Ünlü karikatürist Latuff soL'a konuştu: Erdoğan bir hilekâr

Brezilyalı ünlü karikatürist Latuff’la Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri konuştuk. Erdoğan’ı sahtekar bir lider olmakla suçlayan Latuff, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki halk isyanlarının ABD tarafından yönünün değiştirildiğini vurguladı.

Görüşme: Emrah Kartal - Can Seven

SoL gazetesi Brezilya yazarı Emrah Kartal ve soL Barselona muhabiri Can Seven son dönemde Türkiye’de Gezi Direnişi ile tanınan Brezilyalı çizer Carlos Latuff ile söyleşti. Brezilya’da polis şiddetinden, Tayyip Erdoğan’a dünyada ve Ortadoğu’da olup biten birçok gelişmeye dair karikatürleri sosyal medyada ün kazanan Latuff ile Türkiye, Ortadoğu ve Brezilya’da çizerlik üzerine konuştuk. İki gün boyunca soL Gazetesi'nde yayımlanan söyleşinin tamamını okuyaiblirsiniz.

Carlos merhaba, gerek yurtdışında, gerekse kendi ülken Brezilya’da tanınan bir çizersin. Aktivist ve karikatürist olarak çalışmaların, özellikle Türkiye’de ün kazanan çizimlerin ve üzerinde en çok eser ürettiğin Ortadoğu özelindeki politik görüşlerin hakkında konuşmak istiyoruz. Haziran direnişinden bu yana Türkiye’de direnişçiler senin çizimlerini takip etmekle kalmadı eylemlerde, direniş alanlarında, Gezi Parkı’nda Tayyip Erdoğan ve polis şiddeti üzerine karikatürlerini pankartlarında dövizlerinde kullandı.
Türkiye’de insanların oldukça meraklı olduğunu zaten biliyorum… Ayrıca Türkiye’de çok önemli çizerlerin olduğunu da biliyorum. Hem de basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede köklü bir karikatür geleneğinin olması çok ilginç. Fantastik bir şey...

Carlos özel olarak bunu merak ediyoruz Türkiye’de olan bitene oldukça hâkimsin.
Aşağı yukarı biliyorum desem daha doğru olur. Diğer yandan Türkiye’de yaşayan biri için bile Türkiye’de ne olup bittiğini tam anlamıyla kavramak oldukça zor...
Türkiye klasik bir polis devleti… İlk defa, 2010 senesinde Türkiye’de bulunduğumda önemli oranda solcunun yaşadığını öğrendiğim bir semtte ikamet etmiştim, polis semtin girişinde bekliyordu!

Bölgede, polis devleti deyince iki devlet aklıma geliyor. Suudi Arabistan ve Türkiye. Filistin halkı için de için İsrail… İsrailli aynı şeyi ülkesinde hissetmiyor ancak Filistinli ayrımcılığı ve kollukların şiddetini tüm şiddetiyle hissediyor.

O sürede AKP hükümetinin bir politikası ya da ülke içindeki uygulamasıyla yüz yüze geldin mi?
Sanırım, Erdoğan’ın kim olduğunu anlamak için Mavi Marmara trajedisini anlamak ve analiz etmek çok önemlidir. İsrail, Filistin’e insani yardım taşıyan bir gemiye saldırdı ve dokuz Türkiye vatandaşını öldürdü. O zaman Erdoğan her zamanki söylemini yineledi: “Bu alçakça tutumun üzerine gideceğiz, hadlerini bildireceğiz, özür dileyecekler, pişman olacaklar” vs. dedi. Sonrasında, bizzat komuta ederek Gazze’ye yardımı ulaştıracağını açıklamıştı. Ben de o zaman “Bunu görmek istiyorum, onda o yürek var mı göreceğiz” diye düşündüm.

Dahası Davos’a gitti. Arkadaşı, yoldaşı Şimon Peres ile yaptığı “kavga”… Ettiği büyük laflar... Sonra İstanbul’a Ortadoğu’nun kahramanı olarak döndü. Tayyip Erdoğan hilekârdır. Popülist, tutucu, dinci ve ahlakçı söylemleri olan biridir. Dinci söylemleri olan bir lider kitleleri daima arkasına alır. Türkiye, Brezilya ya da ABD olsun. Bu bir gerçektir. Tayyip Erdoğan,Mavi Marmara’da yaşamını yitiren vatandaşlarının haklarını korusaydı ya da gerçekten İsrail’den hesap sormak isteseydi, savaş açması gerekmiyordu ki. Ondan İsrail’e karşı savaş açmasını beklemiyordu kimse… Sadece diplomatik ilişkilerini kesmesi bekleniyordu. Kimse savaş istemiyor zaten. Erdoğan bunu yapmış olsa her kesimi mutlu edecekti. Ancak Tayyip Erdoğan tam bir “hilekârdır”… Davos’ta aynı gün İsrail Başkanına “katil” dedi ancak aynı günler milyon dolarlık uçak anlaşması yaptı. Yine aynı zamanda İsrail, İran’ın düşmanlığındansa Türkiye’nin düşmanlığını tercih edeceğini söyledi.

Tayyip Erdoğan sence emperyalizmin, NATO’nun biçtiği rolü mü oynuyor?
Batı Türkiye’yi cebinde hazır tutmayı sever. Türkiye stratejik olarak onlar için çok önemli. Türkiye’nin Irak’la, Suriye’yle sınırı var. Bu ülke ABD için çok önemli. Israil ile Türkiye jeopolitik olarak aynı vücudun parçaları. İsrail’e saldırırsan bir anlamda ABD’ye saldırmış oluyorsun. Bu anlamda İsrail’e saldırırken emperyalizmin, ABD’nin çıkarlarına saldırmış oluyorsun. Türkiye’nin ABD’nin işbirlikçisi olmaktan çıkacağını düşünmek aslında bir hayal ürününden başka bir şey değil. Tayyip Erdoğan’ın söylemi Türkiye ve Arap halkları tarafından kabul gördü. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın iç işlerindeki politikalarını tam olarak bilmiyorlar. Tanısalar Tayyip Erdoğa-n’ın nasıl “sahte” bir lider olduğunu görürlerdi.

‘ARAP BAHARINI YÖNLENDİREN ABD’

Tam da bu noktada Suriye’ye değinelim. Suriye üç yıldır emperyalist saldırı altında. Türkiye bu emperyalist komploda önemli bir rol oynuyor. Devrimci dedikleri İslamcı teröristler Türkiye sınırından istedikleri gibi geçiş yapabiliyor. Yaklaşık bir ay önce silah yüklü bir araç Türkiye’den Suriye’ye çıkarılmak istenirken yakalandı. Bu teröristler Türkiye’de eğitiliyor. Erdoğan’ın Suriye halkına karşı “savaş suçu” işlediği için yargılanması gündemde. Senin genel olarak Suriye’deki çatışmalara ilişkin görüşün nedir? Özellikle Hristiyan Arap kökene sahip Brezilyalı olarak bakacak olursan eğer Suriye Brezilya’dan nasıl görünüyor?
Suriye’deki savaş her kesimi böldü. Ortadoğu’daki her sorun halkı birbirinden ayırır. Şii- Sünni Hamas-Fetih vs. Suriye’de “Arap baharı” denen süreç yaşandı. Ortadoğu’daki ülkeler ve kuzey Afrika’daki ülkelerde demokrasi hiç yaşanmadı. Batıdaki gibi bir demokrasi yoktu. Halklar ayağa kalktı. Tunus’ta polise karşı öfkenin yarattığı isyan gibi… Bir gerçek ki, Libya’da Mısır’da Ürdün’de Bahreyn’de ve Suriye’de halk sokağa çıktı. Ancak, bazı bazı güçler bu ayaklanmaların yönünü finanse ederek değiştirdi. ABD’nin haberi ve etkisi olmadan Ortadoğu’da toplumsal ve siyasal bir değişimin yaşanamadığını görmüş olduk. Yani, bazı güçler halk ayaklanmasını gördü. Libya’da rejimi değiştirmek için bir olanak doğdu. Rejimi değiştirmek de değil aslında, başkanı değiştirmek için. Halkı kurtarmak için de değil. Libya’da şimdi demokrasi mi var? Tabi ki yok. Şu anda Libya geçmişinden çok mu farklı bir durumda? Kaddafi 70’lerde ve 80’lerde önemli bir antiemperyalist karakterdi. Sonra değersiz kişilerle, Berlusconi gibi mafyalarla anlaşmalar yapmaya başladı. Sarkozy ha keza. Yalnız kaldı. Mısır’a gelirsek, aynı şekilde iktidarda yine asker yer aldı… Mübarek düştü ancak değişen ne oldu? Suriye’de de aynı şey mevcut. Esad bir diktatördür. Kürtlerin Suriye’de maruz kaldığı durum bellidir. Acı çeken bir halk… Baas Partisi’nin solla bir alakası yok için… ABD, Honduras ve Kosta Rika ile dosttu. Honduras şu an Suriye’deki tutumu dolayısıyla Türkiye’ye benzetilebilir. Nikaragua’da Sandinistlerle savaşan ve Honduras’ta eğitilen paramiliterlere “özgürlük savaşçıları” diyorlardı. Aynen, Suriye’deki gibi… ABD, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün bu “özgürlük savaşçılarını” finanse ediyor ve eğitiyor. Suriye’yi yerle bir etmek için… zaten. Komünistler de bunu biliyor. Diğer yandan, şu an savaşan kesim yani “muhalif” denenler aslında demokrasi falan istemiyorlar. Bu “muhalif denen dış destekli teröristler, Esad’ı devirmek ve böylelikle ABD güdümlü İslamcı bir yönetim kurmak istiyorlar. Irak’ta ve Afganistan’da yaptıkları gibi güvendikleri bir hükümetin kurulmasını istiyorlar. Ne yazık ki, şu anda Suriye’de gördüğümüz “soğuk savaş” çerçevesinde gelişen bir çatışma durumudur. Nikaragua’da olduğu gibi… Esad ile Sandinistlerin ideolojik bir ortaklığı yok ancak Nikaragua’da yaşananlar Suriye’de yaşananlara benzerdi. Sandinistler Sovyetlere ve Latin Amerika’daki Küba gibi ilerici antiemperyalist güçlere yakındı. ABD bu ittifaktan bir ülkeyi çıkarmak istedi, ittifakı zayıflatmak için… ABD, Honduras ve Kosta Rika ile dosttu. Honduras şu an Suriye’deki tutumu dolayısıyla Türkiye’ye benzetilebilir. Nikaragua’da Sandinistlerle savaşan ve Honduras’ta eğitilen paramiliterlere “özgürlük savaşçıları” diyorlardı. Aynen, Suriye’deki gibi… ABD, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün bu “özgürlük savaşçılarını” finanse ediyor ve eğitiyor. Suriye’yi yerle bir etmek için…

Peki, Suriye’de çatışma sona erdikten sonra sence ne olacak?
Şimdiden ileride ne olacağını göremiyoruz. Durum çözümden çok uzak ve karmaşık durumda. Libya, Suriye, İran ve Ukrayna’yı gördükten sonra Batı’nın Rusya’ya karşı saldırgan hamlelere giriştiğinin farkına varıldı. ABD ve Avrupalı ülkelerin çok saldırgan bir şekilde Rusya’ya karşı hamlelerde bulunduğunu görüyoruz.

LATUFF'TAN TÜRKİYE HALKINA MESAJ

Carlos biz seni karikatürist olarak tanıyoruz. Ortadoğu hakkında ve dünyada halk ayaklanmaları veya halka karşı işlenen suçlar hakkında eleştiriler yapıyorsun, gerçekleri çizimlerle, karikatürlerle adeta yeniden yazıyorsun, gerçekleri güçlü bir şekilde duyuruyorsun. Peki, politik olarak kendisi nasıl yapılandırıyorsun?
Bilmiyorum, doğru dürüst yapabiliyor muyum? Aslında çok basit bir şeydir bu. Geçmişte ne olup bittiğine bakıp bugün ne olduğunu anlayabilirsiniz. Şimdi olan geçmişte yaşanmıştı. Bilindik bir tabir vardır: tarih trajedi ve komedi olarak kendini tekrar eder. Bugün yaşananlar yeni değildir. Yaşanan çatışmalardaki güçler aynı güçler. Haberi görüyoruz, okuyoruz. İnternet çok önemli bir enformasyon olanağı sunuyor. Ayrıca Ortadoğu’ya yolculuklar yaptım. Ortadoğu’da üç defa bulundum. Orasıyla iletişimim hâlâ mevcut. Edindiğim bir çok bilgiyi filtrelemek, özümlemek için kritik yapmak zorundayım. Eriştiğim bilgiyi ya desteklemeliyim ya da ona karşı bir tutum sergilemeliyim Bugün, sanırım politik analiz yapmak daha kolay. Seksenlerde örneğin internet olanağı ve yaygın bir iletişim ağı yoktu. Şu anda yaptığımız gibi benim Türkiye’den gazetecilerle röportaj yapma olanağım, onlarla konuşabilme, kendimi anlatma olanağım yoktu. Şimdi benim komünist mi, anarşist mi, yoksa sosyalist mi olduğumu sorarsanız söyle cevap vereyim: Ben karikatüristim.

Yani sen mesleğini aynı zamanda politik bir kimlik olarak tanımlıyorsun.
Kesinlikle. Ancak hangi tarafta olduğumu sorarsanız solun tarafında olduğumu belirtirim. Solcuyum…

Şimdi Türkiye’den devam edelim istiyoruz. On yılı aşkın süredir AKP diktatörlüğü sürerken gücünün yüzde 99’u iletişim araçlarına, yandaş gazete ve televizyonlara dayanıyordu. Ancak Türkiye’de haftalık karikatür dergileri bağımsızdırlar, reklam kaynakları ya da iktidarla bağlaşık bir durumları yok. Tayyip Erdoğan AKP hükümetinin ilk yıllarından beri karikatüristler ve karikatür dergileri ile bir münakaşa içinde. Onlarla durmadan savaştı. Ancak galip gelemedi… Çizerleri kontrol edemedi ve istisnalar hariç onları yanına çekemedi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Türkiye’de halkın önemli özelliklerinden biri çevresinde olup biteni merak ediyor olması. Bilgiye meraklı. Diğer yandan Türkiye sürreal bir ülke. Çünkü iktidarda bir diktatör bulunuyor ancak diktatörü cisimleştiremiyor. Hala seçimlerden bahsediliyor. Tayyip Erdoğan’a sorarsanız Türkiye’de bir demokrasinin mevcut olduğunu söyleyecektir. Onyıllarca hücrede yatan Kürt gazeteciler mevcut. Bunu nasıl açıklayacağız peki? Türkiye’deki baskı atmosferini gördükten ve tanıdıktan sonra, Türkiyeli karikatüristlerin bağımsız olarak nasıl çizdiğini gerçekten merak ediyorum. Diğer yandan Tayyip Erdoğan karikatüristlere saldırırken, farklı ülkelerdeki gibi karikatüristlerin iktidar tarafından fiziksel saldırıya uğramadığını görüyoruz. Bunu Türkiye’deki karikatür geleneğinin güçlü olmasına bağlıyorum. Diğer yönden Türkiye’de Tayyip Erdoğan’a karşı politik olarak net ve doğru bir tavır alabiliyorlar.

Türkiye’de karikatüristleri, karikatür geleneğinden kaynaklı olarak halk tarafından eğitimli, ne söylediğini bilen, taşı gediğine koyan, politika konusunda ne dediğini bilen, aydın kişilikler olarak benimsenir. Senin de çizimlerinde politik olarak net ve onlara sesini çizimlerinle duyurman sayesinde adeta gönülleri fethettin. Carlos Latuff’un Türkiye’de sempati kazanmasının nedeni bu olabilir mi?
Birçok etkiden bahsedebiliriz. Son yılarda çok seyahat ettim. Diller, kültürler, dinler, kıtalar değişirken düşman değişmiyor. Türkiye’de siz polis şiddetine uğrarken, Brezilyalılar, Uruguaylılar, Şilililer de polis şiddetine maruz kalıyorlar. Devler ve iktidar aynı iktidar. O zaman dünya çapında bir dayanışma ağı kurmak zorundayız. Örnek olarak, Filistin’de bulunurken şunu hissettim Brezilya’nın favelaları Filistinlilerin yaşam alanlarına çok benziyor. Ancak aralarında üç fark var: Filistin’de kadınların başı kapalı, ikincisi dükkânların ismi Arapça ve üçüncüsü, silahlı milisler uyuşturucu satıcısı değil. O halde, yoksulluk, şiddet, komünistlerin dediği gibi sınıf savaşımı mevcut, ayrıca bunu söylemek için komünist olmak da gerekmiyor, alenen ortada, herkes buna tanık olabilir. Analiz etmemiz gerekiyor ki, sınıfsal farklılıkların ve mücadelenin içerisinde cinsel, dinsel ve ırksal ayrımcılık da vücut buluyor. Afrika’da, Uganda’da homoseksüeller idam edilebilir yaratıklar olarak tanımlanıyor. Irak’ta emolar (Kökeni Japonya’ya dayanan giyim kuşam ve saç tarzına sahip kişilere verilen isim.) eşcinsel ve öldürülmeye layık olarak görülüyorlar. En ufak bir duygusallığa imkân vermeksizin, bu davranışı aykırı olarak tanımlamamız gerekiyor. Küçük bir toplumda sınıf mücadelesi, cinsel özgürlük mücadelesi, dinsel, ırksal ayrımcımcılık konusunda mücadele etmemiz gerekiyor, tartışmamız gerekiyor.

Homofobi, zenofobi, dinsel, ırksal ayrımcılık gibi sorunları sınıflı toplumların ve kapitalizmin yol açtığı bir sorun olarak tanımlayamaz mıyız?
Hayır, tam olarak değil. Sosyalist toplumlarda bile homofobinin yerleşik olduğunu gördük. Toplum sınıfsal olarak analiz edilirken, bu sınıfların cinsel ve ırksal özelliklerinin önemli ayrıntılar barındırdığı görülüyor. Zengin bir siyah, Brezilya’da Pelé ve Joachim Barbosa gibi birkaç isimle sınırlıdır, beyaz bir kişinin saygısını kazanamaz. Bir yere ziyarete gittiğinde onunla sohbet edilmez, arkadaş olunmaz ancak arkasından konuşulur. O siyah, zengin de olsa son kertede siyahtır. Demek istediğim, ırk ayrımcılığının sınıflar arası mücadelenin alanını aşarak, onunla ilişkide ancak farklılıklar taşıyan bir mücadele alanına dâhil olduğudur. Homofobi de aynı yere oturuyor. Zengin olabilirsiniz, ancak son kertede bir homoseksüelsinizdir.

Carlos, Brezilya’da karikatürist olmayı anlatır mısın?
Brezilya’da karikatüristler büyük gazetelerde çalışırlar. Karikatürist dediğiniz zaman temel kanaat medya organlarında çalışan çizerler akla gelir. Ben kendimi karikatürist olarak tanımlamıyorum. Çünkü ben bir aktivistim. Bazıları beni karikatürist olarak değil, aktivist olarak tanımlar, çünkü ana akım medya organlarında çizerlik yapmıyorum.

İronik bir durum açıkçası. Çünkü sen günümüzde Brezilya dışında tanınan tek Brezilyalı karikatüristsin…
Evet, öyle... Brezilya’da ünlü bir deyim varır. Belki farklı ülkelerde de öyle: Kimse kendi toprağında peygamber olmamıştır. Brezilya’da değil ancak Brezilya dışında karikatürist olarak tanımlanıyorum. Benim için hiçbir önemi yok. Ne iyi ki, internet ve sosyal medya var. Büyük medya organlarında çalışan çizerler benim kadar tanınmıyorlar, benim, imkânlarıma sahip değiller. Beni çok fazla eleştiriyorlar. Benim görüşlerim var ve bunu yayıyorum. Klasik anlamda bir aktivist de değilim. Büyük çizerlerin bir yere ilişiği vardır. Benim yok… İstediğimi istediğim gibi çizebiliyorum. Örneğin, ben mizahi çizimler yapmıyorum. Yapamıyorum. Tecavüzle ilgili nasıl bir mizah üretebilir? Brezilya’da polis şiddetiyle ilgili nasıl bir mizah üretebilir? Böyle bir zorunluluğum yok. Tecavüz, şiddet, adam kaçırma, kayıp, cinayet vs… Brezilyalı çizerlerin komik olma gibi bir zorunluluğu var. Sanırım dünyanın birçok yerinde eğer iyi bir karikatüristsen ve bir sorunun yoksa böylesi çizimler yapabilirsin. Brezilya’da bir karikatürist, eğer büyük bir medya organında çalışmak isterse PT (Brezilya’da hükümet olan İşçi Partisi) hakkında, politika hakkında mizah üretir, olur biter… Ben bağımsızca eleştiri üretiyorum. PT’yi de sağ Partileri de yeri geldiğimde eleştiririm. Ancak asıl önemli nokta internet. İnternet olmasaydı ne Brezilyalı çizer olarak ben, ne de Türkiye’deki çizerler tanınabilecekti.

'FETHULLAH GÜLEN'E DE DİKKAT EDİN'

Son olarak Türkiye’de takipçilerine söylemek istediklerin nelerdir?
Bu röportajı vermek benim için büyük bir zevkti. Son olarak ayrı bir konuya değinmek istiyorum. Biliyorum ki Tayyip Erdoğan, oğluyla birlikte yolsuzluk ve rüşvet zannı altında ve Türkiye’de halk rüşvet ve yolsuzlukla çok yakından tanışıyor, ne yapacağını biliyor. Benim endişem, Erdoğan’a liderlik edenler, dini liderler… Tayyip Erdoğan düştüğü zaman, iktidarı terk ettiği zaman dini liderler yine başa geçerse halk için tehlike devam ediyor olacak. O tarikat lideri gibi (Fethullah Gülen’i kastediyor) bir lider asla Türkiye’de halkının yöneticisi olamaz. Tuzağa düşmesinler. İstedikleri, Türkiye’de halkların, ABD çıkarlarına razı olmasıdır. Dilerim ki ne Tayyip Erdoğan, ne de onu eleştirdiğini söyleyen, ona karşı olduğunu söyleyen bu dini lider başka bir inisiyatif alamasın. Benim endişem ve dileğim bu…

Biz de sana Türkiye için bu röportaj imkânını tanıdığın için çok teşekkür ederiz.