İslami Cephe’ye imaj takviyesi

El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti ile güç mücadelesine girişen İslami Cephe, “yeni ılımlı güç” olarak tanıtılıyor. Demokrasi ve laikliği reddeden cephenin bileşenlerinin onlarca katliama adı karıştı. Grup ayrıca El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi ile de ittifak halinde.

Ali Örnek - soL

Suriye’nin kuzeyinde silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalar, yeni kurulan İslami Cephe için imaj tazeleme operasyonu işlevi görüyor. Operasyon sayesinde “ılımlı” olarak tanıtılan grubun El Kaide ile devam eden işbirliği ise gizlenmeye çalışılıyor. Oysa ki, El Kaide gibi şeriat devleti kurma hedefinde birleşen İslami Cephe’nin üyeleri, sivillere yönelik katliamlara da katıldılar. 22 Kasım’da kurulan cephenin bazı bileşenleri kendilerine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını veren batı destekli çatının bileşenleri ya da müttefikleriydi. Grup kurulduktan sonra ÖSO ile ilişkilerini sürdürme kararı aldı ancak 3 Aralık’ta Cephe açıklamasında ÖSO ile ilişkilerin kesildiği açıklandı. Bu açıklamadan üç gün sonra da İslami Cephe, Türkiye sınırındaki Bab el-Hava’da ÖSO’ya ait silah depolarına el koyarak, darbe yaptı ve kendisini tek alternatif olarak silahlı grupların destekçisi ülkelere dayattı.

İslami Cephe’nin dağılmasının ardından ÖSO içinde kalan gruplar ise Mücahit Ordusu ve Suriye Devrimciler Cephesi olarak iki ayrı ad altında birleşti. Türkiye’ye yakın Nurettin Zengi grubunun içinde yer aldığı Mücahit Ordusu şu sıralar IŞİD’e karşı yürütülen savaşın başını çekiyor. Savaşa Ahraru’ş Şam ve El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi açıktan veya örtülü olarak destek veriyor.

İslami Cephe nasıl kuruldu?
İslami Cephe aslında iki eski cephenin bileşiminden oluşuyor. Bunlardan ilki Suriye İslami Kurtuluş Cephesi (SİKC)... Bu cephenin üyelerinden Tevhid Tugayı, Sukuru’ş Şam Tugayı, İslam Ordusu, Ensar eş-Şam ve El Hak Tugayları şimdi İslami Cephe çatısı altında. SİKC ÖSO ile “ittifak” halindeydi ancak Antalya’da 2012 yılının Aralık ayında ÖSO’nun “genel komutanlığı” olarak oluşturulan Yüksek Askeri Konsey’in komutasına girmediler.

Diğer cephe ise Suriye İslam Cephesi’ydi (SİC). SİC hiçbir zaman ÖSO ile kendisini ilişkilendirmedi ancak birlikte zaman zaman ortak saldırılar düzenlediler. Bu çatının altında da Ahraru’ş Şam ve İslami Kürt Cephesi yer alıyordu. 22 Kasım’daki birleşmenin ardından SİC feshedildi ancak SİKC içinde, askerin cenazesini deşip çıkardığı kalbini yerken görüntülenen komutanından ötürü adı “yamyama” çıkan El Faruk Tugayı gibi bazı gruplar İslami Cephe’ye katılmadı.

IŞİD’den farkı?
İslami Cephe’nin IŞİD’i karşısına almasının farklı nedenleri bulunuyor ancak bunların hiçbiri El Kaide bağlantılı örgütün radikal düşünce dünyası değil. İki taraf arasındaki ideolojik fark, IŞİD’in “Suriye’de İslam’ın zaferini” küresel cihad mücadelesinin bir aşaması olarak görmesi. IŞİD Müslüman ülkeleri bir araya getirecek büyük bir halifelik için savaşıyor. Ancak aralarında yabancı savaşçıların da bulunduğu İslami Cephe, Suriye’de şeriatın tesis edilmesinin ardından ülkenin sınırlarının değişmesinden yana değil. “Ümmetin kardeşliği”ne vurgu yapan İslami Cephe, IŞİD’in aksine “Arapların ümmet içindeki üstünlüğüne” yaslanan bir dini düşünceye sahip.

İslami Cephe’nin bileşenleri Sünni Müslüman olmayanları kafir olarak gören, Selefi-Tekfiri düşünce yapısını benimsiyor. Grubun kuruluş bildirisinde “demokrasi ve laikliğin reddedildiği, Suriye’de şeriatın tesisi için savaşılacağı” net olarak belirtiliyor. Yabancı cihadçıları saflarına davet eden İslami Cephe, Suriye’deki “Nusayrı rejimine” karşı savaştığını ifade ediyor. Cephe’ye göre, “İran’ın ajanları” olan Arap Alevileri’nin yaşam hakkı bulunmuyor ancak Hıristiyanlar cizye adı altında bir vergi verdikleri ve Şeriat’a uygunsuz hareketlerden kaçındıkları sürece Suriye’de yaşam hakkına sahipler. İslami Cephe’nin askeri yetkilisi olan İslam Ordusu adlı Suudi destekli grubun komutanı Zehran Alluş, grubun kuruluşu sırasında El Nusra’nın da aralarına katılmasını istişare ettiklerini belirtmişti ancak yabancı yardımın sürmesi için, Suudi Arabistan’ın talimatıyla El Kaide bağlantılı örgüt İslami Cephe’nin dışında tutulmuştu.

El Kaide’nin ortakları
IŞİD özellikle İslami Cephe’nin en büyük silahlı grubu olan Ahraru’ş Şam ile yakın zamana kadar ortak operasyonlar yaptı. Özellikle Rakka ve Haseki’de PKK’ye yakınlığı ile bilinen Halk Savunma Güçleri’ne (YPG) karşı savaşta IŞİD’in en büyük yardımcısı Ahraru’ş Şam’dı... Selefi-tekfiri Ahraru’ş Şam “Müminlerin Annesi Ayşe” adlı ortak Lazkiye saldırısının da bileşenlerindendi ve IŞİD ile birlikte Alevi köylerini basarak katliamlara girişmişti. Ağustos ayındaki bu saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 200 kadar sivili katledilmişti.

IŞİD’in bir diğer ortağı ise Tevhid Tugayı oldu. Halep’teki Kürtlere yönelik katliamlar, Halep’in kuzeyindeki Ming askeri havaalanının ele geçirilmesi, Şii köyleri Zehra ve Nubul’un saldırıya uğraması iki örgütün ortak “operasyonlarıydı”.

El Kaide bağlantılı diğer bir grup olan El Nusra Cephesi ve İslami Cephe ayrı örgütler olsalar da ortak hareket ediyorlar. Bu ortaklığın son icraatı Halep’in kuzeyindeki El Kındi Hastanesi’nin ele geçirilmesi oldu. El Nusra ayrıca İslam Ordusu ile birlikte Şam’ın Adra kasabasına saldırmıştı. 11 Aralık’ta kenti ele geçiren militanlar, “rejim yanlısı” veya Hıristiyan, İsmaili, Dürzi ve Alevi olanları katletmişti. İslami Cephe’nin bileşenlerinin etkin olduğu Humus, Şam, Halep, İdlib ve Rakka’da taraflar işbirliğini sürdürüyor.

El Hak Tugayı adlı Humus merkezli İslami Cephe bileşeni de, Humus-Şam arasında uzanan Kalamun bölgesindeki Hıristiyan kasabaları, Mahin, Deyir Atiye, Sadad ve Malula’ya El Nusra ile birlikte saldırdı. Tarihi Hıristiyan kasabası Malula yerle bir edilirken, Sadad’da sivil Hıristiyanların katledildiği İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından da rapor edildi.

‘Ilımlılar ve radikaller’ öyküsü
El Kaide başından beri Suriye’deki silahlı gruplara hem askeri hem de ideolojik olarak büyük bir fayda sağlıyor. 2012 yılının yaz aylarında başlatılan Halep saldırısı El Nusra’nın desteği olmasaydı, sonbaharda Suriye ordusu tarafından tümüyle etkisizleştirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Bu saldırının ardından grup, ÖSO çatısından sıyrılarak kendi başına hareket etmeye başladığında da batı destekli muhalifler tarafından, Aralık ayında ABD yönetimince “terör örgütü” ilan edilene kadar “devrimin parçası” sayıldı. El Nusra bu sırada özellikle Halep’te çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiği büyük bombalı saldırılar düzenledi. El Nusra ise Irak’ta etkili olan Irak Şam Devleti’nin desteğiyle güçlenmişti. Bu grup Mayıs ayında El Nusra ile birleşerek “IŞİD” adını aldığını açıklamış ancak El Nusra lideri Culani iddiayı yalanlamıştı. IŞİD ise Culani’yi “safları bölen dönek” olarak nitelendirmişti.

ABD’nin terör örgütü ilan etmesinden, IŞİD’in ortaya çıkışına kadar El Nusra batı destekli muhaliflerce bu kez Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a hizmet etmekle suçlandı.

IŞİD ise 3 Mart’ta Rakka’nın alınmasıyla adını duyurdu. Rakka Ahraru’ş Şam, IŞİD ve El Nusra kontrolüne girdiğinde “devrimcilerin kentte kontrolü sağladığı” iddia edildi. Ancak bir müddet sonra IŞİD bu kez muhaliflere namluyu doğrultunca El Nusra’ya denilen “Esad’ın örgütü” suçlaması IŞİD’e yöneltildi.

Aslında diğer dini inançlara bakış, laiklik ve demokrasi konusunda Suriye’deki grupların arasında kalınca farklar bulunmuyor. Ancak yine de El Kaide’nin medyaya yansıyan şiddeti diğer grupların “ılımlı” olarak tanıtılmasına imkan sağlıyor.