ABD'nin 'ehlileştirilmemiş' canavarları: El Kaide

ABD ve işbirlikçileri Suriye’de El Kaide’nin güçlenmesinden ve kimyasal silahları ele geçirmesinden endişe ettikleri propagandasını yayıyor. Oysa Batı ittifakı “Arap Baharı” diye adlandırılan süreçte El Kaide’nin güçlenmesi için her şeyi yaptı.

Ağustos başında The National Interest (Ulusal Çıkar) dergisinde Bruce Riedel imzasıyla bir makale yayımlandı. ABD Dışişleri Bakanlığı’na yakınlığıyla bilinen Brookings Enstitüsü’nün Ortadoğu uzmanlarından olmasının yanı sıra ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’ne Ortadoğu ve Güney Asya konusunda danışmanlık yapan “eski” bir CIA ajanı olan Riedel’ın makalesinin başlığı “Yeni El Kaide Belası” idi.

Riedel makalesinde El Kaide’nin Afganistan’ın 2001’de düşmesinden bu yana Afrika’daki en büyük mevziini kazandığını söylüyordu: Mali’nin kuzeyi. Tıpkı Afganistan’da Taliban’la işbirliğine gitmesi gibi, Mali’de de Ensar Din adlı islamcı teşkilatla işbirliği yaptığını anlatan “eski” CIA ajanı, örgütün Kuzey Afrika’daki kolu olan İslami Mağrip El Kaidesi’nin tarihinin en güçlü dönemine girdiğini aktarmaktaydı. Bunun yansımalarından bir tanesi de bugün El Kaide militanlarının Mali’nin kuzeyini neredeyse tamamıyla kontrol altına almış olması.

Haritaya şöyle bir baktığınız takdirde, bugün Cezayir’in uzun güneybatı sınırının El Kaide ve bağlantılı grupların denetiminde olduğunu görürsünüz. NATO’nun Libya müdahalesinden sonra kaynak ve tedarik yönünden büyük bir güç kazanan İslami Mağrip El Kaidesi’nin en büyük kadro kaynağının ise Cezayir olduğunu belirtelim. Buna İslami Mağrip El Kaidesi’nin bugün en hızlı büyüyen El Kaide şebekesi olduğunu ve Libya’daki NATO operasyonunun ülke içerisindeki ana dayanağını oluşturan Libya İslami Savaş Grubu’nun da İslami Mağrip El Kaidesi’ne bağlı olduğunu ilave edelim.

Özet olarak Libya’da ABD ve müttefiklerinin desteğiyle kurulan yeni iktidardan payını alan El Kaide teşkilatı, gücünü batıya, Mali’ye doğru yaymakta. Ve bunu söyleyen de bir “eski” CIA ajanı.

Sadece batıya mı açıldılar?
Sadece batıya, Afrika’nın içlerine doğru açılmadıklarını Suriye ile ilgili haberlerden biliyoruz. Doğuya, Suriye’ye doğru da “açıldılar” ve bu açılımları ABD yönetimi tarafından bir “tehdit” olarak gösterilmekte.

El Kaide’nin Suriye’de de gücünü artırması ABD ve müttefikleri tarafından bir tehdit olarak nitelense de, örneğin ABD ile Türkiye arasında yapılan Suriye’yle ilgili “operasyonel planlama” toplantısının iki ana gündeminin PKK ve El Kaide olduğu söylense de, emperyalizmin El Kaide’nin doğuya yürüyüşünden de rahatsız olduğunu gösteren hiçbir işaret yok. Aksine bazı “neocon”ların bu yürüyüşü alkışladığını görüyoruz.

Alkış tutanlardan bir tanesi Siyonist Middle East Forum’un yöneticilerinden Gary Gambill. Gambill, ABD’nin etkili ve tanınmış diplomatik kaynaklarından Foreign Policy’de geçen hafta yazdığı bir makaleye “Suriye’nin İslamcılarına iki kere yarasın” başlığını koyuyor ve şöyle yazıyordu:

“Pek çoğu yıllardır Irak’ta ABD güçlerine karşı savaşarak pişmiş olan İslamcılar, laik muadillerine kıyasla daha etkili savaşçılar. Esad eski cihatçı müttefiklerinin mükemmelleştirdiği taktiklerle, özellikle de intihar bombaları ve yol kenarı bombalarıyla başa çıkmakta zorlanıyor.”

Buradan neocon Gambill’in “düşmanı”na aşık olduğunu anlıyoruz. Hayır, Esad’a değil Afganistan’da ve Irak’ta ABD’yle savaşan El Kaidecilere… Aşkın kaynağında ise bir tür “ehveni şer” muhasebesi bulunuyor. Şöyle ki

“Öngörülebilir gelecekte İran, ABD çıkarları açısından çok daha büyük ve acil bir tehdit olmaya devam edecek. Sünni islamcıların Suriye halkına getirebileceği felaketler her ne olursa olsun, oluşturacakları herhangi bir hükümet üç nedenle Esad’ınkine yeğ tutulacaktır: Şam’da yeni bir hükümet kurulması Tahran’la ittifakın sürdürülmesini düşünülemez hale getirecek, Suriyelilerin eski rejimin yaptığı gibi dış politika maceralarına girişerek azınlık statüsünden kopmaya kalkışmalarını önleyecek ve Vaşington’a (nispeten) dost Körfez devletlerinin petrodolarlarını Suriye’ye akıtacaktır.”

Burada da durmuyor Gambill ve “Suriyeli cihatçılar İran ve Arap taşeronlarıyla savaşmaya devam ettiği sürece, bir yandan duman dağılmadan evvel daha da çirkinleşecek bir çatışmayla aramızdaki mesafeyi korurken diğer yandan da onlara sessizce arka çıkmalıyız. İran’ın bölgedeki hegemonik hırsları boşa çıkartıldıktan sonra bu canavarı ehlileştirmek için yeterince vakit olacak” diyor.

Libya’da yaptıkları gibi… İlginç ve biraz da gülünç olan, bu satırların ardından “Arap Baharı”yla Müslüman Kardeşlerin yükselmesiyle Amerikan çıkarlarının örtüşmesini “hoş bir tesadüf” olarak nitelemesi. Bu “hoş tesadüfe” izin verilmeli, hatta onu teşvik etmeli diye sürdürüyor sözlerini…

Tesadüfün teşvik edilmesi her ne demekse…

Elbette bu yüce gönüllükten “mezhepçi aşırılıkçıların” da payını alacaklarını belirtiyor, ama önemi yok nasılsa duman dağıldıktan sonra onları ehlileştirmek için zaman olacak. Elbette akla Libya’da duman dağıldıktan sonra neler olduğu geliyor. Mali’nin Cezayir sınırını ele geçiren El Kaideciler, ehlileştirilmiş canavarlar mı?

El Kaide olmadan ÖSO bir hiç
Bu ehlileştirilmiş canavarlarla ilgili ayağını sahaya ve bu nedenle de daha gerçekçi bir analizi ise Dışilişkiler Konseyi adlı bir başka ABD’li “think tank”in hazırladığı raporda okuyoruz. Rapor, “Suriye’de El Kaide’nin Hayaleti” başlığını taşımakta. Şunları söylüyor:

“Bugün Suriyeli isyancılar, saflarında El Kaide olmadığı takdirde kıyaslanamayacak ölçüde zayıf olurlardı. Genel anlamda Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) taburları yorgun, bölünmüş, dağılmış ve etkisiz. Batı tarafından bir kenara atıldıklarını hisseden isyancı güçler, Esad rejiminin üstün silahları ve profesyonel ordusuyla çatıştıkça giderek daha fazla demoralize oluyor. El Kaide savaşçıları ise moralin yükseltilmesine yardımcı olabilir. Cihatçıların gelişi disiplini, dini coşkunluğu, Irak’ta elde edilen savaş deneyimini, Körfez’deki sempatizanların parasını ve en önemlisi ölümcül sonuçları beraberinde getirdi. Kısacası şu anda ÖSO’nun El Kaide’ye ihtiyacı var.”

Peki Suriye’de rejimi değiştirmeyi başardıkları takdirde ne olacak? Başka bir şekilde soralım: Yeni Mali(ler) neresi?

(soL-Dış Haberler)