NATO'nun tek sorunu bütçe krizi değil

İki gün sürecek NATO zirvesi, bugün Brüksel'de başladı. Zirvede, ABD Başkanı Trump ve Avrupalı liderler arasında sert bütçe tartışmaları yaşanması beklenirken, NATO'daki krizin tek başına bütçeye ilişkin bazı anlaşmazlıklardan kaynaklanmadığı görülüyor.

Doğa Can Oruçoğlu

İki gün sürecek NATO zirvesi bugün Brüksel'de başladı. Zirveden haftalar önce raftan indirilen bütçe tartışmasının iki güne damgasını vurması bekleniyor.

ABD Başkanı Donald Trump, göreve gelişinden bugüne geçen 18 ay boyunca, NATO'nun bütçesine ilişkin olarak Avrupalı liderlere diplomatik teamüllerin sınırlarını zorlayan eleştiriler yöneltti.

Ancak bu defa, Trump'ın ve ABD Savunma Bakanı Jim Mattis'in zirve öncesinde bütçe tartışmasını gündeme taşımaya dönük yoğun girişimlerde bulunması ve NATO zirvesinin hemen ardından, 16 Temmuz'da, Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşecek olması tartışmayı her zamankinden daha ciddi bir boyuta taşımış gözüküyor.

TRUMP'IN HEDEFİNDE ALMANYA VAR

NATO zirvelerinde alınan kararlara göre, üye ülkeler, savunma harcamalarını Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarının (GSYH) yüzde 2'si düzeyine çıkarma hedefiyla hareket etmek zorundalar. 

Ancak, Avrupa'nın merkez ülkesi Almanya'da dahi savunma harcamaları GSYH'nin yaklaşık yüzde 1,2'sini oluşturuyor. Üstelik geçtiğimiz günlerde, Trump'ın yönelttiği tehditlere rağmen, Almanya Başbakanı Angela Merkel, hükümetinin önümüzdeki beş yıl içinde bu oranı sadece yüzde 1,5'e çıkarma projeksiyonu olduğunu duyurdu. 

Dünya basınında restleşme şeklinde okunan bu adımlar, Trump'ın zirvede özellikle Merkel'i hedef alacağının işareti olarak yorumlanıyor.

Geçtiğimiz ay ABD Başkanı Trump, Merkel'e bir mektup yollayarak, "Almanya'nın hedefin altında savunma harcaması yapmaya devam etmesi ittifakımızın güvenliğini gözardı ediyor ve diğer müttefiklere harcamalarını anlaşmanın getirdiği yükümlülükler uyarınca planlamama meşruluğu sağlıyor, çünkü diğerleri sizi örnek olarak görüyor" demişti.

NATO BÜTÇESİNİ TİCARET SAVAŞINA BAĞLADI

Almanya'yla ticaret savaşını da gündeme getiren Trump, geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından bütçe tartışmalarına ilişkin yaklaşımını şu şekilde özetlemişti:

"ABD, NATO için herhangi başka bir ülkeden çok daha fazla harcama yapıyor. Bu adil olmadığı gibi, kabul edilebilir de değil. Bu ülkeler ben göreve geldiğimden beri katkılarını arttırıyorlar ancak çok daha fazlasını yapmaları gerekiyor. Almanya yüzde 1'de, ABD ise yüzde 4'te ve NATO, ABD'ye olduğundan daha çok Avrupa'ya yarıyor. Bazı kalemlerde, ABD, NATO harcamasını yüzde 90 oranında ödüyor, bu sırada bazı ülkeler ise yüzde 2 hedefinin yakınında bile değil. Bütün bunlara ek olarak, AB'nin ABD'yle ticaretinde 151 milyon dolar ticaret fazlası ve ABD ürünlerine getirdiği büyük gümrük vergileri var. OLMAZ!"

ALMANYA'DA BU DEFA BÜTÇE ANLAŞMAZLIĞI

Almanya ve ABD arasındaki bütçe gerilimi, Alman hükümetinin içerisinde yeni bir tartışma başlattı. Sığınmacılara ilişkin tartışmayı yeni kapayan Alman hükümetinde, bu kez NATO bütçesine ilişkin bir anlaşmazlık yaşanıyor.

Almanya'daki koalisyon hükümetinin küçük ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD), savunma harcamalarında artışa gidilmesi gerektiğini ancak ABD'nin ısrarla vurguladığı yüzde 2'lik hedefi "gerçek dışı ve yanlış" bulduğunu ifade ediyor. 

Almanya'nın sosyal demokrat Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, yüzde 2'lik hedefi "delice bir fikir" olarak adlandırırken, Eski Avrupa Parlamentosu Başkanı ve SPD'nin Başbakan Adayı Martin Schulz ise, "Askerlerimizin, güvenilir bir müttefik olarak işlerini iyi yapabilmeleri için, sorumlu bir şekilde teçhizatlandırılması gerektiğine şüphe yok ancak Alman dış politikasının birincil görevi Avrupa'nın ortasında yüksek derecede silahlanmış bir ordu yaratmak olmamalı" açıklamasında bulundu.

Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyesi Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, SPD'nin "tam anlamıyla berbat seçim kampanyasının" askerlerin ve müttefiklerin güvenini zedelediği yorumunu yaptı. Leyen, Avrupalı komşularının Almanya'dan sözlerini tutmasını beklediklerini vurguladı.

CDU ve SPD arasında savunma harcamalarına ilişkin görüşmelerin kapalı kapılar arkasında da sürdüğü ifade ediliyor.

ALMANYA'YI SIKIŞTIRAN FAKTÖRLER

Almanya açısından askeri harcamalarını yaklaşık iki katına çıkarması çok anlamsız gözükse de, Trump'ın tehditlerinin Almanya'nın göz ardı edemeyeceği ciddi boyutları var.

Almanya'nın Avrupa'daki en büyük rakipleri olan İngiltere ve Fransa, NATO hedefinin etrafında bir oranı yakalamış durumdalar. İngiltere GSYH'sinin yüzde 2,1'ini savunma harcamalarına ayırırken, Fransa için bu oran yüzde 1,7'yle hedefe son derece yakın bir düzeyde.

Trump'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a AB'den çıktığı takdirde ikili ticaret anlaşmaları imzalamaya hazır olduğunu söylediği biliniyor. İngiltere ise halihazırda Brexit sürecinde. 

Dolayısıyla, NATO'daki bütçe tartışması dahi, zengin ülkeler arasında sayılan ancak bütçe hedefine ulaşma niyeti göstermeyen Almanya'yı yalnızlaştıracak şekilde kurgulanmış gözüküyor.

Almanya'nın Avrupa'nın ekonomik merkezi olmakla birlikte siyasi inisiyatif erozyonu yaşadığı, AB'nin Akdeniz kuşağına bakıldığında da görülebiliyor. Trump'ın, Avrupa'nın Rusya sınırındaki ABD askeri varlığını azaltması, Rusya'ya dönük savaş tehdidini geri çekmesi, Rus düşmanlığının yanı sıra Rusya sempatizanlarının da güçlü olduğu sınır ülkelerinde de Almanya'nın işine gelmeyecek yeni arayışların ortaya çıkacağı bir ortam yaratabilir.

ÇATIRDAYAN SADECE NATO DEĞİL

On yıllar boyunca dünya düzeninin kurumsal çerçevesini oluşturmuş NAFTA, AB, Dünya Ticaret Örgütü gibi birlikleri açıkça "kötü" bulduğunu ifade eden Trump'ın, son G7 zirvesindeki performansı, NATO'nun Rusya'ya karşı sağladığı dengeden faydalanan AB başkentlerinde endişeye yol açtı.

Savunma sanayisinde dünya pazarını büyük ölçüde domine eden ABD açısından, NATO ülkelerinin savunma harcamalarını arttırması, ABD'nin savaş endüstrisinin ihtiyaç duyduğu talebi ve kaynağı yaratmak açısından da anlamlı. 

Ancak, savunma sanayisinin tank üretimi gibi çok daha spesifik alanlarında iddia sahibi Almanya'nın, Avrupa'nın finansal açıdan en istikrarlı ve güçlü ülkesi olarak, bunun ötesinde bir silahlanma yarışına girmesinin anlamı yok.

Görüldüğü gibi AB'nin merkezinde duran ülkeyle ABD arasında, gümrük rejimleri konusunda olduğu gibi askeri ittifak konusunda da çatışan çıkarlar var. Benzeri çelişkilerin, Fransa-İngiltere, Fransa-Almanya ve Almanya-İngiltere arasında da olduğu ve son dönemde bunların giderek derinleştiği göz önüne alınacak olursa, Rus tehdidinin tek başına Avrupa ülkelerini bütçe hedefine uymaya teşvik edemeyeceği anlaşılıyor.

Öte yandan, içine kapanan ve Avrupa'yı kendi haline bırakan bir ABD, bir noktadan sonra AB içerisindeki uyumsuzluğun belirleyicilik kazanmasına ve Avrupa'nın enerji kaynağı Rusya'nın bu uyumsuzluğun yaratacağı olanakları değerlendirebilmesine olanak sağlıyor. NATO üyesi ülkelerde savunma harcamalarının GSYH'lerine oranı 1980'den bu yana kesin bir azalış gösterirken, Rusya'nın son yıllarda bu oranı arttırması da ayrıca dikkat çekiyor.*

SSCB'nin çözülüşü öncesindeki statükonun ve bu dönemde ortaya çıkan kurumların, en azından eskisi gibi sürdürülemeyeceği ortaya çıkmış durumda. 90'ların sonuna, 2000'lerin başına damgasını vuran küreselleşmeden yana esen rüzgarların ise tersine döndüğü açık. Çatırdayanın yalnızca NATO değil, bir bütün olarak dünya düzeni olduğu düşünülürse; dünya düzeni çatırdarken NATO'yu ayakta tutma gibi bir hassasiyeti hiçbir büyük devletin ilk sıraya yazmaması şaşırtıcı olmaz.

*Savunma harcamalarının GSYH'ye oranı: