Libya’daki saldırının ardından: Şimdi ne olacak?

ABD’nin Libya Büyükelçisinin Bingazi’de öldürülmesiyle ilgili tartışmalar devam ediyor. Büyükelçinin ve üç elçilik görevlisinin öldürülmesinin planlı bir eylem olduğu görüşü yaygınlık kazanırken, bundan sonra olabilecekler de merak konusu.

ABD’nin Libya Büyükelçisi Christopher Stevens ve üç elçilik görevlisinin Bingazi’de öldürülmesi ile ilgili tartışmalar sürüyor. Saldırının planlı bir eylem olabileceği yönündeki görüş yaygınlık kazanırken, ABD’nin olayın ardından ne gibi adımlar atacağı da konunun önemli bir boyutunu teşkil ediyor.

ABD Başkanı Barack Obama, olayın ardından bölgedeki ABD diplomatik temsilciliklerinde güvenlik düzeyini artıracaklarını söylerken, ABD’nin Libya’ya iki savaş gemisi ve elçilik binasını korumaları için 50 deniz piyadesi gönderdiği kaydedildi.

Oklar El Kaide'yi gösteriyor
Bingazi’deki saldırının El Kaide’ye bağlı gruplar tarafından önceden planlanmış olabileceği yönündeki iddialar bugün Batı basınında yer buldu. Saldırının sebebi İsrail asıllı bir ABD’li yönetmenin çektiği İslam karşıtı filmin tanıtım videosunun internette yayılması olarak gösteriliyor. İslam’a ve Muhammed peygambere hakaret ettiği belirtilen film, önceki günlerde Mısır’da da protesto edilmiş ve ABD'nin Kahire'deki büyükelçilik binası göstericiler tarafından basılmıştı.

Ancak Libya’daki saldırının esas nedeninin bu provokasyon olmadığı, 11 Eylül’de El Kaide lideri Ayman el Zevahiri’nin yaptığı açıklama olduğu ileri sürülüyor. Filmle çıkartılan provokasyonun ise fitili ateşlediği belirtiliyor.

Ayman el Zevahiri yayınladığı video mesajında, yardımcısı Yahya el Libi’nin haziran ayında Pakistan’ın Veziristan bölgesinde ABD ordusuna bağlı bir insansız hava aracının ateşi sonucunda öldüğünü doğrulamıştı. Zevahiri’nin açıklamasının 11 Eylül günü yapılmasının bir tesadüf olmadığı yönünde bir kanaat bulunuyor. Öldürülen Yahya el Libi ise, bir Libya vatandaşı ve El Kaide’nin üst düzey sorumlularından bir tanesiydi.

Bu yıl başında “Tutsak Ömer Abdül Rahman Tugayları” adlı bir grup yine ABD’nin Bingazi’deki konsolosluğuna saldırmıştı. Grubun Ensar el Şeria adlı daha geniş bir İslamcı şebekenin parçası olduğu belirtiliyor.

"Müttefikler" birbirlerini yiyor
Haziran ayında Veziristan'da öldürülen Yahya el Libi ise, NATO uçaklarının kanatları altında Libya’da rejim değişikliği savaşı veren El Kaidecilerin siyasi önderlerinden bir tanesiydi. Libi, 12 Mart 2011’de yayınladığı bir açıklamada “vatandaşlarına” Muammer Kaddafi rejimini devirmek ve İslami bir düzen kurmak için cihada katılma çağrısı yapıyordu. El Kaide mensupları, Libya’daki rejim değişikliği sürecinin omurgasını teşkil eden güçler arasında yer aldı. Suriye’de de Batı’nın arayışlarına paralel bir şekilde hareket eden El Kaide, Afganistan ve Pakistan’da ise ABD ile savaşmaya devam ediyor.


Haziran ayında ABD tarafından Vezirstan'da öldürülen El Kaide liderlerinden Yahya el Libi, Libya'da cihat çağrısı yapan isimlerdendi.

Bu tuhaf durum ise Libya’da ABD ve müttefiklerinin istediği yönde bir rejim değişikliğini savunan Yahya el Libi’nin Pakistan’da yine ABD’nin insansız hava araçları tarafından vurulmasını beraberinde getirdi.

Diğer yandan linç edilerek öldürüldüğü öne sürülen ABD Büyükelçisi Christopher Stevens da Libya’da tıpkı el Libi gibi rejim değişikliği için ne gerekirse yapılmasını savunan bir isimdi. Trablus’ta elçilik görevlisi olarak çalışan ve ülkedeki çatışmaların başlamasının ardından ABD’nin özel temsilcisi olarak görev yapan Stevens'ın misyonu, “muhaliflerin” finanse edilmesi, silahlı unsurlara teçhizat ve mühimmat temin edilmesiydi.


Öldürülen Büyükelçi Christopher Stevens, bundan bir yıl önce Libyalı "muhaliflere" mühimmat ve para tedarik ediyordu.

Stevens, rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin ardından bu kez büyükelçi olarak ülkeye döndü ve dönüşünden birkaç ay sonra da iktidara gelmeleri için birlikte çalıştığı İslamcılar tarafından öldürüldü.

Provokasyonun arkasındaki tuhaf isimler
Mısır ve Libya’da ABD elçiliklerine yönelik saldırıların görünüşteki sebebi ise İsrail vatandaşı olduğu iddia edilen, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yaşayan Sam Bacile tarafından çekilen bir film. Tanıtım videosu internette yayıldıktan sonra Ortadoğu’da yoğun protesto eylemlerinin başlamasına neden olan filmde İslam’a ve Muhammed peygambere hakaret edildiği belirtiliyor.

52 yaşındaki Sam Bacile, aslında bir yönetmen değil, müteahhit. Wall Street Journal’a verdiği mülakatta “İslam bir kanserdir, nokta” gibi gerici ifadeler kullanmasının yanı sıra, filmin yapımı için 100 Yahudi bağışçıdan 5 milyon dolar topladığını da söylemesi dikkat çekiyor. Bacile, İsrail vatandaşı olduğunu iddia ediyor, ancak İsrail makamları henüz bu iddiayı doğrulamış değil.

Filmin tanıtım videosunun çeşitli internet sitelerinde ve televizyon kanallarında yayınlanmasını sağlayan kişinin ise Mısır asıllı bir Hıristiyan olan Morris Sadık olduğu belirtiliyor. Kıpti olan Morris Sadık da İslam karşıtı görüşleriyle tanınıyor ve İslam dininin yapısı gereği baskıcı olduğunu savunuyor.

Provokasyonun arkasında İsrail vatandaşı olduğunu iddia eden, filmini yapmak için gereken parayı Yahudi bağışçılardan aldığını açıklayan bir müteahhit ve filmin tanıtım işlerini yürüten bir Mısır asıllı Kıpti ABD vatandaşının olması da provokasyonun planlı bir biçimde başlatıldığını akla getiriyor. Ancak bu planın kimler tarafından yapıldığı henüz netleşmiş değil.

Yine de provokasyonun, "İslam düşmanlığı", "Yahudi" ve "Kıpti" sözcüklerini aynı anda içermesi, planlı bir kışkırtma olduğu konusundaki kuşkuları bir hayli güçlendiriyor.


Kahire'de dün gece de ABD Büyükelçiliğinin önünde eylemler vardı. Hafta sonu Müslüman Kardeşler ve Selefilerin çok büyük bir miting düzenleyeceği belirtiliyor.

Obama yeni savaş gemileri yolluyor, Romney daha fazla sertlik istiyor
Olayın ABD’deki başkanlık seçimleri sürecine denk gelmesi ise altı çizilmesi gereken bir olgu. Obama yönetiminin seçimler öncesinde büyük bir kaosun içerisine iteklediği Ortadoğu coğrafyasında yeni ve büyük çaplı adımlar atmaktan uzak durduğu biliniyor. Ancak Libya’daki saldırı, bir açıdan bakıldığında Obama yönetimini sıkıştırırken, diğer açıdan bakıldığında ABD’nin mevcut Ortadoğu politikalarıyla tutarlı adımlar atılmasını beraberinde getirebilir.

Obama yönetimini sıkıştıran başlık, ABD’nin seçim öncesinde bölgede doğrudan askeri müdahaleleri de içerebilecek hamlelere kalkışması şeklinde özetlenebilir. Zira Cumhuriyetçilerin başkan adayı Mitt Romney, bu fırsatı kaçırmayarak Obama’ya tam olarak buradan vurdu. Romney, Libya’daki saldırının ardından yaptığı açıklamada Obama yönetimin uzun süredir ABD’nin ülke dışındaki eylemlerinden ötürü özür dilediğini, kendisinin seçilmesi halinde ise ABD’nin bir daha hiçbir zaman özür dilemeyeceğini söyledi. Romney sözlerine “Obama yönetiminin diplomatik misyonlarımıza yönelik saldırılara verdiği ilk tepkinin, saldırıları lanetlemek yerine saldırganlara yakınlık göstermek yönünde olması utanç verici” diye devam etti.


Cumhuriyetçilerin başkan adayı Mitt Romney: "Seçilirsem Amerika bir daha asla özür dilemeyecek"

Ancak Libya’ya iki savaş gemisi ve 50 deniz piyadesi yollayan Obama’nın saldırganlara yakınlık gösterdiğini söylemek çok kolay değil. Diğer taraftan Obama yönetiminin yaşanan olaya, ABD ile El Kaide gibi İslamcı örgütler arasındaki “aşk-nefret” ilişkisinin genel seyri çerçevesinde müdahale etmesi beklenebilir. Ortadoğu dengelerinin ABD çıkarları çerçevesinde değiştirilmesi için El Kaide de dahil islamcı teşkilatlarla işbirliği yapan ABD, amacına ulaştıktan sonra yine El Kaide’yi bahane ederek yeni müdahaleler için kendisine zemin yaratıyor.

Libya’da iktidar değişikliğinin ardından devlet yapılanmasının çöktüğü ve silahlı militanların kendi otorite alanlarını yarattıkları biliniyor. ABD’nin bu olayla birlikte, Libya’da bir iktidar bileşeni konumuna gelen El Kaide’yi dışlayarak, geriye kalan islamcıları daha da Amerikancı bir çizgiye çekeceği ve otorite sağlamalarına önayak olacağı tahmin edilebilir.


Suriye'deki El Kaide militanları...

Diğer taraftan henüz rejim değişikliğinin gerçekleşmediği Suriye gibi örneklerde ise, ABD’nin bu olayla birlikte daha büyük bir basınç uygulayacağını söylemek mümkün görünüyor.

Hatırlanacağı üzere Obama geçtiğimiz ay, Esad yönetiminin kimyasal silahlara başvurması halinde ülkeye doğrudan müdahale edeceklerini söylemişti. Yine ABD ve İsrail yönetimleri sistematik olarak Suriye’de bulunduğunu iddia ettikleri kimyasal silahların El Kaide militanlarının eline geçmesinden endişe ettiklerini söylüyorlar. Yani Esad’a karşı fiilen destekledikleri El Kaide’yi aynı zamanda müdahale gerekçesi olarak da sunuyorlar.

Büyükelçinin öldürülmesinin bu politikaya daha fazla ağırlık kazandırması, ABD’nin Suriye’de güçlenen El Kaide’yi daha fazla diline dolayarak, Esad yönetimini bir an önce yıkıp ülkede “otorite” sağlanmasını talep etmesi şaşırtıcı olmayacak.

(soL-Dış Haberler)