Sudan’dan sonra sıra Nijerya'ya mı geldi?

Afrika’nın en kalabalık ülkesi Nijerya’da islamcı Boko Haram örgütünün saldırıları yoğunlaşırken, ABD’nin Nijerya ordusuna “kontrgerilla” eğitimi verdiği ortaya çıktı. Kuzeyi Müslüman, güneyi Hıristiyanlardan oluşan ülkenin sonunun Sudan gibi olmasından endişe ediliyor.

Kurban Bayramı öncesinde Nijerya’daki ABD Büyükelçiliği, “Peygamberin Sünnetini ve Cihadı Yayanlar Cemaati”nin ya da daha bilinen adıyla “Boko Haram” örgütünün lüks otellere intihar saldırısı düzenleyebileceği istihbaratı aldığını duyurdu. Nijerya’nın başkenti Abuja’da bulunan büyükelçilikten yapılan açıklamada, “Nijeryalılarla, temelde Afrika’da (Liberya, Sierra Leone, Darfur) ve dünyada barışı korumaya yönelik çabaları destekleyen, on yıllardır süren karşılıklı askeri ilişkilerimiz var. Son yıllarda, Nijeryalıların talebi üzerine, yeni oluşan bu güce [Boko Haram] karşı birlikte çalışıyoruz. Bu unsurların kuzeyde görevlendirilip görevlendirilmediklerini bilmiyoruz” denildi.

Bu açıklama bir kez daha Nijerya’da özellikle son iki yılda yükselen İslamcı tehdidi gündeme getirdi. Başka pek çok örnekte de görüldüğü gibi, etnik ve dinsel yapısı itibarıyla karmaşık, doğal kaynaklar yönünden son derece zengin bir ülkeye ABD’nin çeşitli biçimlerde “girmesi”yle İslamcı güçlerin yükselişi arasında bir paralellik bulunuyor. Nijerya’nın durumu özellikle ülkenin geçtiğimiz yıl Müslüman ve Hıristiyan toplumları üzerinden ikiye ayrılan Sudan’a benzemesi endişelerini artırıyor.

Nijerya’nın “Talibanı”nın tuhaf yükselişi
Bu tartışmanın odak noktasında duran Peygamberin Sünnetini ve Cihadı Yayanlar Cemaati ya da yaygın kullanılan ismiyle Boko Haram (Batı Eğitimi Haramdır) adlı örgütün faaliyetlerine 2002 yılında başladığı biliniyor. Örgüt, nüfusun büyük kısmının Müslüman olduğu ve şeriat kurallarıyla yönetilen kuzey eyaletlerinde yaygın…

Boko Haram 2002’de kurulmasına karşın sansasyonel eylemlerini 2008’den sonra gerçekleştirmeye başladı. Kasım 2008’de Jos kentinde 800 kişinin öldürüldüğü çatışmalara katıldıktan sonra, Temmuz 2009’da yine Jos’ta 900 kişinin öldürülmesi ve Ocak 2010’da aynı kentte 450 kişinin katledilmesi eylemlerini düzenledi. Örgüt son olarak 5 Kasım'da 67 kişinin öldüğü bombalı eylemler gerçekleştirdi.

Örgüt 2010 başlarından itibaren intihar bombacılarına dayanan saldırılara başladı. 16 Haziran 2011’de başkent Abuja’da bir karakolun önünde bomba yüklü bir aracın patlatılması eylemi, Boko Haram’ın saldırı kapasitesini ve yöntemlerini zenginleştirdiğine ve eylemlerini düzenlediği alanı genişlettiğine işaret ediyordu. Örgütün son dönemde eylemlerini, ülkenin petrol kaynaklarının büyük bölümünü bulunduğu Nijer Deltası’nda yoğunlaştırdığı ifade ediliyor.

İslamcılar ABD’nin hem müttefiki hem de bahanesi
ABD istihbarat kaynakları özellikle 2010’dan bu yana Boko Haram’la El Kaide ve Somali’deki El Şabab örgütleri arasındaki ilişkilerin arttığını ileri sürüyor. CIA’ya yakınlığıyla bilinen Stratfor adlı kuruluşun bir raporuna göre 14 Haziran 2010’da İslam Mağribi El Kaidesi sorumlusu Ebu Musab Abdülvadud, El Cezire televizyonuna verdiği demeçte Boko Haram’a destek ve silah verebileceklerini söyledi. Aynı kaynakta Boko Haram militanlarının Sahel’deki El Kaide kamplarında görüldüğü, bazı Boko Haram militanlarının ise Somali’de El Şabab’dan eğitim aldıkları öne sürülüyor.

Aktarılan senaryo ABD’nin son dönemde İslamcı örgütlenmelerle arasındaki “aşk-nefret” ilişkisini anımsatıyor. Müslüman Kardeşler, hatta Libya örneğinde El Kaide gibi İslamcı örgüt ve militanlar “kahraman”, "devrimci" ve müttefik ilan edilirken, başka örneklerde “azılı düşman” ilan edilerek ülkelerin bölünmesine, işgal edilmesine bahane haline getiriliyor. Özellikle son üç yılda Sahraaltı Afrika’da bu tip islamcı örgütlerin büyük bir hızla yaygınlaşması ise çok dikkat çekici…

Sudan örneği hatırlanmalı
Nijerya yaklaşık 150 milyon nüfusa sahip, 250’den fazla etnik grup barındıran bir ülke. Ülkede etnik, mezhepsel ve dinsel çatışmaların kuvvetli bir zemini bulunuyor. Federal bir cumhuriyet olan ülkenin kuzey eyaletlerinde ağırlıklı olarak tarımla geçinen, yoksul Müslümanlar yaşıyor. Bu bölgede bulunan 12 eyalet şeriat kurallarıyla yönetiliyor. Ağırlıklı olarak Hıristiyan nüfusun yaşadığı güney eyaletleri ise petrol kaynaklarının yaklaşık yüzde 90’ının bulunduğu Nijer Deltası’nı barındırıyor. Sahraaltı Afrika’da ABD’yle en fazla ticaret yapan ülke olan Nijerya, milli gelirinin yüzde 40’ını petrolden elde ediyor.

Nijerya’nın durumu ocak ayında Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünen Sudan’ı hatırlatıyor. İngiliz sömürge idaresi tarafından on yıllarca böl-yönet politikasıyla yönetilen ülke, 2005 yılına kadar Müslüman ağırlıklı kuzeyle Hıristiyan ağırlıklı güneyin iç savaşını yaşadı. 2005’te yapılan anlaşma bir federasyonla birleşmeyi öngörüyordu. Ancak emperyalizm, hem Afrika’nın doğusundaki stratejik konumuna hem de çoğu Çin’e ihraç edilen petrol yataklarına göz diktiği bu ülkeyi bölme planını uygulayarak, ocak ayında bir “bölünme referandumu” düzenlenmesine önayak oldu. Emperyalizm, kuzeyde iktidarda bulunan El Beşir yönetiminin antidemokratik söylemlerine işaret ederek, ülkenin bölünmesine zemin hazırladı. ABD,2006’da Sudan’a müdahale için Darfur’da yaşanan kötü durumu bahane ederek, Birleşmiş Milletler’den müdahale kararı çıkarmış, Sudan yönetimi buna şiddetle karşı çıkmıştı.

Batı medyası “El Beşir diktatörlüğü”nü yerden yere vururken, asıl amaç olan ülkenin ikiye bölünmesi hedefi gizlendi. Avrupa’daki birçok sol örgüt El Beşir gericiliğine karşı çıkmak adına müdahaleyi meşrulaştırırken, emperyalizm ülke içindeki güçleri ayrılmadan yana teşvik ediyordu. Sudan bölündükten sonra El Beşir, Kuzey’in şeriatla yönetilmesine yönelik yeni bir anayasa hazırlıklarına girişti.
Dünyanın en kalabalık yedinci ülkesi olan Nijerya’nın da bir yandan ABD’nin ve Amerikancı bir yönetimin, diğer yandan İslamcı teröristlerin elinde benzer bir akıbete sürüklenmekte olduğu endişeleri artıyor.

(soL – Dış Haberler)