Kırım’da ‘Tatar Baharı’ tutar mı?

Kırım’ın Rusya’ya katılma kararının birinci yıldönümünde, ABD ve Rusya arasındaki gerilim tırmanıyor. Gerilimden kendine bir “Bahar” çıkarma hevesindeki Tatar siyasetçilerin seslerinin Batı’da giderek daha fazla duyulması dikkat çekiyor.

Alper Birdal

“Sürgünden sonra anavatanlarına geri dönen Kırım Tatarları, Sovyet rejimine karşı verdikleri elli yıllık savaşın ardından kendilerini bir kez daha, Sovyet rejiminden bile kötü bir totalitarizmin egemenliği altında buldular. Şimdi bir kez daha anavatanlarını terk etmeye zorlanıyorlar.”

Bu sözler, Kırım Tatarlarını “temsil ettiği” iddia edilen fiili Meclis’in lideri Mustafa Cemilev’e ait. Cemilev bunları önce Ukrayna’da faşistler eliyle kurulan rejimin propagandasını yapan Euromaidan Press’e söyledi, ardından da New York’ta, Birleşmiş Milletler binasında düzenlediği basın toplantısında yineledi: “Mevcut rejim Sovyet rejiminin tüm özelliklerine sahip; mevcut rejim de onun gibi totaliter. Ancak Sovyetler Birliği zamanında en azından insanlar gözaltında kaybolmuyordu.”

‘ANAVATANA İHANET EDENLER’

Böylece sözde lider Cemilev, Soğuk Savaş döneminde Batı akademiyasının dilinden düşürmediği “totaliter rejim” ifadesini son dönemde en sık tekrarlayan siyasetçi unvanını almaya hak kazandı.

Tatarların İkinci Dünya Savaşı sırasında Kırım’dan sürgün edilmesi üzerinden yaratılan “tarihsel trajedi” havası ve kullanılan söylemin bütünü ise “Arap Baharı”nın, özellikle de Müslüman Kardeşler önderliğinin söylemlerini hatırlatıyor. Sürgünün tarihi, haklılığı ve haksızlığı konusundaki tartışmayı tarihçilere bırakmak gerek. Ancak böylesine tek taraflı ithamlar üzerinden Batı basınının pompaladığı mağduriyet edebiyatı karşısında, Nazilerle işbirliği yaptığı tarihsel olarak belgelenmiş Tatar mollalar ve onlara hizmet eden milislerin Sovyet topraklarında uzun süre “anavatana ihanet edenler” diye anıldığını da hatırlatmamak olmaz.

Bugün de benzer bir noktada olduğumuz söylenebilir. Zira tüm Tatarlar adına konuşma otoritesini nereden aldığı belirsiz Cemilev ve onun “Meclis”inin bir başka önde geleni Rıfat Çubarov gibiler kendi “Baharlarını” arıyorlar.

Belalarını arıyorlar demek de mümkün; Çubarov’un sözlerine kulak verelim:

“Kırım, askeri bir köprübaşı; NATO’nun güney kanadına karşı bir ileri karakol. Rusya sadece birliklerini artırmakla kalmayacak, Kırım’da Sovyetler zamanından kalma askeri altyapıyı da yenileyecek. Rus yetkililer Kırım’a nükleer silah yerleştirme fikrini reddetmiyor.”

NATO’NUN KOLTUĞUNUN ALTINDA

Kendinden menkul liderleri “Arap Baharı” diye adlandırılan süreçte çok gördük. Özellikle Suriye’ye yönelik saldırılar sırasında onlardan çok fazlası parlatıldı, bugün isimleri dahi hatırlanmıyor, ama parlatıldıkları sırada her birinin yakasına "halk kahramanı" nişanı takılıvermişti. Sahi şu eski imam Muaz el Hatip'e ne oldu, bilen var mı?

Yine “Arap Baharı” sürecinde, adeta bir NATO subayı gibi askeri stratejiler yapan İslamcı toramanlar, hemen her gün arzı endam ediyordu Amerikan gazetelerinde. Libya'nın "şanlı Baharı" bunun en tipik örneklerinden biriydi.

Şimdi Tatar “önderleri” aynı rolde görüyoruz. Mesele sadece yancı Çubarov’un NATO’ya yönelik uyarılarından ibaret de değil. Cemilev geçenlerde (17 Mart) NATO Genel Sekreter Yardımcısı Alexander Vershbow’un yanında beliriverdi örneğin. Vershbow, Twitter hesabından bu görüşmeyle ilgili, “Rusya tarafından evine dönmesi yasaklanmış olan Kırım Tatarlarının tarihsel lideri Cemilev’le görüştük. Kırım’da Tatarların ve başkalarının siyasi nedenlerle gözaltına alınması ve yargılanması, topraklara el konulması ve kayıplar kaygı verici” diye yazdı.

Mesajda özellikle altı çizilmesi gereken iki ifade var: “tarihsel lider” ve “Tatarlar ve diğerleri”...

YETMEZ AMA EVET

Bunun bir karşılığı olmalı değil mi? Faşist darbe eliyle, ABD ve AB desteğiyle atanan Ukrayna parlamentosunun bir üyesi olan Cemilev’den “tarihi lider” üretirseniz, duymak istediklerinizi söyleyecektir. Tıpkı Libya’daki, Suriye’deki benzerleri gibi. İşte duymak istedikleri: “Ukrayna’nın savunmasını ve Ukrayna’yı kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Batı devletleri Ukrayna’ya silah vermek istemediklerini söylüyor, bunu anlayamıyoruz.”

Batı devletleri değil, Avrupalılar demesi gerekirdi. Ama mesaj yerine ulaşmıştır.

ABD’nin Avrupa’daki güçlerinin komutanı Ben Hodges ise Cemilev’in çağrısına, “silah vermek yetmez” yanıtını veriyor özetle: “Silah vermek bir strateji değil. Onlara [Ukrayna] silah vererek Rusya’nın katlanması gereken maliyeti artırmamız için çok sağlam gerekçeleri var. Bunun geçerli bir argüman olduğunu düşünüyorum. Ama bunun geçerli bir argüman olduğunu söylemek, bunun izlenmesi gereken politika olduğu anlamına gelmez.” Yani ABD’li general “yetmez ama evet” diyor.

‘TATAR BAHARI’NA ABD DESTEĞİ VAR MI?

Temel soru bu. Avrupa Birliği açısından durum daha karışık, o cephede dertler daha fazla zira... ABD ise, Hodges’ın sözlerinden de anlaşılabileceği gibi, Kırım’da topa girmeye istekli görünüyor. Cemilev ve Çubarov gibiler de buraya bakarak, “bizi deliğe süpürmeyin, kullanın” diye ağlaşıyor

Kullanırlar mı, kullanabilirler mi, orası belirsiz. Geçen hafta Rus basınına Ukrayna’daki gelişmelerle ilgili gerekirse nükleer silahları devreye sokarız yollu mesajlar veren Putin kolay lokma değil.

Öte taraftan iç desteğin çok zayıf olduğu örneklerde baltayı taşa vurduklarını Suriye’de tecrübe ettiler.

Buna rağmen bir “PR kampanyası” sürüyor. Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararı almasının birinci yılında, ardı ardına “Kırım’da insan hakları ihlalleri”ne dair raporlar türedi örneğin. Atlantic Council ve Freedom House ve de Uluslararası Af Örgütü gibi teşkilatların ürettiği raporların odak noktasında yine Tatarlar var.

Rakamlarla oynanan oyun da bir klasik adeta. "Arap Baharı"nda aynısını ölü rakamları üzerinden yapıyorlardı; Kırım'da bizzat nüfus üzerinden... Kırım Tatarlarının kitlesel olarak göçtüğü iddiası sık sık Batı medyasında tekrarlanmaya başlandı örneğin. Kırım’daki Tatarların sayısı konusunda net bir bilgi yokken, bölgeyi terk eden “on binleri” kimin saydığı bilinmiyor.

ABD açısından problemin “esası”nı Newsweek’te yayımlanan Alina Polyakova özetlemiş: “Kırımlıların büyük bir kısmı Rus vatandaşı olarak geleceklerine ilişkin kayıtsız. Birçok başka halk gibi onlar da basitçe bir güvenlik duygusuna kavuşmak istiyor ki bu da Kremlin’in söz verdiği, ama henüz başaramadığı bir husus.”

Kırım halkının ezici bölümü kendisini Ukrayna’nın parçası olarak görmüyor. Meselenin özü bu... Yani bir kez daha sorun, bir "meşruiyet" sorunu.

Tatarlar, ABD’nin bu sorununa çözüm olabilir mi? Cemilev gibiler “olabiliriz, bizi Baharsız koymayın” diyor. Ama Kırım Tatarlarının önemli bir bölümü Kırım’ın Rusya’ya bağlanması kararını destekliyor. Bunlardan biri de Kırım Başbakan Yardımcısı Ruslan Balbek. “Kırım Tatarları Ukrayna’ya geri dönmeyi hayal etmiyor. Onlar Mustafa Cemilev ve Rıfat Çubarov’u da hatırlamıyor” diyor Balbek. Onlar, “Yalnızca hayatlarına devam etmek istiyorlar.”