Ukrayna'nın kısa iç savaş tarihi

Ukrayna'nın Donbass bölgesindeki iç savaş, tüm dehşetine rağmen bölge halkları için bir umut olabilecek mi? Bölgeyi yakından tanıyan ve uzun süredir Donetsk'te yaşayan muhabir Okay Deprem, Donbass'ı ve geleceğini soL'a anlattı.

Musost Canbek

Evrensel'in Ukrayna muhabiri olan Okay Deprem, uzun yıllardır Donetsk'te yaşıyor. Kişisel tanıklıklarını da paylaşan Deprem, Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerinin bölge için umut kaynağı olduğunu düşünüyor.


Ukrayna’daki iç savaşın nedenleri konusunda bazı hatırlatmalar yaparak başlayalım isterseniz.
Ukrayna 2014’te patlak veren İç Savaş’tan hemen öncesine değin; 23 senelik “bağımsız” devlet döneminde dışarıdan bakıldığında görece ve olabildiğince sakin, sessiz; tabiri caiz ise etliye sütlüye karışmayan bir ülke görünümündeydi.

Bu konudaki tek istisna ise, 2004 sonbaharında “Maydan” adı verilen, gerçekte ise eski ismi Ekim Meydanı olan alanda toplanan yüz binlerin sonradan sözüm ona “Turuncu Devrim” olarak nitelendirilecek dalgayı başlatmalarıydı. Kısmı iktidar değişikliği ile sonuçlanan ve kan dökülmeden cereyan eden o zamanın gösterileri sayılmaz ise gerçekten de ülkede ciddi siyasi kırılmalar yaşanmamıştı malum tarihlere kadar. Buna rağmen ülkenin bilhassa 2004’ün sonunda yaşadığı ve benim tabirimle ilk “sivil darbesinden sonra Ukrayna kendi içinde adım adım bölünmeye, ayrışmaya başladı.

İşte bu momenti de gözetmek suretiyle; 23-24 senelik süreci temel sosyo-iktisadi ve siyasi kriterler itibariyle 4 ana safhaya ayırmak mümkün. 1991’deki sözde bağımsızlığı izleyen ve SSCB bünyesindeki en yüksek üretkenliğe ve refaha rahip Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin (USSC) bütünüyle yağmalandığı Kravçuk ve Kuçma’nın devlet başkanlığı koltuğunda oturdukları 1990’lar.

Ekonomik açıdan ülke esas anlamda birikimlerinin önemli bir kısmını kaybettiği; sosyal, ailevi ve manevi açıdan ise büyük ölçüde çözülme yaşadığı bir dönem. Ancak politik olarak ise KPSS’nin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) genç Ukrayna’daki devamı sayılabilecek KPU (Ukrayna Komünist Partisi) başta olmak üzere merkezi muhalefetin tamamen ayağa kalktığı ve çok güçlü olduğu, 1998’deki parlamento seçimlerinde partinin tek başına yüzde 20’den fazla oy aldığı, yine aynı dönemde genel sekreteri olan Simonenko’nun devlet başkanlığını kıl payı kaçırdığı yıllar…

ÇÖZÜLÜŞÜN SONRASI VE TURUNCULAR

Yine aynı zamanda; başta eski ve orta kuşağın tamamına yakınının ve yeni kuşakların da azımsanmayacak bir oranının siyasi-toplumsal reflekslerinin halen canlı olduğu; çok yüksek bir siyasi gazete okuma ve politik-kitlesel eylemlere katılma kültürünün kendi dinamiklerini koruduğu yıllardır aynı zamanda.

Bu birinci dönem aynen Rusya’da olduğu üzere, 1990’ların sonlarına doğru tamamlanacaktır. Yerine ise; enteresandır ancak gerçek, adeta bıçakla kesilmişçesine; siyasi-toplumsal açıdan tam bir pasifizasyonun ve teslimiyetçiliğin baskın hale geldiği, işçi ve emekçilerin doğal görünen temsilcilerinden ümitlerini büyük oranda kestikleri ve genel olarak da politikadan soğudukları, siyasi temsil mekanizması ve kurumlarına güvenlerinin yerle bir olduğu ikinci dönem başlayacaktır (1999 – 2004).

Öte yandan Kuçma’nın son ve ikinci başkanlık dönemine denk düşen bu yıllar aynı zamanda ülkenin ekonomik ve yatırımsal olarak az çok toparlandığı ve canlandığı yıllardır. Nitekim reel gelirlerin en yüksek seviyede olduğu ve reel yaşam standardının da en fazla olduğu adı geçen periyottur. 2004’te, görünüşte Avrupa Birliği heyecan ve hezeyanının peşine düşen birkaç yüz binlik kitlenin aylar süren mitingleri sonrası devlet başkanlığı seçimleri yinelenmiş ve gayri meşru yollarla, hile de yapılarak meşru cumhurbaşkanı Kuçma’nın yerine Yuşçenko seçilmişti. Kısa zaman içinde yapılan genel seçimlerde de kendisine yakın siyasi blok çoğunluğu elde edecek, Timoşenko adı verilen kişi başbakan olacak; “turuncu” kadrolar devlet aygıtına egemen hale gelecekti.

İşte ülkenin 2010’a kadar sürecek bu 3. dönemini iç savaşa doğru giden uzun yolda temel kırılmanın başlangıç noktası, bir nevi sonun başlangıcı olarak görmek olanaklı. Çünkü 2000’lerin ortalarında Gürcistan’dan, Kırgızistan’a kadar “renkli devrimler” diye tabir edilen ve Amerikan-Avrupa-Batı Emperyalizminin eski Sovyet cumhuriyetlerini, başta Rusya olmak üzere eski kardeş Sovyet ülkeleri ile olan ekonomik-sosyal ve siyasi paktan, birlik ve işbirliği ekseninden tam anlamıyla koparmayı amaç edinen ideolojik rüzgârın Ukrayna ayağında; ülkenin en başta eski Sovyet ve sosyalizm mirası ile olan her türden münasebetinin kademe kademe kesilmesi ve yine güncel olarak da halkın önemli bir kısmının Rusya Federasyonu, Rus ülkeleri, Rus kültürü ve lisanıyla olan sosyal-geleneksel-duygusal alışkanlık ve yakınlıklarının aşama aşama zayıflatılıp yok edilmesi planları devreye sokulmaya başlandı.

FAŞİZM YASALLAŞIYOR

İşte bu dönemde yani 2005’ten başlamak suretiyle ülkede tek tük de olsa Lenin heykellerinin kaldırılmaya, Büyük Anayurt Savaşı Zaferi’nin resmi kutlamalarından devletin desteğinin çekilmeye, Stepan Bandera gibi Nazi İşgali döneminde Ukrayna Kurtuluş Ordusu ismi verilen işbirlikçi faşist siyasi yapılanmanın liderinin heykellerinin Lvov gibi kentlere devasa heykellerinin dikilmeye, yine bu gibi uygulamalara paralel olarak ilk ve orta öğrenim ders kitaplarında anti-komünizm ve anti-sovyetizm temelinde akla hayale gelmeyecek gerici reformasyon ve revizyonların gerçekleştirilmeye soyunulduğu, uluslar arası tekellere ilk büyük çaplı özelleştirme ihalelerinin verilmeye başlandığı, Kuzey Amerika ve AB vatandaşlarına 3 aya kadar turistik vizelerin kaldırıldığı, ülkenin ana dili Rusça olan, nüfus itibariyle de yüzde 60’lık kesimine denk düşen güney doğusunda inanılmaz boyutlarda zoraki bir Ukraynaca seferberliğine start verildiği; Rusça’nın da buna paralel olarak eğitim, kültür kurumlarında (tiyatro, sinema, opera, vs) ve sokakta (yer, yön tabelaları, işletme, kurum künyeleri, tabela isimlerinde) yasaklanmaya girişildiği, vs. vd. 5 yıllık bir dönem olarak tarihe geçti.

Bu 3. dönem 2010 yılında Bölgeler Partisi’nin iktidara gelmesi ve Yanukoniç’in de devlet başkanı seçilmesi ile noktalandı ve malum söz konusu gidişat birkaç yıllığına da olsa engellenip ötelenebildi. Bu arada belirtmekte yarar var ki, 2008’deki dünya ekonomik krizinden en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyordu Ukrayna bu dönemde. 2010 başı ile 2013 sonları – 2014 başlarına kadar devam eden 3.5 - 4 senelik son dönemde ülke az çok ve göreli olarak ekonomik anlamda yeniden istikrara kavuşmuş, yatırımlar bir şekilde tekrar başlamıştır. Başta emekli aylıkları olmak üzere reel ücretler gözle görülür derecede yükseltilirken; havalimanı, karayolu, hızlı tren, büyük sportif tesis ve alt yapı yatırımları; iskan iyileştirmeleri ve geliştirmelerine imza atılmaya başlanmıştı.

Ancak her şeye rağmen yoksulluk, yoksunluk ve en önemlisi de çok yüksek fiili işsizlik oranı ülkenin üstünde kâbus bulutları gibi dolaşmaya devam ediyordu. Dahası bilhassa 2012 ve 2013 yıllarında Yanukoviç iktidarının da gözle görülür derecede yolsuzluk ve yozlaşma içine girdiğini anımsatmakta yarar var. Devrin iktidarının bu bunaltıcı politikaları sebebiyle Kiev’deki protestolar başlarda güney doğunun emekçi ve küçük burjuva kesimlerimce de ilkesel ve kitlesel olarak desteklendi. En azından önemli bir kısmı, sürecin belli bir aşamasına kadar doğrudan bir karşı pozisyon almamayı tercih etti.

MAYDAN'A VE İÇ SAVAŞ'A DOĞRU

Etnik Ukraynalıların ve Ukrayna milliyetçilerinin yaşadığı ülkenin batı ve kısmen de orta kesimlerindeki işsiz, güçsüz ve yoksul gençlik ve orta yaş kesimleri; 2013 sonbaharına gelindiğinde Yanukoviç Yönetimi’nin Avrupa Gümrük Birliği Anlaşması’nı imzalamaması ve Rusya ve diğer eski Sovyet ülkelerinin oluşturduğu Avrasya Gümrük Birliği’ne girilebileceğini açıklamasını bir bahane ve vesile olarak görerek, ABD başta olmak üzere bir takım batılı ülkelerden gelen paralarla da satın alınmak suretiyle sokaklara salındılar. 2014 Şubat sonlarına kadar süren gösteriler döneminde olabildiğince sakin, temkinli ve sabırlı bir görüntü veren ülkenin Kırım ve Donbass başta olmak üzere güneydoğu bölgeleri; heykellerin devrilmeye başlanması, meydanda silahlı çatışmaların patlak vermesi sonrasında yavaş yavaş ayağa kalkmaya ve karşıt tepkilerini göstermeye başlamıştı. Nitekim tam 10 sene aradan sonra gene aynı yörelerin halkında, başta devlet başkanı ve Verhovnaya Rada’daki (Ukrayna meclisi) partisinin vekilleri olmak üzere meşru temsilcilerine karşı tam anlamıyla bir darbe yapılması infial etkisi yarattı ve bardağı taşıran ilk damla oldu.

Bardağı taşıran son damlalar ise, ülke tarihinde hatta tüm eski Sovyet coğrafyasında ilk kez doğrudan Neonazi kimlikli faşizan güçlerin iktidarı gasp etmeleri oldu. Genel olarak yoğun istihdamın egemen olduğu ve işinde-gücünde emekçi kitlelerin yaşadığı bölgeler düne kadar tepkilerinde olabildiğince yumuşak ve “diplomatikken”; işbu kilometre taşlarından sonra yani 2014 Şubat-Martından itibaren kitlesel ve militan ve yoğun olarak ayağa kalktıkları ve bu noktada da Ukrayna için artık “Pandora’nın Kutusu”nun bir daha kapatılamayacak şekilde açıldığı bir dönem başlamış oldu. 2. fakat bu sefer askeri sivil darbe teşebbüsünü affetmeyen güney doğunun en “militan”, siyasi ve emekçi bölgesi olan Donbass vilayetleri, Mart ayında organize edilen kitlesel mitingler döneminde yeni illegal ve gayri meşru darbe iktidarına taleplerini kabul ettiremeyince (ki bu talepler, Donbass’a Kırım gibi özerk-federal statünün verilmesi ile Rusça’nın bu bölgede ikinci resmi devlet dili olarak tanınmasıydı yalnızca), halk milisleri üzerinden silahlanmaya başladı. Hemen ardından da 7 Nisan tarihi itibariyle “Donetsk ve Lugansk Halk cumhuriyetleri” adları altında tek taraflı bölgesel yönetimler ortaya çıkacaktı. 

Kiev yönetimi yanlısı faşist çetelerin emperyalist ülkeler tarafından ne boyutlarda desteklendiğine dair yeni verilerden bahseder misiniz?
“Sağ Sektör” adı verilen para-militer ve kontr-gerilla Neo-Nazi faşist örgütü başta olmak üzere söz konusu aşırı sağcı çeteler de dâhil olmak üzere bir bütün olarak mevcut gayrımeşru Ukrayna Yönetimi ve ordusunun emperyalist ülke ve birtakım ittifaklarca desteklendiğine dair sayılamayacak kadar örnek verilebilir, veriden bahsedilebilir.

Bir kısmı ücretsiz, düşük kredilerle veya oldukça ucuz fiyatlarla Ukrayna Ordusu’na son aylarda Britanya yapımı Sakson marka zırhlı personel taşıyıcılar, Humvee marka Amerikan mobilize ATV’leri, yine pek çok Amerikan uçaksavar malzemeleri, topçu sistemleri, vs. temin edildi. Geçtiğimiz günlerde, Ukrayna’nın yeni ABD Büyükelçisi, ülkesinin 10’dan fazla Avrupa devletinden ölümcül silahlar aldığını doğrulamış; bilhassa ABD’den tıbbi malzemeler, gece görüş cihazları, iletişim araçları, batarya karşıtı radarlar, zırhlı savaş aygıtları ile mayınlar alındığını bildirmişti.

Bir diğer yandan, Ukrayna Ordusu’na bağlı farklı birlik, tabur ve tümenlerin Kuzey Amerikan ve Avrupa ülkelerinin belirli askeri güçleri hatta doğrudan NATO’dan üstü kapalı bazı birimler tarafından eğitildiğine dair yadsınamayacak açıklık ve netlikle haber ve belgeler Rus ve bölge basınında sayısız kez işlendi, yayınlandı. Amerikan, İsrail, Alman, Gürcü, Leh subaylar bunlar arasında başta geliyor.

'ABD FAŞİSTLERİ DESTEKLİYOR'

Ancak aralarında, tahmin edileceği gibi, Amerikan askeri görevlilerinin son derece planlı ve büyük ölçekli askeri eğitimleri öne çıkmaktadır. Misal vermek gerekirse: Ukrayna‘nın Lvov Eyaleti’nde 300 kadar Amerikan Ordusu mensubunun uzunca bir süredir “Ukrayna Ulusal Muhafızları” askerlerini eğittikleri biliniyor. Burada bulunanlar iki ay içinde eğitimlerini tamamlayarak cepheye sevk ediliyorlar. Yerlerine ise yenileri gelmek suretiyle eğitimler devam ediyor.

Bunlar bir tarafa, 2013 Kasımında Kiev’in merkezinde malum hadiseler patlak vermeden çok önce yüzlerce hatta binlerce sonradan kırmızı-siyah bayrak ve flamaları ile sivil faşist darbeyi gerçekleştirecek olan aşırı milliyetçi grupların başta Polonya’nın Ukrayna sınırına yakın bölgeleri ile Litvanya merkez olmak kaydıyla Baltık ülkelerinde son derece gizli kamplarda özel harp eğitiminden geçirildikleri Rusya ve DNR-LNR basını tarafından çoktan deşifre edildi.

Ukrayna Ordusu başlarda daha çok, Sovyet döneminden kalıp yıllardır stoklarda bekletilen ağır silah ve cephaneleri kullandı. Bunlar çok hızlı tükendikten sonra ise sürekli ve düzenli olarak Amerika ve bazı Batılı ülkelerden gelmeye başlayan malzemelere yönelmeye başladılar. Bundan dolayıdır ki aylardır, DNR ve LNR’in her bir tarafında, Ukrayna Ordu birliklerince açılan ateş sonucu düşen mermi, roket, top, vs.nin azımsanmayacak bir bölümünün Amerikan yapımı olduğu görülüyor. Adeta giderek bir taşeron ordu karakteri kazanan Ukrayna Ordusu’nu Batı ülkeleri sadece eğitip, donatmakla kalmıyor, bünyesine gizliden gizliye sayısız orta hatta üst düzey askeri personelini de yolluyor ve içinde savaştırıyor bizzat.

Bir süredir Şirokina – Mariyupol arasına konuşlanan ve Ukrayna birlikleri bünyesindeki Azov gibi Neo-Nazi askeri örgütlenmeleriyle omuz omuza Yeni Rusya Orduları’na karşı savaşan İslamcı-faşist Çeçen Birliği gibi örnekler bir tarafa; sürecin farklı aşamalarında başta doğrudan NATO’da görev yapan üst düzey bir takım Amerikan subayları olmak üzere, Batı ve Doğu Avrupa ordularından yüzlerce rütbeli askeri personelin gelip değişik noktalarda Ukrayna kuvvetleri yanında, bünyesinde savaştıkları çoktandır bilinen bir gerçek. Öyle ki DNR ve LNR Orduları tarafından etkisiz hale getirilen karşıt kampın askeri güçleri arasında bu insanlara sıkça rastlandı ve kimlikleri üzerinden defalarca teşhir edildiler.

CIA’nin Ukrayna devleti üzerindeki yönlendirici tesirine gelecek olursak; 2014 yaz ortalarında Donetsk’te karşılaştığım Anadolu Ajansı ve Fransız Haber Ajansı’nın muhabirleri Kiev’den henüz dönmüşlerdi ve ayaklarının tozuyla, başkentte Amerikan Haber Alma Teşkilatı’nın etkinliğini “CIA Kiev’e resmen üst kurmuş” diye tasvir ediyorlardı. Batılı ülkelerin Ukrayna iç politikasına etkileri öyle bir noktaya gelip dayanmış durumda ki; Odessa Bölgesi’nin yeni valisi Mihail Saakaşvili ve yanındaki yabancı danışmanların maaşlarını ABD öderken, Ukrayna Hükümeti kabinesinde bir dizi Amerikan, Alman, Leton, Gürcü, Eston vatandaşı görev almaktadır.

Novarossiya’da komünistlerin durumu ve etkinlikleri konusunda neler söylemek istersiniz?
Her ne kadar Novarossiya (YeniRusya), Çarlık döneminde yani Ekim Devrimi’ne değin dünün Ukraynası’nın Kırım dâhil tüm güneydoğusundaki vilayete verilen ad olmasına rağmen; evet bugün fiilen DNR ve LNR’i birlikte “YeniRusya” olarak isimlendirenler var.

Kiev Sivil Faşist Darbesi’ne kadar ülkenin ikinci en büyük ve güçlü siyasal partisi konumundaki Ukrayna Komünist Partisi’nin en kuvvetli olduğu eyaletler sırasıyla Kırım, Lugansk ve Donetsk illeriydi. Ciddi bir sanayisi olmayan ve de işçi sınıfı geleneğinden yoksun Kırım’ın sosyalist-devrimci damarı daha ziyade siyasi-konjonktürel ve biraz da etnik-milli-dilsel dinamiklerce beslenirken Donbass havzasında ise bu durum önemli ölçüde farklılık gösteriyordu.

Donetsk ve Lugansk bölgeleri eski Ukrayna topraklarının bir numaralı sanayi havzası dahası SSCB döneminde dahi tüm birliğin en önemli demir-çelik bölgeleriydi. Yine buna üretim araçları üretiminin de en mühim üssü olması etkeni de eklenince Donbass, dünün Ukraynası’nda işçi sınıfının oransal olarak en yoğun olduğu, nitelik olarak en vasıflı olduğu yerdi. Haliyle ve netice itibariyle komünistlerin gücünün dolaysız olarak buranın sınıf ilişkilerine dayandığı illerdi.

Ne var ki; potansiyel, kâğıt üstünde örgütlü ve hem genel hem de yerel seçimlerde ciddi oy oranlarına sahip KPU, İlerici Sosyalist Parti ve Yurtsever Parti gibi sol partiler, uzun yıllar boyunca örgütlülük, disiplin, ereksellik, ilkesellik ve gündelik çalışma noktasında büyük bir atalet, durgunluk ve kendini tekrar döngüsü içerisindeydiler. Bu yüzden de 2014’te başlayan olaylara her açıdan hazır olmadıklarını söylemek son derece gerçekçi ve yerinde bir tespit olacaktır.

Ancak, Kiev merkezli Ukrayna’da ortaya çıkan ve yükselen aşırı sağcı, milliyetçi hareket karşısında Donbass da bir o kadar sol-devrimci ve hatta komünist hatta dâhil oldu denebilir. Keza, şubat sonu ve mart boyunca devam eden “barışçıl” mitingler sadece Lenin Meydanı’nda yine ona ait dev heykelin dibinde örgütlenirken, yine bu dönemin başlarında kendilerini monarşist, Rus milliyetçisi, muhafazakâr, sosyal demokrat, vs. olarak tanıtan çok farklı kesimler temel olarak Lenin heykelini devrin Ukrayna sivil faşist güçlerinden korumak üzere söz konusu alanda toplanıyorlardı.

Gene bu süreçte KPU başta olmak üzere sol siyasi partiler yeniden kitlesel olarak devrimci-sol fikir ve duygularla donanan geniş kitlelerin açıkçası birkaç adım gerisinden geliyordu. Devrimci-sol değerlerin tavan yapmasının tipik bir örneği; 7 Nisan’da ilk olarak eski valilik binasının önündeki direğin gönderine DNR bayrağı çekilirken bir yandan da fonda Enternasyonal Marşı’nın çalması olarak verilebilir.

'KOMÜNİSTLERİN SEÇİMLERE GİRMESİ ENGELLENDİ'

Aynı ay içinde Ukrayna Ordusu’nun Donbass’ı işgal etmesi ile önce fiilen ardından da resmi olarak ortadan ikiye bölünen Donbass’ta KPU’da bir yerde ikiye bölünmüş ve bu durum zaman içinde DNR Komünist Partisi’nin doğuşunu beraberinde getirmişti. Aradan aylar geçtikten sonra geçen yılın Ekim ayında DNR-KP genel sekreteri Boris Litvinov, genel seçimlere girilse partilerinin Donetsk bölgesi seçmenlerinin yarısının oyunu alacağını bildiriyordu. Gene aynı Litvinov, 24 yıllık Sovyet sonrası dönemde komünistler lehine bölgede ilk kez bu denli olağanüstü bir potansiyel ortaya çıktığını belirtiyordu. Kendisiyle söz konusu dönemde yaptığım uzun röportajın devamında, önceden değil KPU ile, genel olarak komünist veya sosyalist ideoloji ile uzaktan yakından alakası olmayan sayısız örgütsüz insanın Donbass komünistlerinin saflarına katıldığını ve DNR-KP üyesi ve aktivisti olmak için adeta sırada beklediğini vurguluyordu.

Yine o sıralarda yani DNR ve LNR’deki 2 Kasım genel seçimlerinden önce parti olarak örgütlenen sadece DNR-KP vardı. Onun dışında ise “Donetsk Cumhuriyeti” ve “Özgür Donbass” adlarında kendilerine sosyal hareket adını veren, dolayısıyla henüz partileşmemiz iki oluşum söz konusuydu.

Buna rağmen resmi ağızlardan bu biçimde dile getirilmediyse de KP bir takım suni gerekçe ve bahaneler ile bir şekilde seçimlere sokulmadı. Nedeni ise elbette Moskova’dan başkası değildi. Kremlin yönetimi bağımsız cumhuriyetlere verdiği tüm maddi, askeri ve lojistik-teknik desteğe, yardıma karşın bölgede bir anda ve tek başlarına komünistlerin iktidara gelmesine taraftar ve razı değildi açıkçası.

Bir bütün olarak Donbass değil sadece Rusya için tüm eski Sovyet ve Rus dünyası için bu açıdan örnek oluşturma potansiyeli taşıyan yegâne bölgedir günümüz dünyasında demek çok fazla abartılı bir yorum olmayacaktır. DNR’de geçen yılın ilkbahar aylarında fiilen, yine aynı yılın kasım ayında resmi olarak iktidar fırsatını kaçıran tüm komünist, sosyalist ve devrimci güçlerin bugün için temsilcileri yani vekilleri az da olsa DNR Halk Sovyeti’nde (konsey) olsalar da (Özgür Donbass Toplumsal Hareketi’nin bünyesinde) iktidarda değiller.

Faşist çetelere karşı savaşan gönüllü halk milislerinin mücadelesi şu an hangi aşamada?
Her iki cumhuriyetin halk milisleri haftalardır hatta aylardır, en sonki Maryinka Muharebesi sayılmaz ise genel olarak savunmadalar. Daha doğrusu, kontrol altında tuttukları tüm sınır bölgelerini azami ölçüde korumaya, her hangi bir kayıp yaşamamaya ve dahası Ukrayna tarafının uzaktan yaptığı atışlarla konut binalarını hedef alıp sivil ölümlere sebebiyet vermesinin önüne geçmek için açılan her ateşe karşılık sürekli olarak fazlasıyla yanıt vermek suretiyle pozisyonlarını muhafaza ediyorlar.

Bu süre zarfında, yani aradan geçen aylar boyunca milislere gerçekten de inanılmaz sayılarda katılım gerçekleşti. Bu hususta sürekli suretle farklı rakamlar telaffuz edilse de, sadece DNR’de 50.000’e yakın savaşçının olduğu biliniyor. Buna LNR’de bulunan 20-30 bin savaşçıyı da eklediğimizde ortaya hakikaten de çok büyük bir askeri güç çıkıyor.

Milisler uzunca bir süre düzensiz bir ordu şeklinde, daha çok partizan kuvvetleri veyahut asimetrik gerilla güçleri biçiminde organize olmuşlardı. Ancak kış döneminin sonlarına doğru ve bilhassa ilkbahar aylarında tam anlamıyla düzenli bir ordu hüviyeti kazandılar. Yine aylar boyunca temel olarak gönüllülük esasına göre milislere katılım sağlayan ve mevcut iktidardan cephedeki hayati ve elzem ihtiyaçları dışında ciddi ve sistematik bir yardım almayan Yeni Rusya Silahlı Kuvvetleri mensupları aylardır düzenli maaşa bağlanmış durumdalar.

Ukrayna Ordusu bünyesinde olup da tam anlamıyla zorla savaştırılmaya zorlanan kitleden farklı olarak; manevi olarak gönüllü, maddi olarak ise bütün gereksinmelerini gidermesine yetecek tatmin edici bir ücret ile profesyonel bir ordunun üyeleri haline gelen DNR & LNR güçlerini görüyoruz.

Savaşın en başlarında, henüz halk milislerinin oluşum aşamasında oldukları ve tamamen hazırlıksız yakalandıkları Slavyansk, Krasniy Liman gibi cepheleri saymazsak eğer; ardından gelen hiçbir büyük ve temel önemdeki muharebede kayıp yaşamayan Yeni Rusya güçlerinin, er ya da geç yeniden başlaması ve kesintisiz olarak uzunca bir süre devam etmesi beklenen üçüncü büyük savaşta Donbass’ın Ukrayna Ordusu’nca halen işgal altında tutulan kısımlarından Kiev birliklerini çıkartabileceği düşüncesi hâkim halkta.

Novorossiya’nın geleceğinde komünist partilerin söz sahibi olacağı bir dönem mi başlıyor?
Novorossiya diye adlandırdığımız DNR ve LNR bölgelerinde, komünist veya sosyalist partiler zaten ve her şeye karşın kısıtlı da olsa söz sahibiler. Ancak burada kastedilen “en azından ilk etapta seçim yoluyla iktidara gelmeleri” ise, gerçeği teslim etmek gerekirse şayet; yakın gelecekte bunun hayat bulması için yeter gözüken dinamik ve motiflerin, tersi yönde bir sonuç için gerekenlerden daha fazla olduğunu söylemek için etmenler çok da güçlü değil. Daha dolaysız bir ifade ile şimdilik ve maalesef ki böyle bir görüntü henüz hâkim değil.

Ne var ki bir diğer taraftan 18 Ekim tarihi DNR ve olasılıkla LNR’de de ilk kez yapılacak yerel seçimlerin tarihi olarak şimdiden belirlenmiş durumda. KP’nin tek başına veya “Donbass Sol Güçleri” Cephesi adıyla tüm devrimci sosyalist solun seçimlere katılıp katılamayacağı henüz kesinlik kazanmamış olsa da, bunun onlar için çok büyük bir tarihsel fırsat olduğu tartışma götürmez. Hatta yakın gelecek açısından belki de son temel önemdeki şanslardan biri, bir nevi kilometre taşı.

'KREMLİN'E KARŞI DEVRİM'

Biraz da aceleye getirilmek suretiyle ve çok önceden ilan edilmeyen 2 Kasım Genel Seçimleri’nde; hem vekil tercihleri hem de genel temsilin olabildiğince dengeli ve adaletli şekilde yapılması noktasında çok da başarılı bir sınav verilmediği; dahası en büyük ve tek gerçek siyasi güç pozisyonunda olan KP’nin bilerek, bilinçli olarak seçimlere sokulmadığı gerçeği de göz önüne getirildiğinde; yerel seçimlerin cumhuriyetlerdeki siyasi yönetim dengesini uzun erimli tayin edecek temel önemdeki seçimler olduğu rahatlıkla söylenebilir bu açılardan.

Gene de buna karşılık, halen doğrudan KP’ye bağlı veya resmi anlamda örgütsüz olsa da gönlü komünistlerden, sosyalist veya genel olarak soldan yana olan toplamda binlerce silahlı halk milisinin olduğu şartlarda; seçimlerin kesin anlamda son fırsat olmadığı da eklenebilir bütün bunlara.

Tüm bunların dışında ise Ukrayna’yı bırakalım esas olarak Moskova’nın, devrimci güçlerin tek başlarına ipleri ellerine almaları konusundaki “muhafazakâr ve gerici hassasiyeti” de sürekli olarak bir kenara not edilmeli ve bu mücadelenin aynı zamanda “Kremlin’e rağmen ve ona karşı” verilmeden başarılı olamayacağı unutulmamalıdır. 

Novorossiya’da bulunduğunuz dönemdeki gözlemlerinizden özellikle vurgulamak istediğiniz neler var?
2014 yaz döneminden beri ufak kesintiler haricinde, aylarla ölçülecek uzunca bir süredir bölgenin tam kalbi olan Donetsk’te ikamet etmekteyim. Elbette çok fazla sayıda ve çok önemli hadiseye, durum ve olguya şahit oldum ve halen tanık oluyorum. Bu bağlamda çok şey söyleyebilirim ancak bunları tek tek ve uzun uzadıya sıralamaktansa özellikle bende derin izler bırakanlar bazılarını şöyle sıralamam mümkün: Geçen yılın temmuz ayında gözümün önünde, 1-2 km. ötemde yüksek katlı kocaman bir konut binası bombalandı roketlerle. Olayın akabinde hadise mahalline gittiğimizde bir adamın tamamen parçalanmış cesedi ile karşılaşmıştık…

Yazdan kış aylarına kadar Donetsk’in merkezi meydanında Sovyetler Birliği bayrağının dalgalanmasını görmek de benim için özel bir görsel deneyim oldu…

Yine yaz döneminde ilk defa milyonluk bir şehirde, hafta içinde ve gün ortasında saatler boyunca kent merkezini ve çeperini arşınlarken neredeyse birkaç kişi ve araç dışında neredeyse hiç kimseyi görmemek, hiçbir harekete denk gelmemek gerçek anlamda insan psikolojisini fazlasıyla zorlayan bir tecrübeydi…

Sıcak savaş döneminin devam ettiği, kentin Ukrayna Orduları’nca abluka altında olduğu ve de fabrikaların, sanayi işletmelerinin yıkıldığı, zarar gördüğü, üretim yapamayıp atıl duruma düştüğü bir dönemde market, bakkal, dükkân ve pazarlardaki mal çeşit ve niceliğinin adım adım azaldığını ve hemen hemen bitme noktasına doğru geldiğini, koca koca süper marketlerin art arda kapandığı kritik aşamayı hep birlikte yaşadık…

Dahası haftalar boyunca tüm gıda temin noktalarında içme suyunun kalmadığı, su yerine stoklarda kalan ilgili ilgilisiz diğer içecek türlerini tüketmek durumunda kaldığımız, musluktan uzunca bir süre suyun akmadığı sonra yine günler boyunca kırmızı-yeşil arası bir suyun boşaldığı dönemler unutulacak gibi değildi…

Hep anlatılagelen, Sovyetlerin sonlarına doğru bitmek bilmeyen uzun kuyrukların benzerlerini bizzat yaşadım…

Geride kalan tek bankanın son şubesinin de kapandığı günü hatırlıyor, 2 ayrı kuyrukta toplam 6 saat geçirdiğimi biliyorum. Hemen ardından ise sadece 3-5 kuruş para çekmek üzere başka bir şehre gidip de, sayısız kontrol noktasını atlatma pahasına beş kuruş alamadan tüm günü de kaybederek geri döndüğümü hiç unutamıyorum…

2 Kasım’da hayret edilesi yüksel bir katılımın sağlandığı genel seçimlere uluslar arası gözlemci heyeti bünyesinde iştirak etmiştim. İlk defa, savaş ve yokluk-yoksulluk şartlarında Donbass halkının şarkılar, türküler / canlı müzik eşliğinde seçimleri kutladığını görmek beni hem çok şaşırtmış hem de duygulandırmıştı açıkçası…

'UMUT OLAN CUMHURİYETLER'

İlovaysk şehrinde ilk kez olarak, o sırada kentin zarar görmüş yapılarının onarımında çalıştırılan savaş esirlerine rastlamıştık…

Belki de tüm post Sovyet dönemi boyunca yıkılan tüm Lenin heykellerine inat ve nispet, yerine yeniden dikilen bir Lenin heykelinin açılış töreninde bulunmuş olmak da çok özel bir ayrıcalıktı bizler için…

LNR orduları bünyesinde devrimci bir tabura komutanlık yapan ve geniş halk kesimlerinin sevgi ve saygısını kazanmış, doğal halk önderlerinden Aleksey Mazgovoy’un kendisi gibi adeta efsane haline gelen cenaze seremonisine katılan on binlerce kişiden oluşan militan-partizan halk yığınlarına tanıklık etmiş olmak açısından da kendimi şanslı sayıyorum…

Bir ara şahsen yakından tanıdığım gazeteci ve politikacıların art arta öldürülmesi de bizlere savaş koşullarını ensemizde fazlasıyla hissettiren karanlık bir dönemdi… Sovyetler Birliği sonrasında ilk kez olarak bir kolhozun (Kolektif Tarım Çiftliği) açılış kararının alındığı tarihi toplantıda hazır bulunduğum gibi gene tam tamına 23-24 sene aradan sonra 1991’de faaliyetleri askıya alan Pioner örgütü (Çocuk Komünist Örgütü) ile Komsomol’un (Komünist Gençlik Birliği) yeniden hayata geçirilişinin ilan edildiği toplantı ve gösterilerde yerine alan kitlenin içerisinde olmak da nasip oldu bizlere…

Genel olarak Donbass’ta şunu gördüm ve izliyorum ki; burası tüm Rus dünyası, eski Sovyet kozmosu içinde en militan, en idealist ve en savaşımcı bölge istisnasız olarak. Dahası; nitelikli ve devrimci işçi sınıfı ile ve azımsanmayacak oranda komünist ve sosyalist ideallere gönül vermiş emekçi kitleleri ile de bu anlamda söz konusu coğrafyanın adeta gözü kulağı ve en büyük umut kaynağı durumunda Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleri.