Filistin AKP’nin oyuncağı mı?

İnsani Yardım Vakfı, Mavi Marmara faciasının yıl dönümünde Gazze’ye tekrar filo göndermek için hazırlık yapıyor. Tarihin seçim öncesine denk gelmesi, “seçim yatırımı mı?” sorusunu gündeme getirirken, Mavi Marmara meselesinde yaşananlar da şüphe uyandırıyor.

31 Mayıs 2010 tarihinde İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) öncülüğünde Gazze’ye “insani yardım” ulaştırmak için yola çıkan filo, İsrail tarafından sert bir saldırıya uğramış ve saldırıda 9 kişi hayatını kaybetmişti. İHH, katliamın yıldönümünde Gazze’ye yeni bir filo göndermeye hazırlanıyor. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım tarafından yapılan açıklamada, 31 Mayıs’ın anısına yeni bir filo hazırlandığı, her ülkeden bir geminin yola çıkacağı ve Mavi Marmara’nın da Avrupa’dan yola çıkacağı belirtildi. Filonun yola çıkışının Haziran ortasını bulacağı tahmin ediliyor.

İsrail’in katliamına rağmen, Mavi Marmara ile ilgili akla takılan sorular hala yanıtlanabilmiş değil.

Cevaplanması gereken sorular
İnsani yardım filosu ile ilgili ilk tuhaflık, yardım konvoyuna katılacağı açıklanan 15 AKP milletvekilinin daha sonra bundan vazgeçmiş olmasıydı. İddiaya göre, AKP ve Türk istihbarat birimleri yardım filosuna saldırı olacağını önceden biliyorlardı ve milletvekillerini bundan haberdar ettiler. Bu duruma benzer şekilde, İsrail’in “gemiyi mutlaka durduracaklarına” dair defalarca uyarıda bulunmasına karşın, Türkiye’nin buna uygun olarak filonun ve mürettebatın güvenliğini sağlamak için herhangi bir adım atmamış olması da şüphe uyandırmış, hatta AKP’nin saldırının sonuçlarını göze aldığı iddia edilmişti.

AKP baskından sonra sürekli olarak yardım filosunun bir “sivil inisiyatif” olduğunu vurgulamış, ancak katliamın bütün siyasi sorumluluğunu üzerine almıştı. Bazı İslamcı yazarlar ve filoyu tertipleyenlerin bizatihi kendileri, “AKP’nin başından beri işin içinde olduğunu” da söylemişlerdi. Fakat filoda “iş” icabı bulunan devlet görevlilerin olup olmadığı hiçbir zaman netlik kazanmadı.

Bir başka tuhaflık, İsrail'in gemileri durduracağı gün bilindiği halde Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı'nın yurt dışında bulunması olarak gösterilmişti. Bu konudaki görüşlerden bir tanesi de, hükümetin zaman kazanmaya ve ABD ile diğer ülkelerin tepkilerini ölçmeye dönük bir önlem almaya çalıştığı yönündeydi.

Fakat yanıt bekleyen en büyük soru, Mavi Marmara gemisinin yola çıkmadan önce bandırasının değiştirilmesiydi. İHH Gazze’ye gitmek üzere kiralık gemi bulamayınca gemi satın alma yoluna gitmiş, Mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş.’den (İDO) 1 milyon 800 bin TL’ye satın aldığı Mavi Marmara gemisini, satın alma işleminin hemen ardından Komor Adaları bandırasına geçirmişti.

Bu durum ilginç bir şeyi açığa çıkartıyordu. Eğer gemi Türk bandırası olarak kalsaydı, uluslararası sularda gemiye yapılan bir saldırı, uluslararası hukuk uyarınca Türkiye topraklarına yapılmış sayılacaktı. Türkiye, bir NATO üyesi. NATO’nun ünlü 5. Madde’si gereği askeri bloğa üye olan devletlerden birisinin topraklarına başka bir ülke tarafından yapılan saldırıda, blok üyelerinin yapılan saldırıya topluca yanıt vermesi gerekiyor. Bandıranın değiştirilmesiyle birlikte Türkiye, bir saldırı durumunda uluslararası hukukun sunacağı yolları, hatta NATO müdahalesi ihtimalini dahi sınırlamış oluyordu.

İmaj düzeltme hamlesi ve seçim yatırımı mı?
Mavi Marmara katliamının siyasi sorumluluğunu üzerine almaktan çekinmeyen AKP’nin, bu sene gönderilecek filodan habersiz olması imkansız görünüyor. Libya’ya NATO müdahalesi sürecinde ikircikli davranmasına rağmen Batı ile birlikte hareket etmekten çekinmeyen AKP hükümeti, uluslararası plandaki “bağımsız” görünümünü koruyabilmek için ve Arap halkları nezdinde imaj tazelemek için yeni bir “facia”yı kullanmak isteyebilir.

Bunun yanında, iç politikada da bir tür seçim yatırımının sinyalleri alınıyor. Geçtiğimiz sene Mayıs sonunda yaşanan katliam, uzunca bir süre AKP’nin “İsrail karşıtlığı”na oynamasına yol açmış ve referandum öncesi hükümetin elini güçlendirmişti. 12 Haziran’da yapılacak seçimler öncesi, yeni bir İsrail karşıtı gösteri, AKP’yi rahatlatmak için planlanabilir.

Hükümet ‘hesap soracağız’ dedi, hesap sorulamadı
Mavi Marmara katliamından sonra İsrail ile ‘hesaplaşacağını’ iddia eden AKP hükümetinin bu iddiası da söylem düzeyinde kaldı. İlk geri çekiliş, katliam sonrasında TBMM’den çıkartılması planlanan ortak deklarasyon konusunda ortaya çıkmıştı. AKP milletvekilleri, deklarasyonda geçen bazı “sert” ifadelerin değiştirilmesi yönünde itirazlarda bulunmuşlardı.

Diğer bir sorun, İsrail’in yakaladığı gemi mürettebatıyla ilgiliydi. Hükümet İsrail'den, yardım konvoyundakilerin tamamının hiçbir işlem yapılmaksızın serbest bırakılmalarını talep etmiş ve süre vermişken, İsrailli yetkililer gemidekileri "sınırdışı" ettiklerini açıklamışlardı. Sınırdışı etmek, hukuki olarak İsrail devletinin tasarruf hakkını kullandığını gösteren bir fiil olmasına rağmen, İsrail’in elinde tuttuğu mürettebat yasa dışı yollarla İsrail tarafından alıkonulmuştu.

Bunun yanı sıra, Türkiye Birleşmiş Milletler’e katliamla ilgili bir rapor sundu, fakat Birleşmiş Milletler daha önce kendi raporunu hazırlamıştı. BM İnsan Hakları Konseyi'nin bilirkişi heyeti, İsrail'in, insani krizin yaşandığı bir dönemde Filistin toprağına deniz ablukası uygulamasının "yasa dışı" olduğunu belirtmiş, İsrail'in yardım filosuna verdiği askeri karşılığın "orantısız" ve "kabul edilemez gaddarlık düzeyinde" olduğunu kaydetmişti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, raporun “Türkiye’nin beklentilerini karşıladığını” söylemişti. ABD, oylamada rapora karşı oy kullanmıştı, AB ülkelerinin birçoğu ise çekimser kalmıştı.

İHH Başkanı'ndan ırkçı sözler
Öte yandan, Gazze’ye insani yardım için yola çıkacak yeni filoyla ilgili açıklamalarda bulunan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, “Hükümetleri özür dilemeden İsraillileri Antalya’ya sokmayın” dedi.

Sağlık Eğitim Bilgi İletişim Ahilik Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (SEBİLAY) Alanya Şubesi tarafından düzenlenen “Mavi Marmara Şehitlerini Anma Mazlum Ortadoğu Halklarına Destek ve Dayanışma Gecesi”nde konuşan Yıldırım, Alanya’nın turizm kenti olduğunu ve gemi yoluyla İsrailli turistlerin ilçeye geldiğini hatırlatarak, “Bu adamları, özür dilemeden, tazminat ödemeden, ambargoyu kaldırmadan ve de bu katliamı işleyen başbakanları, bakanları cezaevine girmeden buralarda tatil yapmasına karşı çıkın. Zaten para için sessiz kalalım desek bunlar cimridir. Bir kuruş harcamazlar” dedi.

(soL-Haber Merkezi)