Halep'te cihatçılar çekilirken: Ne oldu?

Halep’in doğusunda cihatçılar açısından birkaç haftadır süren hızlı çözülüş dün akşam itibariyle total bir çöküşe dönüştü. Türkiye’nin “satışı” ile ABD’nin sessizliği, Suriye-İran-Rusya üçlüsünün kararıyla birleşince, bu sonuç ortaya çıktı.

Erman Çete

Dün, Doğu Halep’teki cihatçılar son ve umutsuz bir karşı saldırıya başladılar. Karm el-Meysar ile Karm el-Katerci’deki bu taarruz, durumu cihatçıların lehine çevirmek bir yana, Halep kentinin tamamiyle ordunun eline geçmesinin önünü açtı.

Daha sonra, yeşil otobüslerin cihatçıların olduğu bölgelere geldiği ve varılan anlaşma doğrultusunda silahlıların çekilmeye başladığı haberleri geldi. Gerçekten de, 300 kadar cihatçı ve ailesinin Maysalun mahallesinden otobüslere bindiği haberleri doğrulanıyordu.

Bir haftadır basında yer alan “Türk-Rus müzakereleri”, “Militanlar orduyla teslim olma müzakereleri yapıyor” haberlerini de doğrulayan bir şekilde, Halep Kalesi’ne yakın Bab el-Hadid’de, El Farafra’da, Karm el-Cebel’de cihatçılar birer birer teslim olmaya başladı.

Halep’in 4 yıllık kabusunda sona yaklaşılırken, halkın şimdiden kutlamalara başlaması da, belki de gecenin en güzel haberiydi.

NELER OLDU?

Daha önce 2 kez ABD ve müttefiklerinin “ateşkes” tuzağına düşerek silahlı gruplara zaman kazandıran ve bu nedenle müttefikleri İran ile Suriye’nin de tepkisi çeken Rusya, bu sefer ateşkes taleplerine kulaklarını tıkamayı başardı.

Bunda, Obama yönetiminin hareketsiz kalması ve sonrasında Trump’ın başkan seçilmesinin büyük payı oldu. Hedef, yıl sonuna, hiç olmadı Trump başkanlığı devralana kadar Halep’i bitirmekti; bu askeri plan neredeyse harfi harfine uygulanıyor.

Ancak tüm bu askeri başarıların gerçekleşmesi için, bir dizi diplomatik hamlenin de yapılması gerekiyordu.

Silahlı grupların “Fırat Kalkanı” operasyonu gerekçesiyle Türkiye’ye “sitem” etmeye başlamaları bunlardan birisi. Operasyonla birlikte, Halep merkezdeki Türkiye destekli cihatçıların hatırı sayılır bir kısmı kuzey cephesine kaydırıldı.

Türkiye’nin Rusya ile arayı düzeltip Suriye’de askeri operasyon karşılığında ne verdiği hep konuşuluyordu. Erdoğan ve diğer AKP kurmaylarının Halep’teki Nusra Cephesi varlığının aleyhine sözler sarf etmesi, bu kent için Türkiye ile Rusya’nın bir anlaşmaya varmak üzere olduğunu da gösteriyordu.

Rusya’nın Türkiye’den temelde 2 talebi vardı: Sınırlarını kapat, Halep’teki silahlıları geri çek.

Geçen hafta gündeme gelen Ankara’da Rus-”muhalif” görüşmelerinin de daha uzun bir geçmişi olduğunu hatırlatalım. Örneğin geçen Haziran ayında, Rusya, ABD’nin eğitip donattığı bazı silahlı gruplara kancayı takmış ve onlarla Türkiye aracılığıyla görüşmeler yapmaya başlamıştı.

ANKARA GÖRÜŞMELERİ

Önce Suudi basınında çıkan, daha sonra Financial Times’ta duyurulan, son olarak da Suriye medyasında dile getirilen “Halep’i tahliye” müzakerelerinde ne oldu?

Dün “muhaliflere” yakın Qasioun ajansı, Türkiye’nin arabuluculuğunda silahlı gruplarla görüşen Rusya’nın, cihatçılara İdlib’e çekilmeyi kabul ettirdiğini yazdı.

Buna göre silahlı gruplar, BM ve Türkiye’nin gözetiminde Halep’ten İdlib’e çekilecek. Ancak bu anlaşmanın, Nusra Cephesi ve Nureddin Zenki gibi grupları kapsayıp kapsamadığı henüz bilinmiyor. Bu durumda bile, geriye sadece Şeyh Said, Bustan el-Kasr ve Sukhari mahalleleri kalıyor.

Es-Sefir’den Abdullah Süleyman Ali, Ankara görüşmeleri hakkında yazdığı yazıda, sahadaki pozisyon nedeniyle silahlı grupların Rusya ile müzakereye mecbur kaldığını, ancak daha da önemlisi, Türkiye’nin de bunu güçlü bir şekilde istediğini belirtti.

Haberde Nureddin Zenki’nin de Türkiye aracılığıyla Rusya Savunma Bakanlığı temsilcileriyle görüştüğü vurgulanıyor. Zenki ile görüşme yapılıyorsa, işin içinde ABD’nin olduğunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bununla birlikte, yine Ali’nin yazısına göre, silahlı gruplar Sergey Lavrov’un “Doğu Halep’i terk etmeyen herkes terörist sayılacak” sözlerine şaşırıyorlar, çünkü görüşmelerde yalnızca Fetih eş-Şam’dan (eski Nusra Cephesi) ayrılmaları şart koşulmuş. Rusya, Nusra’dan ayrışma karşılığında ateşkes ve insani yardım önermiş.

Bu noktada, İran ile Rusya’nın arasındaki görüş farklılıkları nedeniyle müzakerelerin birkaç kez durduğu iddia ediliyor. Yanı sıra, “muhalifler” kuşatmayı kırmak için de bazı girişimlerde bulunmayı planlıyorlardı. Rusya, yukarıda da belirtildiği üzere “Nusra gitsin ve ateşkes olsun” düşüncesindeyken, İran ve Suriye, Halep’in tüm silahlı gruplardan temizlenmesini istiyorlardı.

“Muhalifler”, Türkiye için Halep’in gündemden düştüğünü, bölgedeki politik ve askeri gelişmeler nedeniyle kendi sınır güvenliğine odaklandığını düşünüyorlar.

ABD VE SUUDİ ARABİSTAN

ABD’nin son gelişmelere nasıl tepki verdiği ise belirsiz.

Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Suriye’de çok sayıda vekalet savaşı var açıklamasını yapması, ABD açısından durumun gittikçe karmaşıklaştığını gösteren verilerden birisiydi yalnızca.

Öte yandan Halep’i tahliye konusunda da, önce Rusya ile bu hafta müzakerelerin başlayacağı söylenmişti, daha sonra Reuters’e konuşan ABD’li yetkililer bu iddiayı yalanladılar.

ABD’nin kendilerine “Kalacak mısınız, gidecek misiniz?” diye sorduğunu söyleyen Fastakim grubunun sözcüsü, ABD’ye “kalacağız” yanıtı verdiklerini, yine Reuters’e açıkladı.

Aynı haberde bir ABD’li yetkili ise, “Halep düşer ama savaş sürer” yorumunda bulundu.

Suriye’deki çetelerin en büyük destekçilerinden Suudi Arabistan cephesinde ise manidar bir sessizlik var. En son 2 gün önce BM Daimi Temsilcisi Abdullah el-Muallimi’nin “insani yardım” girişimi dışında, Riyad’dan bir süredir “Esad gitmeli” bağırışları yükselmiyor. Yemen’de başarısız olan, ayrıca ekonomik bir çöküş ihtimali ile de karşı karşıya kalan Suudilerin, Suriye’de “Esad’a evet, İran’a hayır” noktasına kadar geri çekildiği bir süredir konuşuluyordu. İran ile ilişkilerde Rusya’nın arabuluculuğu, petrol fiyatlarının belirlenmesinde Rusya ve İran’a duyulan ihtiyaç, Suudilerin elini kolunu bağlayan unsurlar arasında yer alıyor. Riyad için, Rusya ile ilişkilerin iyileştirilmesinden çok, İran’a yakınlaşmak esas tehlikeyi oluşturuyor.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Halep zaferi, başta Suriye halkı olmak üzere Şam ve müttefikleri tarafından kutlanmayı hak ediyor.

Ancak Suriye açısından en kritik safha bundan sonra açılıyor.

Suriye’nin egemenliği, idari yapısı, iç sınırları, ülkedeki yabancı askeri varlıkların ne olacağı, hâlâ devam eden IŞİD varlığı ve İdlib’deki kara delik… Bütün bunların güle oynaya hukuki bir statüye kavuşturulması biraz zor görünüyor.

Yani aslında, ABD’li yetkili “Halep düşer, savaş sürer” derken, yalnızca kendi “temennisini” dile getirmiş olmuyor. Suriye’nin içindeki “sınır çizgileri”, süreklileşmiş ama düşük yoğunluklu bir savaşı “garantiye almak” anlamına da geliyor.

Halep’in kazanılması ama bilinen şekliyle Suriye’nin ortadan kalkması, böyle bir şey.