Ferguson'da neler oluyor - 2: Dedelerimiz, analarımız gibi biz de isyan ettik

ABD'li siyah yazar Eugene Puryear'in soL için hazırladığı, Ferguson'da yaşananların arkaplanını anlattığı yazı dizisinin ikincisini paylaşıyoruz. Puryear bu kısımda, ABD'deki siyah mücadelesinin "yarım kalmışlığına" ve Ferguson'un bunun devamı olduğuna dikkat çekiyor.

Eugene Puryear

Birçok farklı türde ayaklanmanın ABD'de uzun bir tarihi vardır, Ferguson'da olanlar, 1960'larda ülkeyi kasıp kavuran ayaklanma dalgasını hatırlatan son örnek sayılabilir. Bir çalışma, 1964-68 arasında, 329 “ciddi” ayaklanma yaşandığını ortaya koydu. Federal hükümetin yürüttüğü bir başka çalışma, yalnızca 1967'de, 33'ü “büyük” olmak üzere 167 “huzursuzluk” olduğunu tespit etti.

Niçin? Özetle, bu ayaklanmaların, kapitalist refahın yalan vaatlerinin yarattığı memnuniyetsizliği temsil ettiğini söyleyebiliriz. Bu ayaklanmalar çoğunlukla Kuzey, Batı ve Ortabatı'da yaşandı. En dikkat çekicileri, Los Angeles, New York kenti ve Detroit gibi kent merkezlerinde görüldü. Amerika'da siyah kentlileşmesinin yükselişi iki dalgayla geldi. 1. Dünya Savaşı'nı takip eden ilki, en büyüğüydü. Buna, bir yanda halen büyümekte olan sanayi ekonomisi diğer yanda Güney'in toplumsal koşulları zemin hazırlamıştı. Toprak erozyonu, haşere salgınları, Güneybatı hasatının yükselişi, dünya pazarında uluslararası üreticilerin yükselişi ve Jim Crow yasalarının ahlaksız kamçısı [Jim Crow yasalar, 1876-1965 yılları arasında Güney eyaletlerinde siyahlara karşı ayrımcılığın yasal zeminini sunmuştu] milyonlarca Güneyli siyahı köleliklerinden kaçmaya itti.

İkinci dalga, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında geldi. Önce Savaş sanayiinin gelişimi, ardından tarımda makineleşme bu dalgayı güçlendirdi. Fakat iki durumda da göçenlerden çok daha az iş vardı. Boşta kalan işler, ırkçılığın da yüzünden, daha ziyade bir fabrikadaki en pis işler veya zengin beyazların keyiflerini sürdürmelerini sağlayacak hizmet işleriydi.

Irkçı yaklaşımların sonucu olarak siyahların yaşadıkları alanlar son derece kısıtlı kaldı. Siyahlar en yoksullaştırılmış, en yüksek işsizlik oranına sahip grup olarak gecekondu mahallelerine doluştu. İnsan Hakları Hareketi, bir yandan Jim Crow ve diğer “siyasi” ırkçılık biçimlerine saldırırken, diğer yandan bu koşulların ortadan kaldırılması talebini yükseltti.

Fakat bunun gerçekleşmeyeceği anlaşıldı ve bu kentlerde kitleler, gecekonduların ortadan kaldırılması, insan oldukları gerçeğinin teslim edilmesi ve çoğunluğu siyah olan işçi sınıfı topluluklarına Amerikan kapitalist ekonomisinde yerlerini almak için eşit şans tanınması için ayaklandı.

Bu ayaklanmaların içinden ve bunlarla paralel olarak güçlü bir devrimci hareket doğdu. Birkaçını zikredersek Kara Panterler, Devrimci Siyahi İşçi Birliği, Devrimci Eylem Hareketi gibi örgütler, kapitalist sınıfın, sistemi hiçbir zaman siyahi olsun olmasın işçi sınıfı için daha iyi hale getirmeyeceğini anladılar ve sosyalist devrim talebiyle yol aldılar.

Ferguson'daki durum, bu bitmemiş devrimin sonuçlarını yansıtıyor.

Devrimci ateşin harını giderek kaybetmekte olduğu dönemde, dünya kapitalist ekonomisi büyük bir krizle karşı karşıya kaldı. Bu, gecekondularda yaşayan siyah Amerikalıların sorunlarını ortaya koyma çabalarında ya ciddi bir yükseliş ya da önemli bir geriye çekiliş olarak yansıdı. Bir bakıma da, siyahlar ya “son işe alınan” ya da “ilk işe alınan”lar oldu.

Ferguson, geçmişte, St. Louis'in “yalnızca beyazların yaşadığı” bir semtiydi. Yasal ayrımcılığın ortadan kalkmasının ve siyah nüfusun artmasının ardından St. Louis'deki siyahlar ilk kez coğrafi olarak sınırlandırılmış gecekondu mahallelerinden taşmaya başladı. Ancak beyaz Amerikalı işçilerin bir bölümü için müreffeh yaşam koşulları sağlamayı başarmış olan kenar mahallelerin “vaadi”, bahsettiğimiz krizle birlikte güme gitti. St. Louis'in diğer kenar mahalleleri gibi Ferguson da ciddi yoksulluk ve sefalet koşullarıyla boğuşmak ve beyazların egemen olduğu baskıcı bir siyasi yapı geliştirmek kaderiyle karşı karşıya kaldı.

Derin öfke kuyularının kaynağı, işte budur. Amerika'daki ırksal ilişkiler açısından çok şey değişti. Ancak siyahi bir devlet başkanı veya kimi siyahi milyarderlere sahip olmak, gençlerin polis tarafından öldürülmesini önlemedi. Siyah Amerikalıların her tür baskı karşısında uzlaşma masasını devirmesini de... Ferguson'un genç insanları yasal ayrımcılığa maruz kalmasa da, yine de polis sorgusundan kaçınmak için belli zamanlarda belli mekanlardan uzak durmaları gerekiyor. Siyahları fabrikalardaki en düşük ücretli işlere veya belli mahallelerde yaşamaya mahkum eden resmi ve yarı-resmi kısıtlamalar ortadan kalksa da, onlar hala işgücü piyasasından uzak tutuluyor, düşük ücretli işlere mahkum ediliyor ve neredeyse Jim Crow yasaları kadar kesin şekilde oturdukları mahalleler belirleniyor.

Üniversiteye gidenler bile sefalet koşullarından kurtulamıyorlar. Yakın dönemde üniversiteden mezun olan siyahların yüzde 55.9'u, aslında üniversite şartı gerektirmeyen işlerde çalışıyor. Bu oran tüm üniversite öğrencileri arasında yüzde 45.

Çoğunluğu işçi sınıfı ailelerinden gelen genç siyahlar olarak bizler için anne babalarımızın, dedelerimizin öyküleri temellerinde farklı olsa da, bize aşağı yukarı aynı görünüyor.

Tıpkı onların o zamanlar yaptığı gibi, biz de isyan ettik. Ferguson'un özü budur.


Eugene Puryear'ın soL için kaleme aldığı yazı dizisinin ilk bölümü için tıklayınız