Suriye'de iki yılın ardından dış destekli muhalefet paramparça

Suriyeli muhalifler olayların iki yıl önce patlak vermesinden bu yana öne sürdüğü iddialarını geri çekiyor. Sahada yaşananlar zaten toplumsal desteği zayıf olan muhalefetin kendi iç çelişkilerini de daha fazla gün yüzüne çıkardı. Kimi muhalifler "devrim bitti" derken, kimileri diyalog çağrısı yapıyor.

soL gazetesinden Ali Örnek'in haberine göre, Suriye'de iki yıl önce olaylar patlak verdiğinde, pek çokları Devlet Başkanı Beşar Esad'ın iki üç ay içinde devrileceğini “umuyordu” ancak gelinen süreçte, “başarısızlığın” itirafı yavaş yavaş gelmeye başladı.

Önce militanların bazı komutanlarından “devrim bitti” açıklamaları geldi, ardından Suriye Ulusal Koalisyonu'nun lideri Muaz El Hatip, Ocak ayında büyük bir manevra yaparak, Esad yönetimiyle görüşmeye hazır olduğunu açıkladı.

ABD Dışışleri Bakanı John Kerry geçtiğimiz hafta, rutin olarak Esad'ın iktidarına ömür biçen ve her süre dolumunda tahminlerini yenileyen selefi Hillary Clinton'un aksine kesin bir mesaj vererek muhaliflere birleşmeleri ve Esad ile masaya oturmaları için doğrudan mesaj verdi. Dahası Kerry Haziran ayında Cenevre'de varılan Şam yönetiminin liderliğindeki bir geçiş hükümeti formülüne yeniden geri döndüklerini duyuruverdi. Gerçekte, Cenevre mutabakatını yeniden hatırlatan Washington, Temmuz ayında Suriye'deki vekalet savaşını Libya'dan getirilen silahlar ve yabancı ülkelerden getirilen cihadçı militanlarla körüklemiş ve müzakere sürecini boşa düşürmüştü.

İnisiyatif orduda
Suriye ordusu hala önemli kentleri ve kasabaları elinde tutuyor. Daha önemli bir diğer noktaysa, sahada inisiyatifin ordunun elinde olması... Ürdün, Lübnan, Türkiye ve Irak'tan savaşçılar, silah ve mühimmat aktıkça, silahlı militanların tamamen Suriye'den çıkartılamayacağı kesin olsa bile, hangi bölgenin kimin elinde kalacağına ordu karar veriyor. Silahlı militanlar ise bu durumu değiştirmek ve kendilerini destekleyen ülkelere güvence verebilmek için fazlasıyla can kaybına neden olan sansasyonel zaferlerin peşinde koşuyorlar. Geçtiğimiz Ocak ayında, Suriye ordusu Şam'ın güneyindeki Deraya'da militanları kuşatmaya alırken, ÖSO karargahı elindeki kalan gücü bu kuşatmayı yarmaya değil kuzeybatı semti Cobar üzerinden merkeze sokulmak gibi aslında bir intihar eylemi görevi verdi. El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi'nin Rakka'ya yoğunlaşması, ordunun batı Halep'te Han El Esal'i, güneyde Tel Şuğayip'i yeniden ele geçirmesiyle neticelendi. Humus'un güvenli bölge ilan edilmesini batı basının da duyurmasının ardından 300 kadar ÖSO militanı kendilerini köşeye sıkıştıracak bir kararla Bab-ı Amr'a girdi.

Sahadaki bu durum, Suriye'nin görünürde dış destekli muhaliflerle özünde de ABD ve müttefikleriyle yapacağı müzakerelerde elini güçlendirmesini sağladı. 6 Ocak'ta uzun zamandan sonra ilk kez halka seslenen Esad kendilerine yönelik dayatmaları reddedeceklerini ve yalnızca “terörü reddedenlerle müzakere yapacaklarını” söylemesinin ardında bu gerçek yatıyor.

Doku uyuşmazlığı
Militanlar ordunun elindeki hava gücüne işaret etseler de başarısızlıklarının ardındaki gerçek, Suriye toplumu ile bir doku uyuşmazlığına sahip olmaları. Beşar Esad'ın 2000 yılında iktidara gelmesinin ardından neo-liberal politikaları benimsemesi ve tarımdaki desteği azaltması ile yoksullaşan kırlar Müslüman Kardeşler gibi radikal islamcılara taban kazanmak için büyük bir destek sundu ancak genel olarak Suriye laik ve farklı inançların rahatlıkla içiçe yaşadığı bir toplum yapısına sahip olageldi. Bu nedenle şehirli ve laik toplum yapısı, islamcı ve kırsal kökenli militanların “özgürlüğünü” reddetti. 14 Mart 2012'de “komploya karşı” düzenlenen eylemlerde yalnızca Arap Alevileri'nin yaşadığı Lazkiye ve Tartus'ta değil, Sünni nüfusun yaygın olduğu Rakka, Halep ve Şam'da da büyük eylemler bu sayede düzenlendi.

Suriye'ye vekalet savaşını güçlendirmek için getirilen yabancı uyruklu cihadçılar ise askeri alanda ÖSO'dan daha başarılı olsa da, Hıristiyan, Dürzi, Şii ve Alevilerin daha fazla Şam yönetiminin yanında yer almasına neden oldu ancak Alevilerin aksine çoğunlukla büyük bir coğrafyada dağınık halde yaşayan Hıristiyanlar bu desteğin bedelini ağır ödedi.

ÖSO'nun çoğu zaman aşiretler, eski kaçakçılar veya savaşmayı bilmeyen köylülerden oluşan “tugayları” ise merkezi bir idarenin yokluğunda stratejisiz kaldı. Aralık ayında Antalya'da ÖSO için bir yönetim oluşturulmaya çalışılsa da seçilen “Genelkurmay Başkanı” Salim İdris, Hatay'dan savaşı idare etmekle yetindi. Militanlar bu kordinasyonsuzluk ve disiplin sorunları nedeniyle sıklıkla birbirlerine girdiler veya kendi içlerindeki güç dengesini gözeterek ordu operasyonlarını ortaklaşa durdurmaktan imtina ettiler. Ayrıca servet avcısı “komutanlar” nedeniyle ÖSO'nun özellikle Halep'teki yağması halkta büyük bir tepkiye yol açtı. ÖSO'nun elindeki kasabalarda veya semtlerde “Hırsız ordu dışarı” sloganları atıldı. Bu eylemler o kadar yaygınlaştı ki sonunda geçtiğimiz hafta Reuters ajansı bile Halep'teki eylemin fotoğraflarını geçmek durumunda kaldı.

Dış destekli muhalifler ülkeye yabancı
Sahadaki militanların uluslararası arenadaki destekçileri olarak Suriye Ulusal Koalisyonu ve öncülü Suriye Ulusal Konseyi sahanın nabzını tutmaktan oldukça uzak kaldı. Kasım ayında Ulusal Koalisyon'un Doha'daki kuruluş toplantılarında dönemin ABD Dışışleri Bakanı Hillary Clinton bile destekledikleri muhaliflerin toplumsal desteğinin sınırlı kaldığını itiraf etmek durumunda kaldı. Suriye'de muhalif eylemlerde taşınan “Koalisyon'a bir sorum var: Otellerinizin kaloriferleri iyi yanıyor mu?” yazılı dövizler de yurt dışında yaşayan muhaliflerin ülke içinde ne kadar desteği olduğunu gösteriyor.

Suriyeli dış destekli muhaliflerin açık NATO müdahalesine yandaş olması, Türkiye'nin sınırsız desteği nedeniyle muhaliflere göz kırpan PYD gibi PKK'ye yakın Kürt örgütlerini kapsayamaması ve mezhepçi söylemleri içerdeki barışçıl muhalefeti de daha fazla Şam yönetimiyle ortak hareket etmeye itti. İki yıl önce Esad karşıtı söylemlerini sertleştiren barışçıl muhaliflerin çatısı Ulusal Koordinasyon Komitesi'nin lideri Hasyem El Menna'nın açıklamalarında artık ağırlık dış destekli muhaliflerin mezhepçiliğine ve yarattıkları yıkıma yoğunlaşmış durumda. PYD lideri Salih Müslim ise geçen hafta yaptığı açıklamada Muaz El Hatip'in Kürtlere yönelik siyasetindeki gel-gitlere dikkat çekti.

Katar ve Türkiye endişeli
Koalisyon şimdi ABD'nin telkiniyle Esad ile görüşme sinyali verirken, Türkiye ve Katar gibi savaşa büyük yatırımlar yapanlar bu durumu sabote etmeye çalışıyor. ABD'nin aksine bu iki müttefiki, Suriye hükümetiyle bir çözümün olamayacağına dair koalisyon üyelerini ikna etmeye çalışıyor. Bu da koalisyon içinde çatlakları daha da derinleştiriyor. Muhaliflerin lideri Hatip bir geçiş hükümetine karşı çıkarken, Katar ve Türkiye'ye yakın duran ekipler hükümetin kurulmasında ısrarcı. Koalisyon içindeki çatlaklar, 12 Mart'ta İstanbul'da geçiş hükümetinin kurulmasının ileri bir tarihe ertelenmesine neden olurken, Müslüman Kardeşler'e yakın isimler Hatip'in Rusya ve İran'ın planına ikna olduğunu düşünüyor. Kasım ayında göreve gelen Hatip'in yakın bir zamanda istifa edebileceği de seslendirilmeye başlandı.

Muhalefetteki bu parçalı durum, 24 aydır geri planda krizi yönetmeye çalışan ABD'nin daha fazla inisiyatif almasıyla sonuçlandı. Dün, Ürdün'de ABD tarafından eğitilen ÖSO militanlarının Suriye'ye girdiği duyurulurken, Fransa da aynı gün Avrupa Birliği'nin kağıt üstünde kalan silah ambargosunun tamamen kaldırılmasını istedi. İngiltere'nin önceki gün açıkladığı bu tavrın, Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından olumlu karşılandı ve birlik 22 Mart'ta yapılacak komisyon toplantısında ambargoyu görüşecek. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande daha önce Dışışleri Bakanı Laurent Fabius'un açıklamasına benzer bir biçimde bu yardımla amaçlanın eli güçlenen Şam yönetimini dengelemek olduğunu açık etti. Batı koalisyonunun adımları henüz “pazarlık” sınırlarının dışına çıkmamış durumda ancak parçalı durumun körüklediği savaş hala onlarca sivilin yaşamını yitirmesine, yüzlercesinin de yurtlarını terketmesine neden oluyor.