Para, silah, istihbarat: ABD, tüm İsrail saldırılarının anahtar parçası

İsrail'in Gazze'ye yönelik yeni saldırısı ve ABD'nin İsrail'in yardımına koşması, iki ülke arasındaki ilişkileri tekrar gündeme getirdi. Eski NSA çalışanı Edward Snowden'ın ortaya çıkardığı belgeler, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarında ABD'nin doğrudan rolünü tüm çıplaklığıyla gösteriyor.

Çeviri: Merve Arkan

soL'un notu: İsrail'in uluslararası hukuku ve anlaşmaları çiğneyerek Gazze'ye yaptığı barbarca saldırı, bu ülkenin Ortadoğu'daki pozisyonunu nasıl bu kadar sağlamlaştırdığı sorusunu da yeniden gündeme getirdi. Tahmin edileceği üzere, ABD'nin ve işbirlikçi Arap yönetimlerinin desteği olmadan, İsrail Filistin'e yönelik işgal faaliyetini bu kadar pervasızca sürdüremezdi. Eski NSA çalışanı Edward Snowden'ın sızdırdığı ABD istihbarat belgelerini Guardian'da yayımlayarak önemli bir gazetecilik başarısını imza atan ABD'li Glenn Greenwald, ABD ile İsrail arasındaki ilişkileri, yeni Snowden belgeleri ışığında bir kez daha gözler önüne seriyor. Greenwald'un The Intercept'te yayımlanan "Cash, Weapons and Surveillance: the U.S. is a Key Party to Every Israeli Attack" başlıklı uzun makalesini, arabaşlıklar ekleyerek okurlarımızla paylaşıyoruz. 


Para, Silahlar ve Gözetleme: ABD tüm İsrail saldırılarının anahtar parçası

ABD yönetimi uzun süredir İsrail’e yapılan yardımlar konusunda eli hayli açık davranıyor ve İsrail’e komşularına düzenlediği saldırılarda önemli rol oynayan para, silah ve gözetleme teknolojisi sağlıyor. Ancak Edward Snowden’ın sızdırdığı Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) gizli belgeleri, ABD ve müttefiklerinin İsrail’in Gazze’deki gibi askeri saldırılarına nasıl doğrudan yardım ettiği konusunda yeni bilgileri gün yüzüne çıkardı. Son 10 yılda NSA, İsrail’deki muadili İsrail SIGINT Ulusal Birimi’ne (ISNU, ayrıca UNIT 8200 olarak da tanınır) sağladığı ve Filistinlileri takip edip hedef almaya yönelik veriler de dahil olmak üzere gözetleme yardımını önemli ölçüde arttırdı. NSA ve ISNU birçok defa İngiliz ve Kanada’daki casusluk örgütleri GCHQ ve CSEC ile de işbirliği yaptı. En az bir olayda, bu ilişki İsrailli casuslara gizlice büyük miktarda para ödenmesini de beraberinde getirdi. Kendi gözetleme programları dışında Amerikan ve İngiliz gözetleme örgütleri, Filistinli hedefler konusunda önemli casusluk hizmetleri vermek amacıyla Ürdün’deki monarşi ve hatta Filistin Yönetimi Güvenlik Güçleri dahil ABD destekli Arap rejimleriyle de beraber çalıştı.

İsrail saldırganlığı ve ABD

Yeni belgeler, ABD yönetimi ve başlıca müttefiklerinin İsrail’in komşularına yönelik saldırganlığında kaçınılmaz ve doğrudan bir şekilde yer aldığını ortaya koyuyor. Bu gizli destek, Obama yönetiminden yetkililer ve destekçileri tarafından benimsenen güçsüz tarafsızlık görüntüsüyle taban tabana zıttır. Brooklyn College’dan Profesör Corey Robin’e göre, Başkan Obama Cuma günü yaptığı basın toplantısında Gazze’de haftalardır süren sivil ölümlerini kastederek yaşananları izlemenin büyük acı verdiğini söylerken, sanki olayları sadece uzaktan izleyen biriymiş gibi görünüyor ve şöyle devam ediyor: “Obama Gazze’den bahsederken sanki ortada doğal bir afet, kontrol edilemez bir biyolojik olay varmış gibi konuşuyor.” İsrail Gazze’ye her saldırdığında 2008 sonunda, 2012 sonbaharında ve son olarak da geçen ay aynı süreç ABD medyası ve hükümet çevrelerinde tekrarlanıyor. ABD yönetimi İsrail’i silahla besliyor ve saldırılarını hem kamuoyu önünde, hem de BM’de kararlılıkla savunuyor. ABD Kongresi de eş zamanlı olarak art arda geçirdiği kararlarla İsrail’e destek veriyor. Amerikalı medya aktörleri İsrail saldırısının kendi ülkeleriyle hiçbir ilgisi yokmuş gibi davranarak, olayı sadece şanssızlık sonucu kontrol edilemeyen ve eşit derecede uzlaşılmaz iki taraf arasında yaşanan uzak bir çatışmaymış gibi sunuyor. Böylece tüm iyi kalpli Amerikalılar çaresizce boyun eğip sanki yaşananlarda hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi hareket edebiliyor. Liberal yorumcu Kevin Drum, geçen salı günü Mother Jones’da şunları yazdı: “ABD son 20 yıldır Ortadoğu’da barışı tesis etmeye çalışıyor. “Ertesi gün, CNN Obama yönetiminin İsrail’in birkaç tür mühimmat sağlama talebini kabul ettiğini duyurdu. Satın alınan mühimmatlar arasında 120 mm’lik havan topları ve bomba atmak için kullanılan 40 mm’lik mühimmat da bulunuyor.

Snowden belgeleri ABD desteğini kanıtlıyor

Yeni Snowden belgeleri önemli bir gerçeği ortaya çıkardı: İsrail saldırganlığı, bu saldırılarda tarafsızlıkla ve barışı tesis etmekle alakası olmayan ABD yönetiminin sürekli ve hesapsız desteği ve koruması olmadan mümkün olamazdı. NSA’nın ortakları ve İsrail casusluk örgütüyle ilişkisi de, bu sürecin temelini oluşturmaktadır. Geçen eylül ayında Guardian, NSA’nın ABD vatandaşlarıyla ilgili bilgileri elemeden, ham haldeki istihbarat verilerini rutin olarak İsrail ile paylaştığını ortaya çıkardı. Gazete, iki örgüt arasında bu paylaşımı belirleyen çok gizli Bilgi Memorandumu’nun tümünü yayımladı. Ancak NSA/ISNU ilişkisi bunun çok ötesinde. Yeni ortaya çıkan ve Intercept tarafından bugün yayınlanan 13 Nisan 2013 tarihli çok gizli bir NSA belgesi, NSA’nın İsrail SIGINT Ulusal Birimi (ISNU) ile kurduğu kapsamlı teknik ve analitik ilişki kapsamında erişim, müdahale, hedef alma, dil, analiz ve bilgi verme konusunda bilgi paylaştığını gösteriyor. SIGINT ile kurulan bu ilişki, ABD ve İsrail arasındaki istihbarat ilişkisi açısından giderek artan düzeyde bir katalizör görevi yapıyor. Dahası, NSA’nın siber ortaklığı ISNU’yu aşarak İsrail Savunma İstihbarat örgütü (Özel Operasyon Birimi) SOD ve Mossad’ı da kapsıyor. İsrail'in gücü Bu genişletilmiş işbirliği kapsamında Amerikalılar ve İsrailliler, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Körfez Güney Asya ülkeleri ile Sovyetler Birliği’nin Müslüman cumhuriyetlerindeki coğrafi hedeflere erişim sağlama konusunda birlikte çalışıyor. Bu işbirliği, NSA ile ISNU arasında ham bilgi paylaşımı ile günlük analitik ve teknik iletişimi destekleyen düzenli bir haberleşme hattını da içeriyor. Bu ilişki İsrail’e hem istihbarat hem de gözetleme açısından büyük bir destek sağladı. İsrail tarafı, genişletilmiş cografi erişimden faydalanarak, NSA’nın birinci sınıf kripto-analitik verilerine ve SIGINT mühendislik uzmanlığına sahip oldu. Ayrıca uyumluluk ve dış askeri satışlar yoluyla ABD’nin ileri teknolojisine ve ekipmanlarına da kontrollü bir erişimle sahip oldular. İsrail’in bu işbirliğindeki öncelikleri arasında NSA’nın “Filistin terörü” olarak nitelediği unsurlar bulunuyor. NSA ve ISNU rasındaki işbirliği onlarca yıl önce başladı. İki örgüt arasında Temmuz 1999 tarihli çok gizli anlaşmaya göre, ilk resmi istihbarat paylaşma anlaşması ABD Başkanı Lyndon Johnson ve İsrail Başbakanı Levi Eshkol arasındaki mutabakatla 1968’de yürürlüğe girdi ve öncesinde de gayrıresmi olarak 1950’lerde uygulamaya kondu. Ancak ilişkiler son 10 yılda hızla gelişti. 2003 ve 2004 yıllarında, İsrail NSA’ya “Gladiator” isimli önemli ölçüde genişletilmiş olan istihbarat paylaşım ilişkisini kabul etme konusunda baskı yapıyordu. Bu sürecin bir parçası olarak, İsrail, ABD'lilerden İsrail’in eylemlerini finanse etmek üzere yüz milyonlarca dolar istedi. Önerilen bu “Gladiator” anlaşması, İsrail’in ABD’nin tüm harcamaları üstlenmesi yönündeki talepleri yüzünden asla gerçekleşmemişe benziyor. Ancak Snowden arşivindeki belgeler arasında, bu görüşmelerde İsrailli yetkililere belirtilmeyen amaçlar için her biri nakit 500 bin dolar değerinde en az bir ya da daha fazla ödeme yapıldığını gösteren iki belge bulunuyor.

İngiltere ve Kanada'dan da destek

İsrail’le gözetleme paylaşım ilişkisi, her ikisi de İsrail’in seçilmiş komünikasyon verilerinin beslenmesinde aktif olarak görev alan NSA’nın İngiltere ve Kanada’daki muadilleri GCHQ ve CSEC’I de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. İsrail’in Gazze’de 1000’den fazla kişinin ölümüne yol açan Dökme Kurşun saldırılarının dorukta olduğu 2009’un başındaki bazı belgeler de bu işbirliğine ilişkin bazı ayrıntıları ortaya koyuyor. “YESTERNIGHT” isimli ve 2009 tarihli çok gizli bir GCHQ projesinde, İngiliz casusluk örgütünün ISNU için kullandığı “Ruffle”ın da adı geçiyor. Bu belgeye göre, proje “COMSAT (Communications Satellite Corporation) erişimi konusunda üçlü (GCHQ, NSA ve üçüncü taraf olarak RUFFLE) hedef paylaşım anlaşmasını” kapsıyordu. Taraflar arasında paylaşılan özel istihbarat konularından biri “Filistinliler” idi. Ancak GCHQ belgesinde, İsrail’in rolü ile ilgili hassasiyet nedeniyle bu programın Filistinlilerin ve İsraillilerin doğrudan hedef alınmasını kapsamadığı belirtiliyor. Şubat 2009 tarihli bir başka GCHQ belgesinde de RUFFLE, NSA, CSEC ve GCHQ arasında dörtlü bir toplantıdan söz ediliyor. 2009 başında İngiliz örgütü ISNU tarafından talep edilen e-postaları ve telefon numaralarını takip ettiğini belirterek “Bize birçok defa teşekkür ettiler” ifadesini kullandı.

Filistin Yönetimi ve Ürdün de şebekenin içinde

NSA ve GCHQ Filistinliler ile ilgili birçok kaynaktan istihbarat sağladı. Örgütler, ABD destekli Filistin Yönetimi Güvenlik Güçleri’ni (PASF) bile bölgedeki diğer Arap gruplar hakkında gözetleme ve istihbarat bilgisi sağlama konusunda ikna etmeyi başardı. Haziran 2008 tarihli bir GCHQ belgesinde şu ifadeler yer aldı: “Gazze Şeridi Hamas’ın popülaritesinin merkezi olduğu için ayrıca Hamas, El Fetih, İsrail güçleri, Filistinli militanlar ve güvenlik güçleri arasında sık sık yaşanan çatışmalara sahne olması nedeniyle, bu toplama işlemi büyük öneme sahiptir. Filistin Yönetimi Güvenlik Güçleri’nin kendisi, ABD’ye ve müttefiklerine yönelik bir askeri ya da terörist tehdit değildir. Ancak PASF personelinin hakkında bilgi verdiği gruplar arasında, ABD yönetimi tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen birçok grup bulunmaktadır. İsrail askerleri Gazze’den çekilirken, PASF genelde bölgedeki şiddet konusunda bize bilgi sağlayan en iyi öznedir.” Ürdün de Filistinlilerle ilgili olarak NSA’ya gözetleme bilgisi sağlamaktadır. 2013 tarihli gizli bir NSA belgesi, NSA’nın EWD (Ürdün Elektronik Savaş Müdürlüğü) ile ortaklığının 1980’lerin başına kadar uzanan sağlam temelli, uzun soluklu ve güvene dayalı bir ilişki olduğunu göstermektedir. İki örgüt, özellikle Filistin Güvenlik Güçleri dahil ortak çıkara dayalı yüksek profilli SIGINT hedefleri konusunda işbirliği yapmaktadır. Belgede şu ifadeler yer veriliyor: “EWD Filistin Güvenlik Güçleri gibi karşılıklı çıkara dayanan, yüksek çıkar içeren ve benzersiz bir hedefler listesi sunuyor. EWD, bu hedef konusunda NSA raporlarının büyük bölümüne tek katkı yapan örgüttür.”

İsrail: Hem ortak, hem tehdit

Yine de NSA ve ortakları İsrail’in gözetleme verilerini ve teknolojisini beslerken bile İsrail’i sürekli kendi ulusal güvenliklerine ve daha genel anlamda bölge barışına bir tehdit olarak karakterize ediyorlar. Amerikalı ve İngiliz yetkililerin kamuoyunda İsrail hakkında yaptığı açıklamalara tezat bir şekilde, Snowden arşivi İsrail’in bir müttefik değil bir tehdit olduğu yönündeki tartışmalarla dolu. Guardian tarafından daha önce yayınlanan NSA belgelerinde, NSA’ya yönelik en büyük tehditlerden birinin aslında İsrail gibi dost istihbarat servisleri olduğu belirtiliyor. Bir başka belgeye göre de, Ulusal İstihbarat Tahmini, İsrail’i “ABD’ye karşı en saldırgan üçüncü istihbarat servisi” olarak niteliyor. İsrail ile ilgili benzer bir görüşe sahip İngiliz yetkililer de onları “bölgesel istikrara yönelik büyük bir tehdit” olarak niteliyor. GCHQ’nün 2008 tarihli çok gizli bir planlama belgesinde, politika yapanların İsrail’in İran sorununun barışçıl çözümüne karşı potansiyel bir tehdit oluşturmasından ve İsrail’in bölgede pek de arzu edilmeyen eylemlerinden büyük endişe duyduğu dile getiriliyor. Ayrıca, İsrail’in İran’ı silah kullanımından caydırmaya yönelik kendi dış politika stratejisine karşı uzun vadeli bir tehdit olarak görmesinin 2009’da bölgesel istikrara yönelik gerçek bir tehdit yaratabileceği belirtiliyor. NSA’nın gözetleme hedeflerinde önceliklerini tanımladığı 2007 Stratejik Misyon Listesi, birçok alanda İsrail’i başlıca tehditlerden biri olarak niteliyor. Bu alanlar arasında, kitle imha silahlarının geliştirilmesiyle ve özellikle balistik ve nükleer cruise füzeleriyle ilgili üretim yöntemleriyle mücadeleden bahsediliyor. Bu endişenin temelinde İsrail’in kitle imha silahları ve füze elde etmeye yönelik eylemleri yer alıyor ve İsrail’in cruise füzeleri başlıca tehdilerden biri arasında sayılıyor.

İsrail'in adı Küba ve İran'la birlikte!

Bu belgeye göre, NSA içinde “Siber Gerçekliğin Yönetilmesi ve ABD’nin Kritik Bilgi Sistemlerine Saldırıların Engellenmesi” ile ilgili tartışmalar, finans ve bankacılık sistemlerine yönelik tehditleri de içeriyor. Bu konuda tehdit olabilecek başlıca ülkeler arasında Hindistan, Kuzey Kore, Küba ve İsrail var. Benzer olarak İsrail, elektronik savaşa yol açabileceği düşünülen ülkeler listesinde de yer alıyor. Bu tehdit değerlendirme belgesindeki bir başka bölümün başlığı ise “Yabancı İstihbarat, Karşı İstihbarat, İnkar ve Aldatma Aktiviteleri: Yabancı İstihbarat Tehditleriyle Mücadele”. Bu aktiviteler, ABD yönetimine, askeri, bilimsel, teknolojik ve istihbarat birimlerine karşı yabancı istihbarat örgütlerinin casusluk ve istihbarat toplama operasyonları ile manipülasyon ve etkileme operasyonları olarak tanımlanıyor. En büyük tehdidi oluşturan ülkeler ise Çin, Rusya, Küba, İsrail, İran, Pakistan, Kuzey Kore, Fransa, Venezuela ve Güney Kore. İsrail ile işbirliğine yönelik sorulan sorulara yanıt veren bir NSA sözcüsü Intercept’e şunları söyledi: “İstihbarat faaliyetleri ve ilişkileri ile ilgili yorum yapmayacağız. İstihbarat servislerinin zaman zaman yasal ve uygun yollarla işbirliği yapması her iki ülkenin de güvenliğini güçlendirir. NSA istihbarat bilgisi ya da teknolojisi paylaşırken her zaman yasalara ve kurallara bağlı kalır.” Bir GCHQ yetkilisi ise örgütün aktivitelerinin yasal ve sıkı bir gözetime tabi olduğu yönündeki standart söylemi dışında belgelerle ilgili herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçındı. Yasal ya da değil, NSA’nın İsrail’in askeri ve istihbarat örgütleriyle kurduğu kapsamlı ve çok aşamalı işbirliği, Amerika’nın İsrail’in saldırganlığını ve militarizmini destekleyen ve sağlayan daha geniş kapsamlı politikalarının bir parçasıdır. İsrail’in Gazze’deki her eylemi, ABD’nin parmak izini taşır. Birçok Amerikalı İsrail’in Gazze’ye saldırısının kendileriyle bir ilişkisi olmamasını umuyor olabilir, ancak bu şiddete yol açan şeyin temelinde kendi hükümetleri var.