Tunus'ta darbeyi halk önledi

Tunus’ta hükümet açıklansa da, halkın tepkisi bitmiş değil. Ancak sürece dair bazı ayrıntılar netleşiyor. Bin Ali’yi gözden çıkaran ABD, ordunun ipleri eline almasını istiyordu, fakat halk hareketinin gücü herkesin hesabını bozdu.

Bazen sembolik anlamı büyük eylemler, kitlesel hareketlenmeleri tetikleyebiliyor. 17 Aralık’ta üniversite mezunu 26 yaşındaki işsiz genç Muhammed Buazizi kendini yaktığında, kimse bunun da böylesi bir eylem olacağını, ardından hükümeti devirecek bir halk hareketini tetikleyeceğini bilmiyordu.

Eylemler haftalarca sürdü. Çatışmalar yaşandı, çok sayıda gösterici öldü. Binlercesi tutuklandı. Ancak tepki dinmedi. 23 yıldır iktidarda olan Bin Ali kabineden birilerini feda etti, yine de öfkeyi söndüremedi. Sonunda, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Ülkede dün akşam bir ulusal birlik hükümeti kurulduğu açıklandı. Ancak hükümet, 23 yıl iktidarda kalan Bin Ali’nin partisinden birçok eski bakanın yanına, bazı ılımlı muhalif kişilerin koyulmasıyla oluşturulmuş bir kabineydi.

Halk, yeni açıklanan hükümete de büyük tepki gösterdi. Ülkede gösteriler, yer yer silahlı çatışmalar sürüyor.

ABD bu süreçte ne yaptı?
Tunus’ta olan bitenlere dair birçok şey yazıldı. Zaten halkın tepkisinin nedenleri gayet açık. Ancak bu süreçte ABD’nin ne tavır aldığı, tam olarak bilinmiyordu.

Ta ki, Tunus Ulusal Tugayları’nda görevli subay Ahmed el Hadravi El Cezire’ye konuşana kadar. El Hadravi, (Bin Ali’nin geçen hafta kaçmadan önce görevden aldığı) Genelkurmay Başkanı Raşid Ammar’ın ABD Büyükelçiliği’nden dakika dakika talimat aldığını söyledi.

Açıklamalarının sonuna kadar arkasında olduğunu ve tüm sorumluluğu kabulleneceğini, çünkü elinde hepsinin belgeleri bulunduğunu belirten subay, ABD Büyükelçiliği’nin Raşid Ammar’a “İşler kontrolden çıkarsa ipleri eline al” talimatı verdiğini anlattı.

İslamcılar’ın rolü ne?
Evrensel gazetesine konuşan Hammami, halk hareketinde dincilerin rolünün ne olduğu sorusuna şöyle yanıt verdi: “Diğer Müslüman Arap ülkelerde olduğu gibi Tunus’ta da dinci bir örgütlenme, parti var. ‘90’lı yılların başında rejimin yoğun baskısına maruz kaldılar. Yöneticileri tutuklandı veya sürgüne zorlandılar.
Ama dinciler ülke dışından buradaki baskı ve işkenceleri teşhir etmek dışında herhangi bir iş yapmadılar. Şimdiye kadarki sosyal hareketlenmeler içerisinde etkili olmadıkları gibi, bu son haftalardaki halk isyanı içerisinde de kayda değer herhangi bir varlıkları görülmedi. Bu hareket tümüyle kendiliğinden sosyal bir patlama olarak gerçekleşti. Demokratik, laik ve halkçı bir içeriğe sahiptir.
Doğrusu, böyle olmasından gericilik bayağı üzüntü de duydu. Zira, dincilik korkuluğunu sallayarak içeride ve dışarıda destek sağlamak rejim için daha kolay olurdu. Yine de bu yalana başvurdular, ama gerçekte bunun hiçbir somut dayanağı yoktu, şimdi de yok. Ama bu, İslamcı akımın bu ülkede hiçbir varlığının olmadığı anlamına da gelmiyor tabi ki.”

Yani ABD, Tunus’ta bir darbe istiyor, bunun yapılması için orduya talimat veriyordu. Bin Ali gözden çıkarılmıştı, ordu eliyle bazı reformlar yapılarak, batı yanlısı bir hükümetle yola devam edilmek isteniyordu.

El Hadravi, “Ammar’ın komutasında ordunun niye ABD talimatının da istediği gibi darbe yapmadığı” sorusuna ise, “Beklenmedik halk hareketi hem siyasi çevreleri, hem de askeri kurumları şoke etti” yanıtını verdi.

Halk hareketinin yaygınlığı, gücü ve inadı, orduyu darbe yapmaktan alıkoymuştu.

Tunus’u bekleyen tehlike
Ordu darbe yapamadı, ancak bu defa da sözde bir “ulusal birlik” hükümetiyle, yumuşak bir geçiş yapılarak Tunus’ta işlerin eski gibi rayına oturtulması hesabı yapılıyor. Birçok muhalif figürün desteğiyle yeni bir makyaja sahip hükümet ülkeyi seçime götürecek. Fakat böyle bir hükümetle gidilecek seçimin ne kadar özgür ve demokratik olacağı konusunda ciddi kuşkular var.

Bu tehlikeyi bertaraf edebilecek güç ise, darbeyi önlediği ortaya çıkan halk hareketi. Evrensel gazetesine verdiği röportajda Tunus İşçileri Komünist Partisi sözcüsü Hamma Hammami, halk hareketi ve geleceği için şu değerlendirmede bulundu:

“Bin Ali’nin ülkeyi terk etmek zorunda kalması ve birbirini takip eden vaatler, şimdiden Tunus halkının zaferi olarak değerlendirilmelidir. Henüz fiiliyatta bir değişiklik olmamasına rağmen, bu kadarı bile çok önemli mesajlarla yüklüdür. Uzun yıllardan beri dünyada ilk defa bir ülkede diktatör, halkın isyanı karşısında kaçmak zorunda kaldı. Bu olayın Müslüman bir ülkede yaşanması, ayrıca özel bir önem taşımaktadır.
Başlangıçta bazı ekonomik ve sosyal hak talepleriyle, işsizliğe ve yolsuzluğa karşı başlayan gösteriler, giderek politik bir karakter aldı ve son günlerde açıktan iktidarın defolmasını talep eden bir harekete dönüştü. Bin Ali, son günlerde bazı tavizler vererek, zaman kazanma ve postu kurtarma kaygısına düştü, ama halkı ikna edebilmesi mümkün değildi.
Şimdi diktatör gitti, ama diktatörlük yıkılmış değil. Diktatörü ayakta tutanlar ve onun yakın çevresi, düzen içerisinde düzenlemelerle işi kotarmaya çalışıyorlar.”

Ülkenin bundan sonra nereye gideceğini belirleyecek olan halk hareketinde sol örgütlerin etkisi önemli. Sol örgütlerin sürece dair değerlendirme ve talepleri, eski düzenle işbirliği yapmış kimseler Tunus siyaset sahnesinden çekilmeden tepkinin bitmeyeceğini ortaya koyuyor.

Tunus’taki sol örgütlerin açıklamaları için ilgili haber:
Tunus'ta sol örgütler ne diyor?

(soL - Dış Haberler)