Kasım 1939’da Nazi askeri istihbaratı Abwehr’in kamplarında 800 militanı silahlı eğitim almaya başladı. Sayı hızla artıyor, hepsi savaşa hazırlanıyordu.

Vakti geldi. Hem Stepan’ın, hem Sidir’in.

1941 Haziranı’nda Nazi savaş makinesi Sovyet topraklarına girdi, hızla Ukrayna’yı işgal etti.

Stepan silaha sarıldı. OYH, SS’le birlikte bir yandan Polonya’daki Rusları, Yahudileri, komünistleri öldürüyor, diğer yandan Kızıl Ordu’ya karşı savaşıyordu.

Sidir de silaha sarıldı. Yıllarca savaşarak kurduğu anayurdu, yeniden işgal altındaydı. Partisi, “düşman hattının gerisinde partizan savaşı başlatın” dedi. Topladı yoldaşlarını, Ukrayna ormanlarında konuşlandı. Hem Nazilerle, hem Stepan’ın çakal sürüsüyle boğuşuyorlardı.

Stepan’ın örgütü OYH, Naziler Ukrayna’yı işgal edince, “bağımsız Ukrayna”yı ilan etti. “Bağımsızlık” bildirisinde şöyle yazıyordu: “Ukrayna, Avrupa ve dünyada yeni bir düzen kurmakta olan ve Ukrayna halkının Moskof işgalinden kurtulmasını sağlayan Adolf Hitler’in liderliği altındaki Nazi Almanyası’yla yakın ilişkiler geliştirecektir.”

Naziler, bildiriden memnun olmadı. Ne kadar yaltaklanırsa yaltaklansın, “bağımsız Ukrayna” da ne demekti? Yaramaz evlat Stepan’ı aldılar, rahat bir hücreye koydular. Stepan yeniden sırasını beklemeye başladı.

Bu arada Sidir’in partizanları, bir kahramanlık destanı yazıyordu. Stalingrad’da faşistler püskürtülünce, 1944’te Kızıl Ordu karşı saldırıya başladı.

Naziler Stepan’ı tekrar çağırdı. “Çık”, dediler, “Kızıl Ordu’ya karşı sabotaj faaliyetlerini arttır.” Sadık bir uşaktı Stepan, daha dün hapse tıkılmış olmasına aldırmadı.

OYH militanları çıldırmış gibiydi. Ukrayna’da Nazilerle işbirliği yapmayan herkesi kesiyorlardı. Volhynia’da çoğu kadın ve çocuk 70 bin Polonyalı’yı öldürdüler. “Ukrayna Ukraynalılarındır” diyorlardı, ellerinde Alman tüfekleri, etnik temizlik yapıyorlardı.

Köylü Sidir ve partizan yoldaşları, Stepan’ın çakallarını tepeledi sonunda. Reichstag’da kızıl bayrak dalgalandı, savaş kazanıldı.

Yeni bir savaş başlıyordu. Daha sinsi, daha kirli bir savaş.

Stepan ve çakalları, Batı Almanya’ya doluştular. Komutalarını İngiliz ve Amerikan istihbaratı devraldı. CIA Stepan’ın militanlarını paraşütle Sovyet topraklarına atıyor, burada terör saldırıları yapıyorlardı.

Stepan Bandera, 1959’da Münih’te KGB tarafından zehirlenip öldürüldü.

Sidir Kovpak, 1967’de ölümünde dek Sosyalist Ukrayna Cumhuriyeti’nde yöneticilik yaptı.

***

Sidir ve yoldaşları, gerçek yenilgiyi 1991’de yaşadı. Sovyetler Birliği yıkıldı. Ukrayna, bir avuç oligarkla emperyalist güçlerin insafına kaldı.

Tüm zenginlikleri yağmaladılar, ama halkı istedikleri kıvama getirmeyi başaramadılar. 2004’te turuncu devrim yaptılar. “Muhalifler” iktidara geldi.

Stepan’ın zamanı geri gelmişti. Hele, Ukrayna’ya ancak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra katılan Batı Ukrayna’da… Faşist hareketin kasıp kavurduğu topraklarda.

Buradaki kentlerden Lviv’in yönetimi, 2006’da Stepan ve diğer OYH yöneticilerine anıt mezar yaptı. 2007’de Stepan’ın heykeli dikildi. Halk bu faşist işbirlikçiye öfke duyuyor, geceleri gidip heykeli patlatıyordu. Başına polis dikmek zorunda kaldılar Stepan’ın, her gün her saat nöbette polis, hâlâ Stepan’ı koruyor.

2009’da, Stepan’ın yüzüncü doğum yılı vesilesiyle renkli devrimci hükümet, adına pul bastırdı. 2010’da o zamanki devlet başkanı Yuşçenko, Stepan’ı “Ukrayna Kahramanı” nişanıyla ödüllendirdi. Halk tepki gösterdi, ödül geri alındı.

***

Şimdi Ukrayna’ya bakın. Maidan Meydanı’ndaki göstericilerin ellerinde, Stepan Bandera’nın posterleri… Liderlerine bakın. Andryi Parubyi, Aleksandr Danilyuk, Dimitriy Yaroş, Oleg Tyangnibok… Hepsi Stepan’cı, hepsi faşist.

“Değişim Cephesi”nin başındaki Parubyi, 1991’de Sovyetler çözülünce, Nazilere nazire yaparak “Sosyal Nasyonalist Parti”yi kurdu. İdolleri, Stepan Bandera adına “kavga turnuvaları” düzenlemesiyle tanınıyor.

“Ortak Dava” adlı örgütün başındaki Danilyuk, bildiğimiz Sorosçulardan. Sivil Toplum Enstitüsü’nün başında olduğu geçen yıllarda, Batı medyasında sürekli “sivil lider” diye pohpohlanıyordu. Geçen ay silahlı adamlarıyla iki bakanlık binasını bastı, sonra İngiltere’ye kaçtı. Şimdi Londra’dan “devrim” yapıyor.

“Sağ Sektör”ün başındaki Yaroş da 1991’de kurdu ilk örgütünü. Onların da idolü Stepan Bandera’ydı. Şu an tüfeklerle polis ve gazeteci avlayan silahlı militanların çoğunu kontrol ediyor.

“Svoboda”nın başındaki Tyagnibok, uluslararası Yahudi düşmanları listesinde ilk 10’da. O da Stepan’cı. Şu aralar eylemleri yönetmediği günlerde Münih’te AB’nin “demokrasi sevdalısı” liderleriyle el sıkışmakla meşgul.

Hepsinin dilinde, “Kahrolsun Ruslar”. Ceplerinde, bu defa Alman markı değil, Amerikan doları. Ellerinde patronlarının verdiği silahlar.

1940’larda yaptıklarının aynısını yapıyorlar: Sözde bağımsızlık için, emperyalistlerden aldıkları destekle terör estiriyorlar.

İşte bu yüzden, Ukrayna’da olsam, bir an kuşku duymadan elime silahı alır, Maidan’daki Stepan’cı güruha karşı savaşırdım.

En başta, Sidir’in ve partizanların anısı adına…

Tıpkı Sidir gibi, faşistleri tepeleyince, silahımı Ukrayna’nın oligarklarına çevirmeyi unutmadan.