Diktatör devirme meraklıları, "ABD çocuklarını" hatırlar mı?

Suriye'deki diktatörlüğe karşı ABD'yle omuz omuza mücadele verme heveslisi olanların, diktatörlük konusundaki tarih bilgilerini biraz tazelemeleri gerekiyor.

15 Kasım 1948 günü Amerikan Time dergisi, sonradan uzun süre konuşulacak bir ifadeye yer verdi. Dergiye göre ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Nikaragua'nın diktatörü Anastasio Somoza hakkında "Somoza bir o..pu çocuğu olabilir, ama o bizim o..pu çocuğumuz" demişti.

Roosevelt'in sahiden de bu sözü söyleyip söylemediği hiçbir zaman teyit edilemedi, ancak sözün anlattığı, dönemin ruhuna o kadar uyuyordu ki, Somoza değil, birçok kişiye uyarlanabiliyordu söz. 17 Mart 1960'da, bu defa CBS Reports'ta aynı cümle, Dominik Cumhuriyeti'nin diktatörü Rafael Trujillo hakkında söylenmiş olarak aktarıldı.

Şimdilerde birçok kesim ABD'yle ağız birliği içerisinde birtakım diktatörlere karşı "topyekün mücadele" çağrısı yaparlarken, meselenin diktatörlerle mücadele değil, emperyalist çıkarlar olduğunu anlatabilmek umuduyla, devrimcilerden başka kimsenin mücadele etmediği "ABD çocukları"ndan bazılarını hatırlatmak istedik.

İmparator Bao Dai (Vietnam 1926-1945, Güney Vietnam 1949-1955)

Bao Dai, Fransa'nın Vietnam'daki kuklası olan diktatördü. Dai, özellikle Vietnamlı komünistlerin mücadelesini durdurmak için büyük katliamlar gerçekleştirdi. Ancak ne Bao Dai, ne de Fransa komünistlerin mücadelesinin önüne geçemedi. Fransa savaşı kaybedince, "büyük birader" yardıma çağrıldı. ABD ve Fransa ülkeyi ikiye böldü, Güney'i diktatör Bao Dai yönetmeye devam etti.

Ngo Dinh Diem (Güney Vietnam 1955-1963)

Vietnam'da komünistlerin mücadelesinin önü bir türlü kesilemeyince, emperyalistler faturayı Bao Dai'ye kestiler, bir askeri darbe tertipleyerek yerine bir başka diktatör, Ngo Dinh Diem'i geçirdiler. Seçimleri de komünistlerin büyük farkla kazanacağı gün gibi ortada olduğundan, Diem yönetimi ve ABD, çok partili sistem bir yana, seçim yapılmasını bile engellediler. ABD sonunda ondan da sıkıldı, bir başka darbeyle Diem'in kellesini aldı. ABD'nin desteğiyle 1975'e kadar Güney Vietnam'ı birbirinden beter faşizan hükümetler yönetti.

Çan Kayşek (Çin 1928-1949, Tayvan 1949-1975)

Çan Kayşek, Çin'in diktatörüydü. Japonlar kıtaya ayak basıp ülkeyi işgal edince, ABD ve diğer batılı ülkeler, Japonya'ya karşı Çan Kayşek'i desteklemeye başladılar. Oysa Çan Kayşek, gelen yardımın büyük kısmını Japonlara karşı değil, Japonlar'la savaşmakta olan Çinli komünistlere karşı savaşmak üzere kullanıyordu. Sonunda 1949'da Çinli komünistler devrim yapınca, diğer ABD kuklası yardımcılarıyla beraber Tayvan adasına kaçtı. Ada, aslında Çin'in bir parçasıydı. Fakat ABD'nin verdiği destekle burada bağımsızlık ilan ettiler. Bu yasadışı devlet halen Çin topraklarına katılamamış durumda ve pratikte bir ABD askeri üssü olarak hizmet görüyor.

Yi Seungman (Güney Kore 1948-1960)

Yİ Seungman'ın Kore'si öyle bir polis devletiydi ki, batılı muhabirlerin dahi ülkedeki kanlı baskıyı haberleştirmelerine izin verilmiyordu - tabii ki hükümet, ABD desteğiyle ayakta duruyordu. Düzenlediği seçimlerin hileli olduğunu tüm dünya görüyor, fakat batı desteğinden dolayı ciddi bir tepki oluşamıyordu. Sonunda komünistlerin iktidarı almasını engellemek üzere batılı güçler ülkeyi işgal etti.

Park Çung-hee (Güney Kore 1960-1979)

Seungman'ın yerine geçen ABD kuklası diktatör Çung-hee, 1972'de ilan ettiği sıkıyönetim döneminde kendisine süresiz ülkeyi yönetme yetkisi tanıyan bir anayasayı yürürlüğe soktu. Tabii kimse kendisine "sıkıyönetimi kaldır", "orduyu karargâha çek" veya "reform yap" demedi. Aksine sadece kendi ülkesinde halkı kanla bastırmakla kalmadı, Vietnam halkını da bastırmak üzere ABD'nin yanında savaşmaları için asker gönderdi.

General Çun Doo Hwan (Güney Kore 1980-1988)

Darbeyle iktidara geldikten sonra ilk işi muhalifleri hapse attırıp, kitle eylemlerini kanla bastırmak oldu. Amerikan şirketlerinin ülkeye girmesine en büyük kolaylıkları sağlayan diktatör olmakla övünebilir.

Laurent Kabila (Demokratik Kongo Cumhuriyeti 1997-2001)

On binlerce sivilin öldüğü, kadınların tecavüze uğradığı, çocukların katledildiği, kısaca dehşet verici bir iç savaşta iktidara geldi. Aynı şeyleri yapmayı sürdürdü. "ABD çocuğu" olmasını ise, ülkenin zengin maden yataklarını batılı şirketlere peşkeş çekmesine borçluydu. Öyle bir "ABD çocuğu"ydu ki, kendisi öldüğünde yönetime el koyan çocuğu da Colin Powell tarafından ilk iş olarak Beyaz Saray'a çağrılıp akşam yemeğinde ağırlandı.

İdi Amin (Uganda 1971-1979)

Yönetimi süresince 300 bin Ugandalı'yı öldürdüğü hesaplanıyor. Ülkesinden kaçınca, ABD'nin "güvenli barınağı" Suudi Arabistan'a sığındı.

General Sani Abacha (Nijerya 1993-1999)

Yönetiminde tüm siyasi partiler ve faaliyetler yasaktı. Muhalif liderler ise hapiste. O da ülkenin madenlerini batılı şirketlere açar açmaz destek buldu. Uluslararası kamuoyunun büyük tepkisine karşın 1995'te yazar Ken Saro-Wiwa ve 8 diğer muhalifi astığında da ABD desteği tam gaz sürüyordu.

Francisco Franco (İspanya 1939-1975)

Aslında Franco, İspanyol Cumhuriyetçilere karşı ilk savaşı başlattığında, koruyucuları faşist İtalya ve Almanya idi. Ancak faşizmin yenilgisiyle beraber bu "çocuğa" sahip çıkma görevi, ABD'ye devredildi. Yaptığı katliamların izi olan toplu mezarlar hâlâ açığa çıkartılıyor İspanya'da.

General Humberto Castelo Branco (1964-1966)

Sola karşı ABD'nin Latin Amerika'da zincirleme darbeler ve diktatörlükleri desteklemesinin ürünlerinden biriydi. Sola karşı kıyımlara girişerek görevini yerine getirdi.

Marco Vinicio Cerezo Arévalo (Guatemala 1985-1991)

Guatemala'daki kirli savaş o kadar insanlık dışıydı ki, ABD bu "çocuğunu" artık desteklemeyeceği yönünde kamuoyuna açıklama yapmak durumunda kalmıştı - tabii bu, sadece göstermelik bir açıklamaydı. Şimdilerde gizliliği kaldırılan belgeler, o zaman da herkesin bildiği gerçeği doğruluyor: ABD tüm gücüyle bu diktatörü desteklemeyi sonuna kadar sürdürmüştü.

Roberto Suazo Córdova (Honduras 1981-1985)

Orta Amerika'daki bir diğer ABD destekli diktatördü. Kirli savaş, Honduras'ta eğitilen birliklerle de yürütülüyordu.

Anastasio Somoza (Nikaragua 1936-1956)

Biz değil, Time tanımlamış zamanında Somoza'yı, Kennedy'nin ağzından… Ötesine lüzum yok.

Rafael Leonidas Molina Trujillo (Dominik Cumhuriyeti 1930-1960)

Time ve CBS'in de ortaya koyduğu gibi, ha Somoza, ha Trujillo...

General Suharto (Endonezya 1967-1999)

ABD'nin desteğiyle demokratik yollarla seçilmiş Başkan Sukarno'yu devirerek, Endonezya tarihinin on yıllar sürecek kanlı döneminin açılışını yaptı. Sadece iktidara gelmesini sağlayan darbe sırasında 1 milyon muhalif öldürüldü. 300 binden fazla kişi tutuklandı, ki bunların sadece 800'ü mahkeme süreci sonucunda oldu, ve bu 300 bin kişinin büyük çoğunluğu, ancak Suharto'nun iktidarının sona erdiği 1999 yılından sonra serbest kalabildi. 1975'te Doğu Timor'da komünistlerin iktidara gelmesini engellemek için yaptığı işgal ve katliam ise, geçtiğimiz yüzyılın en kanlı hikayelerinden birini oluşturdu.

Şah Rıza Pehlevi (İran 1941-1979)

Tahran'da havalimanına inerken uçağından gördüğü yoksul evler canını sıktığı için "Kaldırın bu evleri buradan" diyecek tıynette bir diktatördü, ve tabii ki ABD'den destek görüyordu. Muhalif hareketi ezmek için giderek daha fazla şiddete başvurdu, 1975'te çok partili sistemi de feshetti.

Augusto Pinochet (Şili 1973-1990)

Salvador Allende'nin seçimle işbaşına gelmiş hükümetini ABD destekli darbeyle devirdikten sonra yıllarca ülkeyi bir cehenneme çevirdi. Anayasayı askıya aldı, meclisi feshetti, sansür uyguladı. Diktatörlüğü zamanında binlerce insan "kayboldu". Geçtiğimiz yıllarda yargılanması gündeme geldiğinde, ABD ve diğer batılı yönetimler "çok yaşlı" olduğu gerekçesiyle buna karşı çıktı.

Fulgencio Batista (Küba 1940-44 ve 1952-1959)

Fidel Castro ve arkadaşları onu tepeleyene dek Küba'yı Amerikalılar için fuhuş ve kumar cenneti, Kübalılar için ise cehenneme çevirmişti.

P. W. Botha (Güney Afrika 1978-1989)

Apartheid kelimesi bir şeyler çağrıştırıyor mu? Çağrıştırdıkları arasında, mutlaka ABD desteği de olmalı.

Saddam Hüseyin (Irak 1979-2003)

Hatırladınız mı? Sonradan "diktatör" deyip devirdikleri, işgal ettikleri ülkeyi ise eskisinden de berbat bir hale getirdikleri unutturmamalı: Saddam Hüseyin, ABD'nin uzun süre desteklediği bir diktatördü.

Muammer Kaddafi (Libya 1969-?)

Kaddafi de, benzer şekilde, yaptığı darbenin ardından anti-komünist görüşlerinden dolayı bir süre ABD tarafından desteklenmişti.

Porfirio Diaz (Meksika 1876-1880 ve 1884-1911)

1911 Devrimi'ne kadar Porfirio Diaz'ın iktidarı, zaten ülkenin yarısını işgal etmiş olan ABD'nin, kalan yarısının yeraltı zenginliklerini de ele geçirmesine yetti.

Hüsnü Mübarek (Mısır 1981-2011)

Şimdilerde kafesin içinde mahkemede yargılanan Mübarek, çok değil bir sene önce ABD'nin gözbebeğiydi.

Kral Hüseyin (Ürdün 1952-1999)

ABD'nin ilk gözüne girmesi, Filistin Kurtuluş Örgütü'ne karşı savaşıyla oldu. Ürdün Komünist Partisi'nin tutuklu lideri, Hüseyin'in ülkesindeki işkenceci polisleri eğitmek üzere, eski bir Nazi işkencecisi kiraladığını anlatmıştı.

Kral Abdullah (Ürdün 1999-?)

Niyeyse, "Arap Baharı" halen Ürdün'e uğramadı, Kral Abdullah'ı vurmadı.

Kral Abdullah (Suudi Arabistan 2005-?)

Aslında sadece Abdullah değil, tüm Suud ailesini almak gerekir listeye. "Diktatörleri deviren" Arap Baharı'nın en büyük destekçisi, Tayyip'le birlikte…

François Duvalier (Haiti 1957-1971)

Haiti'nin kanlı diktatörüydü "Papa Doc". ABD dahi uyguladığı vahşetten bir miktar çekiniyor, yine de desteğini sürdürüyordu.

Jean-Claude Duvalier (Haiti 1971-1986)

Babasının oğlu geçti yerine, ya da Amerikalılar'ın ona dediği şekliyle, "Baby Doc". 19 yaşında yönetmeye başladığı ülkeyi kana bulamakta babasından geri kalmadı.1986'da ülkeden kaçmak zorunda kaldı - ta ki, depremin ardından ülkeyi fiilen işgal eden ABD sayesinde geçtiğimiz sene geri dönene kadar...

Kenan Evren (Türkiye 1980-1989)

Yine şanslıymış. Tarihe ABD'nin "Bizim çocuklar" ifadesiyle geçti. Somoza gibi, "O...pu çocuğu ama, bizim o...pu çocuğumuz" diye de geçebilirmiş. Üstelik bir başka "ABD çocuğu" AKP sayesinde hâlâ yargılanmış değil. Talihli diktatör.

(soL - Dış Haberler)