Obama'ya umut bağlandı ama...

Kazanması durumunda, Obama'nın ülkesinin Latin Amerika politikasında radikal bir değişiklik yapacağı beklentisi ne kadar gerçekçi?

soL (HABER MERKEZİ) ABD'nin yıllardır "arka bahçesi" olarak gördüğü Latin Amerika ülkeleri, 4 Kasım tarihinde yapılacak olan başkanlık seçimlerinin sonuçlarıyla, uluslararası anlamda en fazla ilgilenen ülkeler.

Seçimlerden Obama'nın galip çıkacağı giderek netleşirken, Obama döneminde ABD'nin Latin Amerika ve kıtadaki anti-emperyalist iktidarlara yönelik politikasında önemli değişiklikler olacağı beklentileri, "tehlikeli bir umut" barındırıyor.

Seçim dönemi tartışmaları daha çok ekonomik kriz ve ABD'nin Ortadoğu politikaları etrafında yoğunlaşmış olsa da, Obama ve Başkan Yardımcısı adayı Joe Biden'in Latin Amerika konusundaki doğrudan ve dolaylı yorumları, Obama döneminde ABD'nin Latin Amerika siyasetinin, ülkelerin bağımsızlığına, egemenliğine saygı çerçevesinde geliştirileceği izlenimi veriyor. Örneğin, Venezuela ve Küba gibi ülkelerle ikili ilişkilerin geliştirilmesinin önemli olduğunu ifade eden Obama, Guantanamo işkencehanesinin de kapatılması gerektiğini söylüyor.

Yumuşama yanılsaması
Uzmanlar, Obama döneminde Latin Amerika siyasetindeki temel değişikliğin havuç-sopa siyasetine dönüş olacağını belirtiyor ve bu değişikliğin Bush döneminin ardından gelmesinin, gerçek dışı bir yumuşama hissi yaratabileceğine dikkat çekiyorlar.

Bush dönemi siyaseti, Latin Amerika iktidarlarına ABD emperyalizminin kıtadaki şubeleri olarak yaklaşmaktan, bu görevi reddedenleri de "şer ekseni üyesi" gibi sıfatlarla damgalayıp düşman ilan etmekten ibaretti. Bu doğrultuda Venezuela Başkanı Hugo Chavez'e yönelik bir darbe girişimi tezgahlayan ABD, Küba'ya uyguladığı ablukayı da tarihinde hiç olmadığı ölçüde sertleştirmişti.

Obama'nın seçilmesi halinde, ABD'nin bölgeye yönelik politikasında görünüşte bir "uygarlaşma" yaşanacağından kimse kuşku duymuyor. Ne var ki, bu beklentinin, Obama'nın da "Chavez iktidarını yola getirme" ve "Küba'da sosyalizmi yıkma" hedeflerinden sapacağı umuduna dönüşmesi, büyük hayal kırıklıklarına gebe.

Havuç-sopa siyasetine dönüş
Obama'nın Latin Amerika'daki anti-emperyalist iktidarlara yönelik stratejisinin, yeniden havuç-sopa siyasetine dönüş olarak özetlenebileceğini belirten uzmanlar, ilk beyaz olmayan başkanın ABD'nin kıtaya yönelik emperyalist hedeflerini temelden değiştirmeye kesinlikle niyetli olmadığına dikkat çekiyorlar.

Nitekim Obama, ABD'de yaşayan Kübalıların Küba'daki akrabalarına para göndermelerine ve ABD vatandaşlarının Küba'ya gidebilmelerine yönelik yasakları kaldıracağını söylese de, ABD'nin Küba'ya uygulamakta olduğu ambargonun "adanın demokrasiye geçmesi yönünde etkili bir kaldıraç" olduğunu ifade etmekten geri durmuyor. Böylelikle kendince Küba'ya yönelik bir sopa-havuç siyaseti oluşturan Obama, bir yandan adanın ambargo zoruyla yoksul bırakılmaya devam edilmesi, diğer yandan da şahsi para transferleri ve turizm yoluyla kişilerin zenginleştirilmesi sayesinde "komünizm belasının defedilebileceğini" zannediyor.

Obama'nın Guantanamo körfezindeki ABD işkencehanesi konusundaki tutumu da çirkin bir ikiyüzlülük örneği. Guantanamo'yu Bush dönemine ait bir aşırılık olarak damgalamaya çalışan Obama, o toplama kampında yaşanan insanlık suçlarının da ABD'nin değil Bush'un günahı olduğu kanısını uyandırmaya çalışıyor. Böylelikle, amacına ulaşmış ve artık faydadan çok zarar vermeye başlamış bir rezaleti sonlandırırken, bu rezaletin vebalini geçmiş iktidara ait ilan edip ABD emperyalizmini aklayarak, bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor.

Ne var ki, Latin Amerika'nın anti-emperyalistleri kolay kanacak cinsten değiller. Geçtiğimiz hafta İstanbul'da bulunan Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi Uluslararası İlişkiler Bürosu üyesi Teresita Trujillo Hernandez, konuşmacı olduğu bir toplantıda, Obama'nın seçilmesi halinde ABD dış politikasında biçimsel bir yumuşama beklediklerini ifade etmiş, ancak bunun yanıltıcı olmaması gerektiği konusunda uyanık olduklarını dile getirerek şunları söylemişti: "Clinton da samimi ve canayakın görünüyordu, ancak Küba'ya yönelik abluka konusunda en ufak bir yumuşamaya gitmedi ve tarihe 'Yugoslavya'yı bombalayarak bölen ABD Başkanı' olarak geçti."