Nükleer silahlar ve daha fazlası: Trump'ın Rusya kararı

ABD Başkanı Trump, Rusya ile Orta Menzilli Nükleer Güçler Antlaşması'nın yürürlükten kalkacağının işaretini verdi. Böylesi bir girişimin çok yönlü bir etkiye sahip olacağı anlaşılıyor.

Doğa Can Oruçoğlu

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalarla, Rusya ile Orta Menzilli Nükleer Güçler (INF) Antlaşması'nın yürürlükten kalkacağının sinyalini verdi.

Trump'ın ve Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı Bolton'un hazırladığı bu girişimin çok yönlü bir etkiye sahip olacağı anlaşılıyor. ABD Başkanı'nın yeni sürprizi, Kongre seçimlerinden, NATO içerisindeki bütçe çelişkilerine kadar pek çok konuyu ilgilendiriyor. 

SIRADA STRATEJİK SİLAHLAR VAR

Sovyetler Birliği ile ABD arasında 8 Aralık 1987 yılında imzalanan INF Antlaşması, iki süper güç arasında nükleer silahların sınırlandırılmasına ilişkin bir dizi anlaşmadan biriydi. İki ülke arasında imzalanan anlaşma, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle birlikte Ukrayna, Kazakistan, Belarus, Türkmenistan ve Özbekistan'ın da dahil olduğu çok taraflı bir anlaşmaya dönüştü.

Taktik nükleer silahların sınırlandırılması hedefiyle imzalanan iki anlaşmadan biri olan INF'yle ilgili tartışma, ABD ve Rusya arasında, 8 Nisan 2010'da imzalanarak 2011 yılında yürürlüğe giren New START anlaşmasının da yenilenmeyeceğinin işareti olarak yorumlandı.

Yeni Stratejik Silahların Sınırlandırılması Antlaşması (New START), stratejik  -yani tahribat kapasitesi yüksek ve uzun menzilli-  nükleer silahları sınırlandırdığı için, bir nükleer felakete karşı daha önemli bir korunma mekanizması olarak görülüyor. Bunun sonlandırılmasının nükleer yıkım tehdidini yeniden 70'lerdeki düzeyine çıkarmasından endişe ediliyor.

INF'İN RUSYA İÇİN ANLAMI

Trump'ın, İran ile imzalanan çok taraflı antlaşmadan çekilmesinin ardından, Rusya ile antlaşmaya da son vermesi tepkilere yol açtı. Ancak INF'in, İran ile nükleer anlaşmadan farklı bir tarafı var; INF iki nükleer güç arasındaki bir anlaşmayken, Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA) AB ve ABD ile henüz nükleer güç olmayan İran arasında imzalanmıştı.

JCPOA'ya göre, İran nükleer silah geliştirme çabalarından vazgeçecek, bunun karşılığında İran ekonomisini boğan yaptırımlar kaldırılacaktı. ABD'nin İran ile anlaşmadan çekilmesi, İran üzerindeki ekonomik basıncın, ülkenin ekonomisinin çok kırılgan olduğu bir anda, arttırılması anlamına geldi.

INF'in sonlandırılmasının ise ABD, Avrupa ülkeleri ve Rusya'nın askeri harcamalarını arttırılması dışında ciddi bir ekonomik sonucu olmayacak. ABD'nin Romanya'da kurduğu, Rusya'ya dönük sözde nükleer füze kalkanı düşünüldüğünde, bu adımın ciddi askeri sonuçlara yol açıp açmayacağı henüz belli değil. 

Kremlin’in, INF'e Trump tarafından son verilmesini diplomatik açıdan rahatlatıcı bir gelişme olarak görebileceği yorumları da var. Çünkü bu anlaşmanın son bulması, anlaşmaya taraf olmayan ancak ABD ve NATO üslerine ev sahipliği yapan ülkelerden gelen tehdide, Rusya'nın rahatça yanıt verebilmesinin de önünü açıyor. Aynı zamanda Rusya’nın anlaşmaya son veren taraf olmayarak "adil güç" görüntüsünü sürdürme imkanı verebilir böyle bir durum.

NATO'YA AYAR MI?

Trump, geçtiğimiz aylarda Brüksel'de gerçekleşen NATO zirvesinde, özellikle Almanya'yı hedef alarak, savunma harcamaları konusunda Avrupa ülkelerini uyarmıştı. ABD'nin Avrupa'daki NATO üyesi ülkeleri koruduğunu, buna karşılık gümrük yaptırımlarına maruz kaldığını belirten Trump, Almanya'nın enerji konusunda Rusya'ya bağımlı hale geldiğini söylemişti.

ABD'nin Rusya ile INF anlaşmasından çekilmesi, Avrupa'daki savaş teyakkuzunu arttırarak, Almanya üzerinde yeni bir basınç yaratılması anlamına gelecek gibi duruyor. 

INF'in son bulması, Trump'ın Avrupa ülkelerini uymamakla suçladığı, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 2'si düzeyinde savunma harcaması yönündeki NATO hedefi için yeni bir zorlama anlamına gelebilir. Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını arttırması ise, ABD'nin dünya lideri olduğu savaş endüstrisinin yeni satışlar gerçekleştirmesi, ülkenin cari dengesini sağlaması, aynı zamanda Avrupa'nın başlıca finansörü Almanya'nın mali açıdan sıkıştırılması sonucunu doğurabilir.

ANGLO-SAKSON KISKACI

Trump'ın açıklamalarına tepki gösteren ilk Avrupa ülkesi, tahmin edildiği gibi, Almanya oldu. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Beyaz Saray'ı eleştirerek, INF Antlaşması'nın Avrupa'nın güvenliği için önemli dayanaklardan biri olduğunu belirtti. Maas, Birleşik Devletler'i “olası sonuçları yeniden değerlendirmeye" çağırdı.

Öte yandan, Birleşik Krallık Donanması'na bağlı uçak gemisi HMS Elizabeth'in ABD ziyareti nedeniyle New York'ta bulunan İngiltere Savunma Bakanı Gavin Williamson, Trump'ın pozisyonuna tam desteğini açıkladı. Williamson, "Bizim yakın ve uzun erimli müttefikimiz elbette Birleşik Devletler'dir" diyerek, Rusya'yı antlaşmayla dalga geçmekle suçladı. Moskova'yı kendine "çeki düzen vermeye" çağıran Williamson, "Elbette bu antlaşmanın devam etmesini istiyoruz ancak bu iki tarafın antlaşmaya uymasını gerektiriyor ve şu anda taraflardan biri bunu yok sayıyor" diye konuştu. İngiltere'de yaşayan eski Rus ajan Skripal'in Rus istihbaratı tarafından zehirlendiği iddiasıyla, İngiliz hükümetinin yükselttiği Rusya karşıtı diplomatik saldırganlık, Trump'ın antlaşmadan çekilme adımıyla birlikte şiddetleneceğe benziyor. 

ABD'de medyanın, Trump'ın hamlesini, "Rusya ve ABD arasındaki son silahlanma antlaşmaları ölebilir" başlığıyla görmesi ise son derece yerinde. Zira Skripal davasıyla başlayan süreçte, Rusya ile diplomatik köprülerin bir bir atıldığı ve Avrupa'nın da Anglo Sakson ittifakı tarafından bu pozisyona zorlandığı görülüyor. Yunanistan'ın Rus diplomatları sınır dışı etmesi, Fener'deki Patrikhane'nin Ukrayna Ortodoks Kilisesi'nin Rus Kilisesi'nden ayrılmasını onaylaması gibi gelişmeler de bu bağlamda değerlendirilebilir.

TRUMP İÇERİDE ELİNİ GÜÇLENDİRDİ

Rusya ile antlaşmadan çekilmenin gündeme gelmesi, ara dönem seçimlerinde Kongre'deki ağırlığını korumak zorunda olan Trump açısından bir zafer. 

ABD'de Demokratların Trump’ın "azil sürecini" başlatmak için, Özel Yetkili Savcı Mueller'in "2016 seçimlerine Rus müdahalesi" dosyasında somut adım atmak için, Trump'ın ise Yüksek Mahkeme'yi ele geçirmek için beklediği tarih 6 Kasım. 

Trump karşıtı kampın seçime giden süreçte, Trump'ın milliyetçi destekçilerini ayrıştırmak ve Cumhuriyetçi Parti'nin içine oynamak için başvurduğu en sağlam argüman ise ABD Başkanının Rusya'nın desteğiyle Oval Ofis'e yerleştiği ve bu nedenle Putin'in kuklasına dönüştüğü yönünde. 

Şimdi, Trump'ın, "otoriter liderlerle yakın ilişkide" ve "Kremlin karşısında güçsüz" olduğu yönündeki argüman çökmüş gözüküyor. Aynı zamanda, Pentagon ve istihbarat servislerinde etkili bir çevrenin savunduğu güvenlik doktirinine yeşil ışık yakılarak, devlet aygıtı içerisindeki çelişkiler yumuşatılıyor.

ÇİN FAKTÖRÜ

Diğer yandan, Trump'ın Rusya ile antlaşmadan çekilme isteğinin, Çin ile askeri rekabetten kaynaklandığı değerlendirmesi yapıldı.

ABD basınında bir süredir Çin'in askeri harcamalarına ve geliştirdiği yeni teknolojilere işaret eden haberler yayınlanıyordu.

Çin'in nükleer başlık taşıyan denizaltı üretimini arttırdığı, HQ-19 adında karadan havaya savunma sistemi kurduğu ve 2 bin km menzilli füze savunma sistemleri HQ-26 ve HQ-29'u geliştirdiği basına yansımıştı.

ABD'nin bir süredir izlediği Güney Çin Denizi siyasetine bakılacak olursa, Çin ile askeri rekabetini de değerlendirerek, INF antlaşmasının getirdiği kısıtlamalardan kurtulmak istemesi akla yatkın bir değerlendirme.

ABD'nin küresel güvenlik mekanizmasının aklından nelerin geçtiğini, antlaşmanın son bulduğu takdirde, takiben yaşanacak gelişmeler gösterecek.