Müslüman Kardeşler nereye gidiyor?

Mısır'da Mübarek'in devrilmesinin ardından parlamento ve başkanlık seçimleri için hazırlıklar sürüyor. En çok merak edilen konuların başında yeni iktidarın Müslüman Kardeşler ekseninde şekillenip şekillenmeyeceği…

Müslüman Kardeşler Örgüt Lideri Muhammed Bedii dün yayımladığı bir basın bildirgesinde, halkı, iktidardan indirilen partinin ve ona bağlı güvenlik güçlerinin nifak sokucu faaliyetlerine karşı devlet kurumlarına sahip çıkmaya, kanunlara uymaya ve taleplerini barışçı yollarla dile getirmeye davet etti. Bu açıklama bölgedeki gelişmeleri takip edenlerin aklına, Müslüman Kardeşler orduyla barışıyor mu sorusunu getirdi.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu ve anti-komünizm
Müslüman Kardeşler, 1928 senesinde, İngiliz sömürgesi olan Mısır’da bir tür toplumsal dayanışma ve yardımlaşma hareketi olarak doğdu. İslam temelli toplum düşüncesini sömürge karşıtlığıyla harmanlayarak siyasi bir yapı haline geldi. Müslüman Kardeşlerin, en bilinen sloganı ise “Çare İslamdadır” oldu. Dönemin bağımsızlıkçı ve seküler hareketlerinin karşısına hep bir İslamcı alternatif olarak dikildi. Her ne kadar İngiltere’nin sömürgeci politikalarına karşı 1952’de iktidara gelen Nasır’ın bağımsızlıkçılığını bir süre desteklemiş olsa da, hızlıca anti-komünist sağ yanlısı muhalefetin içinde yerini aldı. Nitekim Müslüman
Kardeşler, önce Sömürgeci İngilizler sonrasında da ABD tarafından komünistler ve seküler ulusalcı hareket karşısında bir karşı denge unsuru olarak hep desteklendi. Henüz Nasır “Hür Subaylar” darbesiyle yeni başa gelmişti ki, 1953 senesinde ABD Başkanı Eisenhower’ın başkanlığındaki Beyaz Saray, Müslüman Kardeşlerin o dönemde “dışişleri bakanı” olarak bilinen Seyit Ramazan’ı yeni bağımsızlığını elde etmiş devletlerde anti-komünist mücadelenin yükseltilmesi amacıyla düzenlenen bir toplantıda ağırladı.

Müslüman Kardeşler ve Mısır siyaseti
1954 senesinde Nasır’a karşı düzenlenen bir suikasta da adı karşısan Müslüman kardeşlere, Nasır’dan sonra gelen devlet başkanı Sedat, şeriat yanlısı reformları uygulama sözü vermiş olsa da, İsrail’le 1979 senesinde imzaladığı barış anlaşması örgütle aralarını açtı. Ancak hareket, 1980’lerden itibaren ana akım siyasete dahil olmak için sıkı bir uğraş verdi ve bu yolda birçok siyasi partiyle de işbirliği yaptı. Müslüman Kardeşler, merkez siyasete dahil olabilmek için öncelikle 1990’ların insan hakları söylemini kullandı. Hareket, Mısır’da
insan hakları sicilinin iyileştirilmesinin dış güçlerin elini zayıflatacağını savundu. 2000 senesinde, 17 milletvekilini parlementoya sokan Müslüman Kardeşlerin 2005 seçimlerinde gösterdiği bağımsız adaylardan 88’i meclise girdi. Sonuçlar, dönemin Mısır Devlet Başkanı Mübarek’i şok etti. Mübarek, tıpkı kendisinden önceki iktidarlar gibi sola karşı her zaman bir subap olarak görülen ve bu nedenle de bir yandan “aşırılıkları” törpülenirken bir yandan da kapı arkasından hep desteklenen Müslüman Kardeşler’e karşı hızlı bir çökertme politikası izlemeye koyuldu. Hareketin birçok üyesini tutuklattı ve önünü kesebilmek için bir yasal
reform süreci başlattı. Anayasa, siyasi eylemlerin ve siyasi partilerin hiçbir şekilde dini bir arka plana ya da zemine dayanmaması gerektiğini belirtecek şekilde yeniden yazıldı.

Mübarekle Müslüman Kardeşler arasındaki mücadele 2010 milletvekili seçimleri esnasında daha da şiddetlendi. Seçimlerin ilk turunda hiçbir sandalye çıkaramayan Müslüman Kardeşler, seçimlerde hile yapıldığını iddia etti ve seçimlerin ikinci turunu diğer birçok partiyle beraber boykot etti.

Müslüman Kardeşler Arap dünyasında neler yaptı?
Müslüman Kardeşler 1948’de, İsrail devletinin kurulmasına karşı savaşmak üzere gönüllü üyelerini Filistin’e yolladı. 1973 senesinde, İsrail Müslüman Kardeşlerle bağlantılı yerel lider Ahmed Yasin’in Filistinli Müslümanlar arasında dini temelde sosyal yardım kuruluşları kurmasına izin verdi. Yasin, 1987’de patlak veren İlk İntifada sırasında Hamas’ın kurucularından birisi oldu.

Müslüman Kardeşler, Afganistan'da 1979'dan sonra yaşanan ve Sovyetler Birliği'nin de dahil olduğu içsavaşın
özellikle ilk yıllarında Afgan anti-komünist hareketinin öncü bir parçası olarak görüldüler.

Ürdün’de siyasi muhaletefe karşı monarşik düzene ve temsilcisi Kral Hüseyin’e destek olan Müslüman Kardeşler, Suriye ile ihtilaf halindeki Ürdün Kralı tüm partileri yasakladığında açık çalışmasını sürdürebilen ve hatta askeri eğitim yapmasına izin verilen yegane örgüttü.

Müslüman Kardeşlerin Suriye ayağı, Mısır ve Suriye öncülüğündeki Arap Birliği güçlendikçe zayıfladı. Sonrasında da, Müslümanların İslamiyetten sapma olarak gördükleri Aleviliğin yaygın mezhep olduğu Suriye Devleti ile araları hiç düzelmedi.

Müslüman Kardeşler Mısır’da iktidara talip mi?
Mısır’daki halk ayaklanmasının ardından, Müslüman Kardeşlerin önde gelen üyelerinden El Eryan, geniş bir koalisyon kurmak istediklerini söylüyor. Tek başlarına yönetime talip olmamalarını hem dışarıda hem de içeride başkalarını korkutmamak için bir strateji olarak açıkça betimleyen El Eryan, Mübarek ve ailesi tarafından talan edilen Mısır’ın yeniden inşasının da bir tek kendilerinin işi olamayacağını söylüyor. Mısır’daki ayaklanmalar
esnasında muhalefet sözcüsü El Baradey’i desteklemelerinin de bu stratejinin bir parçası olduğu Ortadoğu uzmanları tarafından söylenenler arasında. Ancak, hareketin henüz ayaklanmanın başında bu sürece damgasını vurmayı beceremediği ve bu nedenle de geri planda kaldığı da sıkça dile getiriliyor.

Müslüman Kardeşlerin birçok farklı bileşeninin olduğu ve “dava”dan sapmak istemeyen gelenekçilerle, siyaseti daha merkezde tanımlayan reformistler arasında bir açı olduğu da bilinen gerçekler arasında. Reformistlerin, Mısır nüfusunun önemli bir bileşeni olan Koptik Hristiyanlar ve gelenekçiler tarafından hiçbir şekilde siyasete kabul edilmeyen kadınlara da yaklaşımın ılımlı olduğu sık sık dile getiriliyor. Reformistler, Mübarek rejiminin Kardeşliğin İslamcı etkisini Batı’yı kendine mahkum etmek için abarttığını ancak Batı’nın Müslüman Kardeşleri değerlendirmek için bu yeni dönemi bir fırsat olarak değerlendirmesi gerektiğini dile getiriyorlar.

(soL-Dış Haberler)