'Türkiye Doğu Akdeniz'de yalnızlaştı'

DW'ye konuşan Almanya Bilim ve Politika Vakfı'nın (SWP) Türkiye ve Kıbrıs uzmanı Günter Seufert, Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikalarıyla yalnızlaştığını ve bunu kırmak için askeri tehditlere başvurduğunu belirtti. Seufert, Avrupa Birliği yaptırımlarına ilişkin 'Türkiye için bunun çok bir önemi yok gibi' yorumunda bulundu.

Almanya Bilim ve Politika Vakfı'nın (SWP) Türkiye ve Kıbrıs uzmanı Günter Seufert, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yalnızlaştığını ve bunu kırmak için askeri tehdit ve uluslararası hukuka aykırı faaliyetler gibi yöntemlere başvurduğunu belirtti.

DW muhabiri Panagiotis Kouparanis'e konuşan Seufert, Avrupa Birliği'nin (AB) yaptırım kararının Türkiye açısından belirleyici olmayacağını sözlerine ekledi.

'TÜRKİYE YALNIZLAŞMAYI KÖRÜKLEDİ'

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetlerini uluslararası hukuk açısından değerlendiren Seufert, "Şu an Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, İsrail, Mısır ve belli ölçüde Lübnan, UNCLOS (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) temelinde imzaladıkları karşılıklı anlaşmalarla, münhasır ekonomik bölgelerinin sınırlarını çizdiler. Türkiye ise Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde yer almadığı için, diğer Akdeniz ülkeleri arasında yapılan bu ikili anlaşmaların geçerliliğini sorguluyor. Ankara böylece Doğu Akdeniz’de kullanım haklarının barışçıl bir yolla bölüşülmesinin de altını oymuş oluyor" dedi.

'TÜRKİYE'NİN KONUMUNDA BİR DEĞİŞİKLİK YOK'

Türkiye'nin bölge politikasında öngörüsüz olup olmadığına ilişkin soruya Seufert, "Aslında Türkiye’nin pozisyonunda değişen bir durum yok. Ankara, Kıbrıs’taki Türklerin de Rumlar gibi adanın bir parçası olduğunu belirterek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs sularındaki doğalgazı Kıbrıslı Türklerle paylaşması gerektiğini savunuyor. Türkiye’ye göre Kıbrıslı Türkler, en başından itibaren, yani sondaj bölgesinde yapılan ilk araştırmalarda, sıvılaştırma tesislerinin inşasında ve daha sonra satış aşamasında vs. sürece dahil edilmeli. Ankara’nın bu tavrı yeni değil" dedi.

Türkiye açısından değişen tek olgunun yalnızlaşma ve müttefiğinin kalmaması olduğunu belirten Seufert, savunduğu pozisyon gereği askeri tehditleri artırdığının altını çizdi.

'AB YAPTIRIMLARI TÜRKİYE İÇİN BELİRLEYİCİ DEĞİL'

Seufert, AB'nin Türkiye'ye yaptırımlarına ilişkin şunları kaydetti: "Türkiye için bunun çok da önemi yok gibi. (Erdoğan) Türkiye’ye yönelik asıl tehlikenin Batı devletlerinden geldiğini ifade etmişti. Yani Türkiye bugün kendini Rusya’dan çok ABD tarafından tehdit altında hissediyor. Bu da Avrupa Birliği "yaptırımcıkları”nın ve bunun beraberinde getirdiği Ankara’ya karşı artan siyasi mesafenin Türkiye açısından çok da dikkate alınacak bir tarafı yok".

'KIBRIS'TA HER İKİ YÖNETİM DE MEŞRUİYET ARAYIŞINDA'

Seufert, Türkiye'nin askeri tehditlerine karşın Kıbrıs'ta Türk ve Rum yönetiminin müzakere arayışında olduğunun hatırlatılması üzerine, "Kıbrıs sorununun öncelikli olarak Türkiye’nin güvenlik çıkarları açısından değerlendirildiği, Ankara'nın AKP iktidarı öncesi resmi tavrına denk düşüyor. Kıbrıs’ta her iki halkın liderinin yeniden müzakerelerden söz etmeye başlaması ise bambaşka bir konu. Her iki isim, uluslararası meşruiyete sahip olmak ya da sahip oldukları meşruiyeti korumak için çaba sarf ediyor. Bu da ancak, dışarıya karşı en azından sanki Kıbrıs sorununa çözüm arıyormuş gibi davranarak mümkün olabilir. İki isimden birinin bile bu konuda ciddi olduğundan şüphelerim var. Kıbrıslı Rumlar, 2004 yılında dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından geliştirilen planı reddederek bir fırsatı heba ettiler. Kıbrıslı Türkler ise, daha sonraki yıllarda ortaya çıkan uzlaşma fırsatlarını değerlendirmediler" diye konuştu.