Devrimin 51. yılında Küba’da ne tartışılıyor?

26 Temmuz'un yıldönümünde sosyalist Küba'da mücadele sürerken, mücadele eden halk, sıkıntı ve sorunlarını da tartışıyor.

Bundan tam 57 sene önce bugün Fidel Castro ve arkadaşları, Batista diktatörlüğünün baskı rejimine karşı başkaldırmak için bir planı hayata geçirdiler: Ülkenin bağımsızlık savaşlarının hepsinin başladığı doğuda, Santiago’daki Moncada Kışlası’na ve buraya getirilecek takviye güçleri durdurmak için de Bayamo Kışlası’na saldıracaklar, sabahın erken saatlerinde yaptıkları baskında hazırlıksız yakaladıkları kışlaların derhal silah depolarına el koyacaklar, koğuşlardaki askerlere teslim olun çağrısı yapacaklardı. Sonra? Sonra, kışladan elde ettikleri silahlarla Sierra Maestra’ya çıkacaklar, diktatörlüğe karşı son ve kesin savaşı vereceklerdi.

Bir bakıma, olmadı. Fidel’in de içinde bulunduğu grup Kışla’nın ön kapısına giderken iki sokak beride kötü bir tesadüf sonucu iki askere denk geldiler, şaşkınlık içerisinde sıkılan birkaç kurşun, baskının sürpriz faktörünün büyük oranda önüne geçti. Saatlerce çatıştılar, ama uyanmış ve silaha sarınmış binden fazla askerin bulunduğu kışlayı, elbette, alamadılar. Bir kısmı çatışmada, büyük kısmı sonradan işkencede öldü. Azı kaçabildi, bazıları ise yakalandıktan sonra hapse atıldı.

Bir bakıma ise, plan tuttu. Planın özü, Küba halkını mücadeleye çağıracak, gözüpek bir jestte bulunmaktı. Halk, yenilen gençlerin gözüpekliğini de teslim etti, ayağa kalktı. Diktatörlüğe karşı son ve kesin savaş, başlamıştı.

Savaş, sosyalizmle sonuçlandı. Küba halkı, yıktığının yerine daha iyisini yapmaya girişti. İnsanlık tarihinin en büyük deneyi, sosyalizm projesinin en önemli parçası, Sovyetler Birliği’nde yıkılınca da inat etti Küba halkı.

Devrim, yarım asrı geride bıraktı. Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün ardından ekonominin dibe vurduğu, halkın birlik ve mücadele duygusunun her sorunu öteleyerek çalışma azmi sağladığı yılların ardından, Latin Amerika’daki halkçı hükümetlerin yarattığı havadan da faydalanarak, Küba ekonomisi toparlanmaya başladı.

Ancak sayısız sorun varlığını sürdürüyor, bunlara karşı mücadele de... Küba halkı tartışıyor: parti hücresinde, kahvede, üniversitede, televizyonda, mahallede, berberde, otobüste...

Tartışmaların odağında ne var?
Küba’daki tartışmaların odağında, hiç şüphesiz, ekonomi var. Maaşlar düşük. Çoğu tartışma, dönüp dolaşıp buraya bağlanıyor.

Tartışmanın samimi olarak mesele üzerine düşünen insanlar arasında iki tarafı var. Bir taraf, çubuğu Kübalılar’ın maaş dışındaki “gelirlerine” büküyor: Eğitim ve sağlık alanında devletin sağladığı olanaklar, ev kirasının, ulaşım ücretlerinin, işyerinde, okulda yenen yemeklerin ve daha akla gelebilecek çok sayıda kalemin başka ülkelerde aile bütçesinden, Küba’da ise devlet bütçesinden çıkması, bu maaş rakamlarının doğrudan başka ülkelerle karşılaştırılamayacağını gösteriyor.

Diğer yanda ise, şuna işaret ediliyor: Küba pesosuyla değil, ama 25 peso değerindeki CUC’la satılan ürünleri, bu maaşlarla almak neredeyse imkansız. Ve bunların bir kısmı, lüks değil, aksine ihtiyaç olan ürünler. Dünyaca ünlü bale gösterilerini 5 pesoya izleyen Kübalı, bazen bir plastik kovaya bunun 10 katı parayı vermek zorunda kaldığında, duruma isyan etmeden duramıyor.

İki taraf da haklı. Devletin Kübalılar’a maaşları değil başka yollardan sunduğu olanaklar, diğer ülkelerde çok büyük bir toplam tutuyor. Kabaca düşünelim: İstanbul’da 800 lira maaş alan ve çok sıkı bir bütçe takip ederek her şeyi en ucuza halletmeye çalışan, aile sahibi bir kişi, maaşının en az beşte dördünü ev kirasına, faturalara, akbil doldurmaya yani ulaşıma, çocuğunun eğitim masrafına, ailenin sağlık giderlerine harcıyor. Bunun üzerine yeme-içme, temizlik gibi temel ihtiyaçlar da eklenince, bu para yetmiyor bile.

Küba’da, yetiyor. Kimse aç kalmıyor. Ancak dünyayla bu kadar bütünleşik Küba’da halkın ihtiyaçları da artıyor. İşte bu artan ihtiyaçlara, bu maaşlar yetmiyor. Bazı ürünlerin, bu maaşlarla satın alınamayacak kadar pahalı olmasının altında, hem Küba’da yerli sanayinin bu talebe yanıt verememesi, hem de dışarıdan yapılan alımların, ABD ablukası nedeniyle normalinin çok üzerinde fiyatlarla yapılması yatıyor.

Abluka: Bahaneye mi dönüşüyor?
Küba’da günlük hayatta çekilen sıkıntılarda, ABD ablukasının etkisi tahminlerin çok üzerinde. Abluka her şeyi daha da karmaşıklaştırıyor.

Ancak, artık 50 senedir süregiden abluka, bu yönüyle çok fazla tartışılmıyor Küba’da. Nüfusun yüzde 70’inden fazlası, doğduğu günden beri bu korkunç abluka altında yaşadı. Hele ki genç kuşak için, abluka, artık bir “sabit” haline geldi. Günlük hayatlarında, birtakım zorluklarla karşılaştıklarında, abluka akıllarına gelmiyor.

Dahası, kendilerine abluka diyenlere “Yeter artık abluka” yanıtı verme eğilimi gelişiyor. Bazıları, “ablukanın ülkeyi yönetenlerin başarısızlıklara yanıt vermek için sürekli kullandıkları bir bahane” haline geldiğini savunuyor.

Bu suçlamanın çok ağır olduğunu belirtmek lazım. Abluka somut bir gerçeklik, hem de Küba’yı boğan bir gerçeklik. Bazı kişilerin, ablukayı, aslında basit önlemlerle çözülebilecek sorunlar karşısında dahi tembellik yaparak bahane olarak kullandıkları doğru olmakla birlikte, abluka unutturulmaması gereken, ne olduğu sürekli anlatılması ve hatırlatılması gereken bir sorun.

Herkesin sorduğu: Ne zaman işler düzelecek?
Küba’daki tartışmalarda artık egemen olan bir ruh halini kaydetmek gerekiyor. İnsanlar artık işlerin bir an önce düzelmesi beklentisi içerisinde.

Bu ruh hali, tehlikeli. Çünkü birdenbire büyük bir değişiklik beklentisi, gerçekçi bir beklenti olmamasının yanı sıra, iyileşmelerin de gözden kaçırılmasını getiriyor. Altı yedi sene önce çok can sıkan elektrik kesintileri, bugün çok ender görülüyor örneğin. Süpermarketlerde birçok malı tezgahlarda bulmak mümkün. Ulaşım sorunu bile önemli ölçüde rahatlatıldı. Ancak bazı insanlar, içinde bulundukları psikolojiden dolayı, bu adımları görmemeyi tercih ediyorlar.

Yolsuzluk meselesi

Ülkede ekonomik durum genel olarak tartışılsa da, geniş kesimlerin öfkesini en fazla çeken, yolsuzluğa bulaşmış kişiler. Çok kişi, özellikle de çeşitli sebeplerle yolsuzluğun en fazla olduğu Havana’da, kişisel hayatında, mahallesinde, haksız yere para kazanan, aldığı maaşla karşılanamayacak bir hayat süren, surada ya da buradaki kişisel bağlantısı nedeniyle ek gelir sağlayan, karaborsada çalışan, devlet görevinden haksız yollarla çıkar elde eden birilerini tanıyor.

Küba’da bu kişilere karşı bir sınıf kini olduğunu söylemek mümkün. Birçok normal Kübalı, mütevazı yaşamlarından dolayı devrimi suçlamak bir yana, bunu sağlayan devrimi sahipleniyor, ancak iş yolsuzluk konularına gelince, büyük bir öfke duyuyor. Parti saflarındaki militan komünistler, bazen bu sorunları çözmeye muktedir olamayınca, önemli moral kaybı yaşıyor.

Partide bunlar tartışılıyor. Parti liderliğinde de tartışılıyor. Ancak sorun tekil bir sorun olmadığı için, çözümü de basit biçimsel önlemlerle mümkün olamıyor. Esteban Morales Domínguez gibi komünist bir profesör, sorunu çok doğru tespit etmesine rağmen, “yolsuzluğa bulaşanları kurşuna dizmek gerek” gibi aşırı çıkışlar yaptığı için parti saflarından uzaklaştırılıyor. Sorun, artık bu gibi aşırı tepkiler yaratıyor.

Yeni siyasi hareketlilik
Küba’da genel olarak durağan olan siyaset, son aylarda karşı-devrimci faaliyetlerin ülke içinde de dışarıda da gündem olması nedeniyle hareketlenmiş durumda.

Önce açlık grevinde Orlando Zapata Tamayo’nun ölmesi, ardından başka açlık grevleri ve sonunda karşıdevrimci tutukluların salıverilmesi kararı, tüm ülkede tartışılıyor. Küba’da yurtseverlik bilinci çok yüksek olduğu için, dış ülkeler, hele ABD bağlantılı olduğu bilinen kimsenin halkın genel sempatisini kazanması mümkün değil. Bunda sınıfsal da bir yön var: Bu kişiler, “muhaliflikleri” sayesinde sefahat içinde yaşıyorlar.

Yine de, bu tutsakların serbest bırakılmasını onaylayan kişiler var. Öte yandan, burada da sert bir tavır sergileyenler var: Ülkeye ihanet ettiği kanıtlanmış kişilerin cezalarını çekmesini istiyorlar.

Küba, Moncada Kışlası baskınının 57’nci yılında bunları ve bu uzunlukta bir yazıya sığamayacak başka sorunları tartışıyor.

Yiğit Günay (soL)