Asıl bela barış!

Faşizmin yükselişi ve İkinci Dünya Savaşı, insanlığın başına gelen en büyük belalardan birisi. Ancak zaferden 65 yıl sonra bir gerçek görülüyor: bazıları için asıl bela, barışın getirdikleri...

İkinci Dünya Savaşı’nın, dünya tarihi açısından muazzam sonuç ve etkileri oldu. İngiliz ve Fransız emperyalistleri, komünizmi ezmesini seyretmek için can attıkları ve canla başla çalıştıkları faşizmin, sonradan müttefikleri olan komünistler tarafından yenilgiye uğratılmasına tanık oldular. İkinci savaşın sonuçları, uluslararası siyaseti tümüyle biçimlendirdi.

Daha savaş devam ederken, savaşın sonucunda ortaya çıkacak tabloyu değiştirmek üzere İngiliz ve Amerikan devletleri harekete geçtiler. Ancak özellikle Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesinin ardından savaşın sonuçlarına saldırı, her alanda ivme kazandı.

Komünizmin prestiji: İlk düşman
İkinci savaş sırasında herkes, savaşın kaderinin Doğu Cephesi’nde belirleneceğinin farkındaydı. Yine dünya kamuoyu, Sovyetler Birliği halklarının faşizmi yenmek için ortaya koydukları görkemli çabanın da farkındaydı. Savaş bittiğinde, ABD’den İngiltere’ye, Fransa’dan Balkan ülkelerine halk arasında Sovyetler Birliği ve “Stalin Amca”ya dönük büyük bir sevgi söz konusuydu.

Ancak batılı emperyalistler, komünizmi ezmesi için açıktan açığa güçlenmesine izin verdikleri ve gizliden gizliye yaptıkları görüşmelerle kışkırtmaya çalıştıkları faşizmle yıllarca savaşmak durumunda kalsalar da, asıl düşmanlarının kim olduğunu hiç unutmadılar. İkinci Dünya Savaşı öncesinde savaşa karışmamaya dönük büyük bir kamuoyu hissiyatının var olduğu ve o dönemde yalnızca Monroe Doktrini dolayısıyla Orta ve Güney Amerika’da işgal ve müdahalelerde bulunan ABD dahi, işçi, köylü ve askerlerin Çarlığı devirip iktidara el koydukları Rusya topraklarına işgal güçleri göndermekten geri durmamıştı. İç Savaş yılları boyunca aynı zamanda batılı emperyalist devletlere karşı da savaşan komünistler, ikinci savaş sonrası muazzam bir prestije sahiplerdi. Bu prestijin dünya halklarının gözünde yok edilmesi gerekiyordu.

Savaş biter bitmez Soğuk Savaş planı yürürlüğe konuldu. Komünizmin prestijine tahammül edemeyen emperyalistler, bu gücü kırmak için yeni bir sıcak savaşı da göze aldıkları topyekün bir savaş ilan ettiler. Ve bu savaştan galip çıktılar, Sovyetler Birliği yok oldu.

Komünizmin kökü kazınmalı

Ancak Sovyetler Birliği’nin yokluğunda dahi, komünizmin tümüyle kökünün kazınması gerekiyordu, çünkü Sovyetler Birliği’nin insanlık tarihine vurduğu damga dahi, emperyalistlerin hafızasına bir heyula misali çöküyordu. Bu nedenle Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından tarihin en büyük yeniden-yazım projesi başlatıldı.

Temel amacı komünizmi faşizme, Sovyetler Birliği’ni de Nazi Almanyası’na eşitlemek olan bu tarihi yeniden yazma girişiminde büyük bir yol alındı. Sahte belgeler, yalan ve karalamalarla yürütülen ideolojik mücadele, Çek Cumhuriyeti’nde, Polonya’da ve daha birçok ülkede komünist örgütlere ve sembollere dönük yasaklar olarak da vücut buldu. Avrupa Birliği “demokrasisi”, komünizm urunu neşterle söküp atmak için biçimsel demokrasinin gereklerini dahi bir tarafa bıraktı. Saldırının en büüyk parçasını ise, Sovyetler Birliği ve Stalin’e dönük yalan kampanyası oluşturuyor. Soğuk Savaş’ın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen halen hemen her hafta batı medyasında Stalin ve Sovyetler Birliği’yle ilgili bir karşı-propaganda haberi yer buluyor.

Almanya yeniden

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya, “komünizmin pençesine düşmesini istemeyen” ABD ve İngiltere tarafından fiilen ikiye bölünmüştü. Batı Almanya, her ne kadar ülke bir ABD nükleer füze ve askeri birlik ambarı haline getirilse de, Anayasa’ya varıncaya kadar ülke sınırları dışında askeri operasyonlar düzenlemeye karşı önlemler alınmış bir ülkeydi.

Ancak Batı Almanya’nın Doğu’yu yutmasından bu yana Almanya, dünyanın yeni bir militarist gücü olarak yükseldi. 1995’te Bosna’ya gönderilen 4 bin askerle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ilk büyük sınırdışı askeri operasyonunu gerçekleştiren Almanya, Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde NATO çatısı altında kilit rol oynadı. 50 sene sonra Alman uçakları bir kez daha Belgrad’ı bombaladı.

Pandora’nın kutusunun açıldığı Almanya, 2007 yılına gelindiğinde Afganistan, Lübnan, Bosna, Cibuti, Etiyopya, Gürcistan, Kosova ve Sudan’da 8200 asker bulunduran bir küresel askeri güç haline gelmişti. Obama’yla birlikte bir kez daha artırıma giden Almanya, şu an Afganistan’da 4665 asker bulunduruyor.

Japonya yeniden
Savaşın ardından militarist yayılmacılığı mahkum edilen bir başka ülke Japonya’ydı. Uzun süre Japonya, mali bakımdan dünyanın önemli emperyalist merkezlerinden biri olma niteliğini sürdürmesine rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın getirisi olarak bu mali gücünü askeri güçle pekiştirememişti.

Geçtiğimiz Aralık ayında yapılan seçimlerde Japonya’da 54 yıldır iktidarda olan parti yenilgiye uğrayınca, ülkedeki gizli ABD nükleer silah yığınağının açığa çıkması, İkinci Savaş sonrası anlaşmaların hiçe sayıldığının bir göstergesiydi. Ancak daha vahim bir işaret, Nisan ayının sonunda geldi. Japonya, ülke sınırları dışındaki ilk askeri üssünü kurma kararı aldı. Söz konusu üs, Afrika’da, Aden Körfezi kıyısındaki Cibuti’de kurulacak. Halihazırda Cibuti’deki bir ABD üssünde “Somalili korsanlarla savaşmak üzere” 150 Japon askeri bulunuyordu.

Bir başka dert dünya haritası
İkinci Dünya Savaşı’nın bir diğer sonucu, ulusal sınırlar oldu. Savaş, ardından başlayan sömürgecilik karşıtı mücadeleyi de derinden etkilemişti. Savaşın ardından ortaya çıkan güçlü sosyalist blok, tüm dünyada emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık hareketlerine büyük bir destek sunuyordu. Bu mücadelelerin sonucunda ortaya çıkan dünya haritası, bugün emperyalizm tarafından değişmesi gereken şeylerin başında geliyor.

Elbette Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın parçalanmasıyla en büyük adımı atılan değişim, sadece eski sosyalist coğrafyayı değil, tüm dünyayı hedef alıyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin bazı sınır değişiklikleri de içerebileceği, ABD’li yetkililer tarafından zaman zaman dillendirildi. Bugün var olan 200 devletin sayısının 2000’e çıkarılması gerektiği düşüncesi, yine ABD’li yetkililer tarafından söylenenlerden. Japonya, Temmuz ayında parlamentosunda İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan anlaşmalarla SSCB’ye bırakılan Kuril Adaları’nı kendi toprağı olarak tanımlayan bir kararı aldı. Bolivya’da devrimci hükümete karşı zengin eyaletlerdeki ayrılıkçı hareket, ülkenin sınırlarını değiştirme tehdidini ABD’nin desteğiyle açıkça dile getiriyor.

Emperyalizmin dert ettiği, basitçe bugünkü sınırların ötesinde. Ulusal sınırlar içindeki bağımsızlık düşüncesi ve iddiası, emperyalizm tarafından hedef alınıyor. Etnik düşmanlık, Çin’in Şincan eyaletinde bir örneği görüldüğü gibi emperyalizm tarafından sürekli kaşınıyor. Küba gibi, İran gibi, Venezuela gibi kontrol altına alınamayan ulusal üniteler, emperyalizmin saldırganlığının hedefi oluyor. Ulusal egemenlik iddiası, İkinci Savaş ve özellikle Soğuk Savaş’ın ardından emperyalizmin en fazla kurtulmak istediği olgulardan birisi oldu.

(soL - Dış Haberler)

Kemal Okuyan: Bayramınız kutlu olsun
Faşizmin yenilişinin foto-hikayesi: Faşizm böyle yenildi
Anayurt Savunması'nın fotomuhabirleri'nden bir seçki