Batı medyasında 'Türkiye taşeronluğun ötesine geçemez' sesleri

Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin saldırgan dış politikası üzerine dün <em>Reuters</em>’te yayımlanan bir analizde, Suriye krizi dolayısıyla Türkiye’nin dış politikasındaki görünüşte yükselen gücünün aslında sınırlı olduğuna işaret edildi.

Reuters muhabirlerinden Alistair Lyon, Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin dış politikası üzerine dün yayımlanan analizinde, Türkiye’nin Suriye’ye karşı attığı savaş naralarına karşın, dış müdahale yönünde harekete geçme ihtimalinin olmadığını iddia etti. Rusya ve Çin’in Suriye’ye dış müdahale karar tasarısını veto etmesiyle Suriye’de eli sıkışan BM Güvenlik Konseyi’nin ve NATO’nun desteği olmadan Türkiye’nin Suriye’ye herhangi bir dış müdahalede bulunamayacağının altını çizen değerlendirmede, Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin saldırgan tutumunun bir diş göstermeden öteye geçemeyeceği ifade ediliyor.

Lyon değerlendirmesinde, Suriye tarafından Türkiye’nin keşif uçağının düşürülmesinin ardından Tayyip Erdoğan’ın Türkiye'ye yönelik herhangi bir hamleye askeri müdahale ile karşılık verileceğini ilan etmesine karşın, Beşar Esad rejimine karşı görünüşte en sert tutumu alan ülke sıfatıyla Türkiye’nin dış politikasındaki saldırgan çıkışlarının aslında hiçbir zaman arkasının gelmediğini öne sürdü. 2010’un Mayıs ayında Gazze’ye insani yardım götürme iddiasıyla yola çıkan Mavi Marmara gemisine Gazze sınırında saldıran ve 9 kişinin ölümüne sebep olan İsrail’i, Gazze’ye tekrar saldırırsa donanmasını İsrail’in üzerine salacağına dair tehdit eden Türkiye’nin İsrail’e savurduğu tehditlerin de benzer biçimde boşa çıktığını dile getiren Lyon, Türkiye’nin ekonomik ve askeri gücünün Suriye’de etkili olamayacağını ifade etti.

“Komşularla sıfır sorun politikası tutmadı”
Türkiye’nin imajının son on yıldır, problemli bir bölge olarak bilinen Ortadoğu ile ilişkisi bağlamında, “komşularla sıfır sorun” politikası tarafından belirlendiğini bu doğrultuda Türkiye’nin son yıllarda İsrail, Suriye ve Irak Kürtleri ile sıkı dostluk ilişkileri geliştirme yolunda hareket ettiğini belirten Lyon, bu politikanın artık işlemediğini belirtti.

Lyon’a göre, Suriye ve İsrail’in İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri üzerindeki ihtilafı düzeltme yolunda bir dönem oldukça çaba göstermiş olan Türkiye’nin Ortadoğu’daki ılımlı tutumu ilk olarak İsrail’in 2008’deki Gazze saldırıları sonucu çözülmeye başladı. Türkiye’nin 16 ay öncesine dek Suriye ile dostane ilişkiler yürütüyor olmakla övünmesine rağmen, bir anda Suriye’nin en azılı düşmanlarından birine dönüşmesinin gösterdiği çelişkiye değinen Lyon, Suriye’deki muhalif grupları ve Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen Türkiye’nin, Esad rejimini Suriye’deki muhaliflere karşı tutumunu kendi “reform çağrısı” uyarınca değiştirmemesi nedeniyle karşısına aldığını dile getiriyor.

Lyon, Esad’ın muhalif gruplara rağmen güçlenmeye devam ettiğini geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda ise, Türkiye’nin Suriye’nin içişlerine karışması dolayısıyla Suriye’deki saldırılarda ve dökülen kanda payının bulunduğuna dair Türkiye’yi suçladığını hatırlatıyor. Reuters'te yer alan analizde buna rağmen iki tarafın da çatışmaya istekli olmadıkları, ancak Türkiye’nin saldırgan tutumunun çatışmaya yönelik bir tehdit oluşturabileceği vurgulanıyor.

“Türkiye, Suriye’yle tek başına savaşacak denli güçlü değil”
2009’un Şubat ayında Davos’ta gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’nda Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e çıkışmasıyla Türkiye’nin Ortadoğu’nun bekçiliğine soyunacağını ilan etmesinin bölgede bir heyecan yarattığını, ancak bu heyecanın artık soğuduğunu ifade eden Lyon, Nisan ayında TBMM’de gerçekleştirilen bir toplantıda, “Türkiye’nin Ortadoğu’da gerçekleştirilen değişim dalgasının öncüsü ve Yeni Ortadoğu'nun sahibi olmaya devam edeceğini” ilan eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözlerini de boşa çıkarmış oldu.

Türkiye’nin Somali’den Afganistan’a kadar BM'nin çeşitli dış müdahale gündemlerinde kendi nöbet sırasını beklemesine rağmen 1974 Kıbrıs Harekâtı dışında herhangi bir askeri müdahalede tek taraflı olarak yer almaya çekindiğinin vurgulandığı analizde, Uluslararası Kriz Grubu analistlerinden Hugh Pope’un, Türkiye’nin Ortadoğu’daki işlevsiz hükümetler üzerinde baskı uygulayabilecek gücü olmadığı değerlendirilmesine de yer verildi. Geçtiğimiz günlerde Paris’te üçüncüsü gerçekleştirilen Suriye’nin Dostları toplantısında emperyalist güçler ile beraber Ahmet Davutoğlu’nun da vurguladığı, “Suriye’de Esad rejiminin devrilerek yerine elbirliğiyle geçici bir hükümet kurulması” kararı da Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasında emperyalist güçlerin takipçisi olduğunu gösteriyor.

Birkaç gün önce The Economist’te yayımlanan bir makalede ise, Türkiye’nin Suriye’ye olası bir dış müdahaleyi askeri gücünün zayıflamış olmasından ötürü tek başına gerçekleştiremeyeceği, esas olarak İsrail ve ABD tarafından hazırlanan planlar çerçevesinde hareket etmek durumunda olduğu değerlendirmelerine değinilerek, Türkiye kamuoyunda Suriye’deki muhalif gruplara ve dış müdahaleye yönelik açık bir desteğin oluşmamış olduğu vurgulanmıştı.

(soL-Dış Haberler)