Tenis zengin sporu mu?

Amatör spor olarak olimpiyatlarda yer alsa da, henüz köklerinin uzandığı İngiliz aristokrasisinin elitist ruhundan sıyrılamayan bir spor dalı: Tenis…

Türkiye’de son dönem “Türk sporcularının başarısı” altında sık sık gündeme getirilen tenis sporunun toplumumuzda yaygın olmaması tesadüf değil. Tenisi anlamak ve neden toplumsallaşmadığını öğrenmek için onun tarihine bakmak yeterli. Tenisin İngiliz kraliyet ailesinde gelişim bulduğu noktasında tüm otoriteler hemfikir. 12. yüzyılda Fransız ve İngiliz asilzadeleri , o günkü adıyla betonla örülmüş dört duvar içindeki kraliyet kortlarında bir fileyi kullanarak çıplak ellerle oynamaya başlar tenisi.

Türkiye’de ise 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupalı elçiler aracılığıyla yer bulur tenis. 1923 yılında Tenis Federasyonu’nun kurulmasıyla daha da profesyonelleşir. Gelişim gösterdiği sınıfın özelliklerini pek kaybetmediği için olsa gerek tenis zengin sporu olarak görülür. O halde güncelliğini yitimeyen soruyu tekrar soralım: Tenis gerçekten zengin sporu mu?

Bu konuyla ilgili üzerinde durulması gereken iki temel nokta var: Seyirci ve maddi destek.

Kortlar yalan söylemez
İnsanlarda, herhangi bir spor karşılaşmasında takım ve oyuncuya ne kadar tezahürat edilirse ya da fanatizme varacak şekilde desteklenirse oyunun o kadar zevkli ve çekişmeli olacağına yönelik yaygın bir kanı vardır. Hal böyleyken tenis kortlarındaki seyircilerin sessiz tavrı elitist olarak adlandırılır. Oysa burada seyirci oyuncu ilişkisi vardır. Tenis el ve göz koordinasyonunun oldukça önemli olduğu bir spordur. Seyirciler oyuncunun konsantrasyonunu bozmamak için hassasiyet gösterir. Sahalarda görülmesi normal karşılanan bir tablo, oyuncunun ya da takımın başarısızlığında sahaların pet şişe ve bozuk parayla dolması, stada yankılanan yuhalama ve küfür sesleri. Ancak kortlarda bu duruma pek rastlanmaz. Tenis seyircisi oyunun sonunda başarılı olan oyuncuyu alkışlar. Çünkü sporcudan çok spora dönük bir yaklaşımları vardır. Dayatılan modernitenin bir yansıması olarak da görülebilir seyircinin bu tavrı, ama bu taraftar fanatizminden daha centilmen bir görüntüdür.

Az laf çok destek
Spor dallarının tamamında belirli ekipmanlara ihtiyaç duyulur. Profesyonelleştikçe daha kaliteli ve orijinal malzemeler temin edilir. Bu durum profesyonel spor dallarında sporcu için elzemdir. Ancak profesyoonel olmayan ya da amatör düzeyde de ilgilenilebilecek spor dalları için ekipmanın çeşitliliği ve sadeliği de bir o kadar gereklidir. Mesela bir işçi çocuğu bakkaldan aldığı top ve yırtık ayakkabılarıyla taşlardan yaptıkları kalelerle pekala futbol oynayabilir. Amatör sporlar için sporun gerçekleştirileceği mekanın erişilebilir ulaşılabilir olması, kolektif spor alanlarının her sporcu için eşit koşullarda temin edilebilir olması gereklidir.

Ancak bir tenis oyuncusu için böylesi bir ekipmansızlıktan bahsedilemez ve tenis kortları bir dezavantajdır. Yaygın olmayan kortlar, çoğunlukla toplumdaki zengin tabakanın yaşadığı alanlar ve üyelik gerektiren tenis kulüplerinde yer almaktadır. Bu yüzden kortları sadece o alanda yaşayanlar ve üyelik aidatını ödeyebilenler kullanabilirler.

Tenisle amatör olarak ilgilenilebilir mi?
Hem malzemelerin pahalılığı, hem tenis kortlarının azlığı, hem de tenisin toplumsal kesimlerde yaygınlaşmamasından ötürü göremediği destek onun elit bir profesyonel sportif faaliyet olarak kabul edilmesini sağlıyor. Günümüzde amatör bir spor olarak tenisin bir karşılığı bulunmuyor. Tenisle amatör olarak ilgilenenler genellikle tenis öğretmeni, ya da çalıştırıcısı oluyor. Son yıllarda medyatik isimlerin tenise ilgi duymasından mıdır bilinmez, bazı belediyeler tenis kortları açarak yoksul çocuklara ücretsiz tenis kursu vermeye başladı. Tabi bu bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Bir de profesyonel oyuncular için sponsorluk sorunu da yer alıyor. Çoğu tenisçi bu yüzden sporu bırakıyor.

Sosyalist ülkeler tenise nasıl bakıyor?
Sosyalist ülkelerde de tenisle amatör düzeyde ilgileniliyor. Rus aristokratlarının ülkeye taşıdığı spor olan tenis, Çar 2. Nikolay’ın da gözdesiydi. Nikolay’ın günlüklerinden, kendisinin düzenli olarak tenis oynadığı anlaşılıyor. Ekim devrimi sonrasında ise toplumsallaşan oyunlar arasında yer almıyor tenis. Sovyetler Birliği’nde amatör sporlara verilen ilgi, profesyonel bir spor olan tenise verilmiyor. Kitle sporu olan ya da kitle halinde gerçekleştirilebilen ve pahalı olsa bile antrenman, katılım zorluğu yaratmayacak, amatör olarak sunulabilecek sporlar arasında yer almayan tenis, 1988 olimpiyatlarında amatör “statüde” oyunlara dahil ediliyor. Sovyetlerin bu tarihten sonra uluslararası turnuvalara katıldığı biliniyor.

Yeltsin tam bir tenis hastası !...
Tenisin yer aldığı ilk olimpiyatın ardından Sovyetler Birliği, kısa süre sonra dağılmıştı. Ancak karşı devrimin ardından Rusya’nın Devlet Başkanı Boris Yeltsin, Sovyet ülkelerinin insanları için önemli bir gündelik faaliyet olan spora da el atarak tenis propagandasıyla dikkat çekiyor ve tenis federasyonunu kuruyor. Yeltsin yeni Rus Burjuvazisine tenisi tanıtmasıyla tanınıyor. Tenis, Rusya sosyalizmin ardından burjuvazinin en sevdiği ve en çok desteklenen sporlardan biri haline geliyor. Rusya’nın bugün altısı kadınlarda, dördü erkeklerde olmak üzere on uluslararası başarısı bulunuyor.

Diğer yandan Küba’da da tenis federasyonu bulunuyor. Küba ulusal olarak takım halindeki tenis müsabakalarına katılıyor. Uluslararası kaynaklarda tenisin ülkedeki yaygınlığı konusunda net bir bilgi olmasa da, Küba’da grup olarak katılım sağlanılan Davis Cup için bir takım yer alıyor.

(soL – Spor)

Uluslararası turnuvalardan tenis seyircisi profili.