Tarih ve tekerrür: ABD kan dökmek için kolları sıvadı, Erdoğan 'hazırım' dedi

ABD'nin Suriye'ye dönük saldırısıyla birlikte başta Tayyip Erdoğan olmak üzere bir süredir AKP'lilerin tutturduğu "Batı karşıtı" söylemin de tamamen kof olduğu ortaya çıktı. ABD, Suriye'ye askeri seçeneği dile getirir getirmez, Erdoğan "üzerimize düşen görevi yapmaya hazırız" dedi ve tarih tekerrür etti.

Haber Merkezi

ABD'nin Suriye'ye doğrudan askeri müdahalede bulunacağının konuşulmaya başlandığı dakikalarda Tayyip Erdoğan, "müdahalede üzerimize düşeni yapmaya hazırız" diyerek AKP'nin bir süredir bilinçli şekilde yükselttiği ABD/Batı karşıtı söylemin içi boş bir propaganda malzemesi dışında bir anlamı olmadığını ispat etmiş oldu.

Daha bir kaç gün önce haçlı ittifakından ve "hilal ile haçlı kavgası"ndan bahseden Erdoğan'ın ABD'ye ve Avrupalı emperyalistlere Suriye'ye saldırı konusunda tam destek ve Türkiye adına açık çek vermesi, Erdoğan'ın ve AKP'nin tarihini hatırlattı.

İşte o tarihten kimi satırbaşları…

ERDOĞAN - 2003: CONİLERE DUACIYIZ

ABD'nin Irak'ı (yeniden) işgali 20 Mart 2003'te başladı. Bundan 20 gün önce 1 Mart'ta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yurtdışına gönderilmesi yani Türkiye'nin işgale ortak olması ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükümet'e yetki verilmesine ilişkin tezkere Meclis'te oylanmış ve yoğun bir kamuoyu baskısı sonucu reddedilmişti. Erdoğan'ın tüm tehditleri ve boyalı basının tüm propagandasına rağmen.

ABD ile tezkere üzerinden yaşanan krizi çözmek üzere ipleri eline alan ve siyasi yasağını Deniz Baykal yardımıyla aşarak Meclis'e girip başbakan olan Erdoğan çalışmalarına hemen başladı. 31 Mart 2003'te ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal'da Recep Tayyip Erdoğan imzalı bir makale yayımlandı.

Makalenin başlığı şöyleydi: "Ülkem sizin sadık müttefikiniz ve dostunuzdur"

Erdoğan'ın makalesi aynen şu cümlelerle bitiyordu:

Türkiye stratejik ortağı ve yarım yüzyıldan uzun süredir müttefiki olarak bölgede barış ve kalıcı istikrar için ABD'nin yanında çalışacaktır. ABD ile yakın iş birliğimizi sürdürmek konusunda kararlıyız. Ayrıca cesur genç adam ve kadınların olabilecek en az kayıpla evlerine dönmelerini ve Irak'taki ıstırabın en kısa sürede bitmesini umuyor ve bunun için dua ediyoruz.

Bu makaleden kısa süre sonra, 2004 yılında da Tayyip Erdoğan, American Jewish Congress (Amerikan Yahudi Kongresi) tarafından "Cesaret Ödülü"ne layık görüldü.


 

GÜL - 2006: ABD ÇOCUKLARINI BARIŞ İÇİN FEDA ETTİ

2006 yılında Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de benzer şekilde ABD'yi yere göğe sığdıramıyordu:

Dünya barışı için, barışı korumak, barışı yapmak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir. İkinci ülke kim? Türkiye. Böyle köklü gelen bir şey var. İşbirliğimiz gayet sağlam.

2011'DE LİBYA'YA NATO MÜDAHALESİNE DESTEK

28 Şubat 2011'de Almanya gezisi sırasında Erdoğan "ΝΑΤΟ'nun ne işi var Libya'da?" diyordu. Konuşması tam olarak şöyleydi:

Bize soruyorlar, çok enteresan... NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şey gündeme gelebilir. Bunun dışında nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız. Böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.

Libya'ya müdahale ciddiye bindiğinde henüz bu sözlerinin üzerinden bir ay geçmemişken 20 Mart 2011'de "NATO Libya'ya girmelidir!" diyen yine Erdoğan'dı. Mekke'deki Ümmü'l-Kurra Üniversitesi'nde konuşan Tayyip Erdoğan şöyle demekteydi:

NATO, Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yer altı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil. Libyalı kardeşlerimiz, güçlü, istikrarlı, huzurlu bir geleceği inşa etmek için her türlü imkana sahipler. Libya halkına bu fırsat tanınmalı, operasyon işgale dönüşmeden, Libyalıların kendi kararlarını vermeleri için fırsat tesis edilmelidir.

HİLAL İLE HAÇ KAVGASI DİYENLER HAÇLI ORDUSUNA YAZILDI

Referandum sürecinde AKP'nin hızlıca yükselttiği demagojik Batı karşıtı söylemin önemli sloganlarından biri referandumun "hilal" yani İslam ile "haçlılar" yani "Hristiyan Batı" arasındaki mücadelenin sembollerinden biri olduğu yönündeydi.

Hollanda ile çıkarılan zoraki krizin ardından "Haçlı - Hilal kavgası başlattılar" diyen Erdoğan, kendilerine karşı kurulmuş "Haçlı İttifakı"na karşı destekçilerini referandumda "evet" diyerek mücadele etmeye çağırmıştı.

Emperyalizmin bölgeye doğrudan askeri müdahale için vites yükselttiği bu dönemde "hilal - haçlı kavgası" diyerek siyasi rant sağlamaya çalışan siyasal islamcıların kan dökmeye hazırlanan "Haçlı Ordusu"na gönüllü yazıldığını bir kez daha görüyoruz.

Zaten Nisan 2011'de de Haçlı Seferleri'nin o kadar da kötü olmadığını dillendiren ve bu görüşünü değişik platformlarda tekrarlayan da Erdoğan'dan başkası değildi:

Haçlı seferlerinin bir Müslüman-Hristiyan çatışması olduğu tezi de ilerleyen yıllarda ciddi şekilde inanıyorum ki sorgulanacaktır. Çünkü Haçlılar, yolları üzerindeki Hristiyan Rumlarla, Ermenilerle de savaşmıştır. Gün gelmiş, Müslümanlarla ittifaklar kurulmuştur, gün gelmiş, Yahudilerle Müslümanların, Yahudilerle Hristiyanların ittifaklarına şahit olunmuştur. Savaşların, çatışmaların ötesinde, iki tarafın arasında çok yoğun bir kültürel, bilimsel, sanatsal alışveriş yaşanmış; tıp ve mühendislik başta olmak üzere Batılılar Doğu'dan çok önemli bilgi ve tecrübeler edinmişlerdir. İşte sadece bu örnek bile, tarihin göründüğü gibi ya da bize gösterildiği, bize aktarıldığı gibi olmadığının, başka zaviyelerden bakıldığında farklı anlamlar taşıyabildiğinin çok önemli bir delilidir.