Referandumun ardından: Kolombiya halkı savaş mı istiyor?

Referandum Kolombiyalı seçmenleri tam ortadan ikiye bölmüş gibi görünse de, aslında benzer süreçlerin “savaş ve barış” ikilemine sığdırılamayacağına işaret ediyor. Hayır cephesinin 60.000 civarında fazla oy almış olmasını “halk savaşa devam dedi” şeklinde okumak, sürecin dengelenmesi için elde ettiği fırsatı gözden kaçırmak anlamına gelecektir.

Can Önen

Kolombiya hükümetiyle Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasındaki barış sürecinde önemli bir dönüm noktası olarak görülen dünkü referandum, estirilen havanın aksine “hayır” cephesinin zaferiyle sonuçlandı. Katılım oranıysa Kolombiya seçimlerinde genellikle gözlemlenen %40 bandının dahi altında kaldı.

Sonuçların “halk savaş istiyor” şeklinde okunduğu göze çarpıyor. Mesele savaş ve barış ikilemine indirgendiğinde bu tür sonuçlara varmak kaçınılmaz. Ancak bu önermenin mantıksızlığı bir yana, bu tür değerlendirmeler asıl dikkat etmemiz gerekeni gözden kaçırmaya yarıyor.

REFERANDUMUN GALİBİ VAR MI?

Kolombiya’da egemen sınıf son dört yıldır oldukça riskli bir süreç yürütüyor. Son birkaç ayda yaşanan gelişmeler sürecin tamamlanma evresine girdiğini ve asıl kritik adımların atılmaya başlandığını gösteriyordu. Barış müzakereleriyle burjuvazinin denediği şey, devrimci bir yoksul köylü isyan hareketini düzene bağlamaktı. Böylesine riskli bir adım atılırken en kritik evrede referanduma gidilmesi elbette şaşırtıcı değil. Ancak bu örnekte referandumu “halka gitmek” olarak değil, bir tür kamuoyu yoklaması olarak görmek gerekir. Bu yoklamanın sonucunda burjuvazinin FARC ile “kirli savaş” döneminde şekillenen siyasi bölmelerinin süreci dengelemek adına, geçen döneme kıyasla sürece daha fazla dahil edilmesi gerektiği ortaya çıktı. “Hayırcıların zaferi” olarak kodlanan şey aslında budur.

İlk olarak hayır cephesinin zaferinin, 13 milyon seçmenin 60.000 kadar fazlasının desteğini almış olmasından kaynaklanmadığını belirtmek gerek. Oranlar birbirine oldukça yakın ve tersinden evet cephesinin arayı az bir farkla açması moral üstünlük dışında hükümete barış anlaşmasını yürürlüğe koyması için gereken meşruiyeti sağlayamayacaktı. Ancak seçimlerden önce kamuoyu yoklamaları hep bir ağızdan %70’e yakın bir evet seçmenine işaret ediyordu. Bu tür anketlerin daha ziyade kamuoyu algısını manipüle etmek için araçsallaştırıldığı başka örneklerden de biliniyor.

SANTOS BÜYÜK TOPRAK SAHİBİ KAPİTALİSTLERİN 'SESİNE KULAK VERECEK'

Peki referandum sonuçları, salt nicel değerlendirme bir kenara konursa, seçmenlerin barış anlaşmasının onaylanması konusunda ikiye bölündüğüne işaret ederken niçin “hayır” cephesinin üstünlüğüne işaret ediyor? Bu sorunun yanıtı için sürecin muhatabı olan siyasi tarafların açıklamalarına göz atmak yeterli. Barış müzakereleri ve anlaşmanın içeriğinin şekillendiği süreç boyunca “hayırcılar” diye kodlanan tarafın başını eski Kolombiya devlet başkanı Alvaro Uribe çekiyordu. FARC ile yarım asırdan fazladır süren savaşın sona erdirilmesinin ülkeyi yatırımcılar açısından çok daha cazip hale getireceğini düşünen ve kentli büyük sermayedarların temsilcisi imajı verdiği düşünülen başkan Santos’un aksine Uribe FARC’dan adeta öcü gibi korkan büyük toprak sahibi tarım kapitalistlerinin temsilcisi olarak görülüyor. Uribe’nin başını çektiği kamp, aslında barış anlaşmasına karşı değil. Onlar anlaşmanın mevcut haliyle FARC’a çok fazla taviz vermek anlamına geldiğini düşünüyor ve buna itiraz ediyorlar. Uribe ve partisinden senatörlerin yaptıkları açıklamalarda daha çok anlaşmanın silah bırakan FARC savaşçılarına sağladığı hukuki zırha dönük hoşnutsuzlukları öne çıksa da, temsil ettikleri sermaye kesimlerinin anlaşmada öngörülen Kapsamlı Tarım Reformu’ndan da pek memnun oldukları söylenemez. Ayrıca Santos’un referandumun ardından yaptığı “bundan sonra hayır diyenlerin de sesini duyacağım” açıklamasıyla yine bu kesime kulak kabarttığını anlayabiliriz.

FARC’I ZOR GÜNLER BEKLİYOR

Özellikle AB ve ABD basınında referandum sonuçlarının belli olmasının ardından hararetli bir şekilde “FARC’ın estirdiği terörden zarar gören kesimlerin anlaşmanın fazla taviz içeriyor olmasından duydukları rahatsızlık” tartışılmaya başlandı. Bu bile şu sıralarda Küba’nın başkenti Havana’da yeniden başlatılan görüşmelerde FARC’ın köşeye sıkıştırılmaya çalışılacağının bir işareti sayılmalı. “Savaş ve barış” ikilemine fazlasıyla fit olan, referanduma sayılı günler kala, sanki ülkede yüzbinlerce insanın öldüğü savaşın kirli yüzünü kendisi temsil ediyormuşçasına ve ABD destekli paramiliter güçlerin savaş suçları hiç yaşanmamış gibi kamuoyuna dönük “af dileme” seansları düzenlemeye başlayan FARC’ı oldukça zor günlerin beklediği öngörülebilir.