Ukrayna savaşı cephelerinde sosyalizm hayaleti geziniyor

Ukrayna’da batı destekli iktidar odağının faşist referanslarına karşılık, doğudaki ayrılıkçı milislerin komünist referansları giderek güçleniyor. Ayrılıkçıların politik tahayyülleri şimdilik Rusya’ya entegre olmakla sınırlı görünse de, sosyalizme özlemi yansıtan sembolik eylemlere imza atmaya devam ediyorlar.

Can Önen

Ukrayna savaşında geçtiğimiz günlerde yaşanan sembolik bir eylem, yürümekte olan sıcak savaşta tarafların ideolojik referanslarının giderek faşizme karşı komünizm ekseninde şekillendiğini gösteriyor. Ukrayna ordusuna karşı savaşan ayrılıkçı milisler, Donetsk bölgesinde bulunan, tarihsel açıdan da sembolik bir öneme sahip Savur-Mohila tepesini Ukrayna ordusundan geri alır almaz, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bayrağı diktiler. Karşı tarafın, İkinci Dünya Savaşı dönemindeki Nazi işbirlikçilerini bayrak edinerek gizlemediği faşist karakteri, tepenin tarihsel önemi ve geçmişi ile Ukrayna savaşının tarihsel arka planı düşünüldüğünde, özellikle Ukrayna’nın doğusundaki halk için komünistlerin bayrağının bir sembolden daha fazlasına işaret ettiğini düşünmek için fazlasıyla neden var.

Tepenin tarihsel önemi
Tepe, milislerin sembolik eylemine sahne olmasının dışında da sembolik öneme sahip, tarihsel açıdan son derece kritik bir tepe ve Marks’ın Hegel’in sözlerine yaptığı eki bir seferliğine kenara koymamızın nedeni de bu.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi ordularıyla Sovyet askerleri arasındaki çatışmaların odak noktalarından biri bu tepeydi. Sovyet güçleri 1943’ün Ağustosunda tepeyi faşistlerden almayı başarmış, 1963’teyse burada yaşamını yitiren komünistlerin onuruna bir anıt dikilmiştir. Ancak, Ukrayna ordusuyla ayrılıkçı milisler arasında yaşanan çatışmalar devam ederken, 9 Ağustos 2014’te tepeyi ele geçiren ordu, 21 Ağustos'ta anıtı yıktı. 26 Ağustos'ta ise isyancı birlikler tepeyi yeniden ele geçirdiler ve komünistlerin orak çekiçli kızıl bayrağını tepeye diktiler.

Ukrayna savaşı, faşizm ve komünistler
Hatırlanacağı üzere her şey geçen yıl 19 Kasım'da Ukrayna’nın o dönemki Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in AB ile ortaklık anlaşmasını imzalamaktan vazgeçmesiyle başladı. Yaşanan gelişmenin ardından patlak veren AB yanlısı gösteriler Batı yanlısı kamuoyunun ilgi odağına yerleşmişti. Başkent Kiev’in merkezi konumundaki Maidan’da devam eden gösterilerin başat gücünün faşist örgütler olması, her nasılsa bu gösterilerin amaç ve meşruiyetinin sorgulanmasına pek yol açmadı. Sayıları birkaç on bini geçmeyen ve mekansal olarak yalnızca başkentteki bir meydana sıkışmış olan ‘kalkışma’, gönül rahatlığıyla tüm halka mal ediliverdi. Faşistlerin arasında eğitimli keskin nişancılar olması, Kiev’deki Komünist Parti bürolarını yağmalamaları ve en sonunda da bir sendika binasını “Ukrayna’nın Madımak’ı” olarak tarihe kazıyacak şekilde yakmaları ve onlarca insanın ölümüne neden olmaları hep sineye çekildi. ‘Kalkışmayı’ ülkemizde yaşanan Haziran ayaklanmasına benzetenler dahi çıktı.

Fakat Ukrayna tarihini bilenler, yaşanan olayları İkinci Dünya Savaşı’nda ülkede yaşanan faşist işgale benzetti. Ayaklanmada başı çeken örgütlerin faşist ve Neonazi olmaları ve ayaklanmanın temel motivasyonunun AB üzerinden kapitalist dünya ile daha ‘derin’ bir entegrasyon olması, bu benzetmenin yapılabilmesi için yeterince haklı gerekçelerdi. Kiev hükümetinin düşmesinden bu yana yaşananlar ise, benzetmenin haklı olduğuna işaret ediyor.

Olayların büyümesiyle birlikte Ukraynalı komünistlere karşı saldırıların hızla artması ve Kiev’de iktidarın ele geçirilmesinden sonra siyaset sahnesinden silinmeye çalışılmaları, haklı olarak akla İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin komünistlere karşı haçlı seferlerini ve bugünün AB üyeleri İngiltere ve Fransa’nın ellerini ovuşturarak Nazilerin ‘başarmasını’ izlemelerini akla getiriyordu.

Cephenin bir tarafında faşistler sahne alınca, karşılarında komünistlerin yer alması aslında şaşırtıcı değil. Kiev’in düşmesinin ardından ülkenin doğu yerleşimlerinde başkentteki yeni hükümeti tanımadığını ilan eden ve bu kez gerçek anlamda halkın sahneye çıktığı bir kalkışma yaşandı. Komünistlerin bayrağının, binalarını yağmalayan faşistlerin elinde parçalanması ve yakılması haricinde, halkın eyleminin önemli sembollerinden biri haline gelirken görüntülenmesine ilk kez o zaman rastlanıyordu. Ülkenin batısında borusu öten iktidarın parçası olarak, komünistleri siyasi arenadan dışlayan faşistlere karşı biriken öfke, ülkenin doğusunda halk oylamalarıyla Kiev’den bağımsızlığını ilan eden Donetsk ve Lugansk’ta sokağa çıkan halkın elindeki kızıl bayrakta kendini dışa vuruyordu.

Faşizm tehdidinden kaçan Doğu Ukrayna halkının kapitalist Rusya’ya entegre olmak dışında seçeneği yokmuş gibi görünse de, bugünün oligarklar Rusyası'nın değerleri, Ukraynalıları tatmin etmekten uzak. Milislerin Savur-Mohila tepesini faşist Ukrayna ordusunun elinden aldıktan sonra, ilk iş olarak buraya SSCB bayrağı dikmelerini bir de bu gözle okumak gerekir.