Emperyalizmin krizini haritalandırmak: Hindistan’da birbirine dolanan ayaklar

"Lokal bir sorun gibi gözüken Keşmir’in altından geçen bu faylar, Asya’nın tarihsel biçimlenişinden emperyalizmin militarist yatırımlarına kadar pek çok yükü üzerinde taşıyor. Bu nedenle emperyalizmin ayaklarının her an bu yüksek gerilim hattında dolanması mümkün."

Ali Somel

Emperyalizmin krizi deyince Asya kıtasına çekiliyoruz. Bildiğimiz dünyada coğrafi merkezi Atlantik ve çeperi olan olan emperyalizm, dünyanın öbür ucunda sorunlar yaşıyormuş gibi görünüyor. Kriz noktası güç merkezinden uzaklaştıkça oradaki aktörlerin hareket serbestliği sanki coğrafi olarak çok kutupluluk doğuruyor. Hatta çeyrek yüzyıldır üretilen Batı-Doğu ikiliği tezleri buradan beslenebiliyor.

Oysaki krizin Asya'ya çekilmesinin belirgin tarihsel nedenleri var. 2. Dünya Savaşı'nı takip eden on yıllarda Asya'nın merkezi güçleri şekil almıştı. Kıtanın iki büyük ülkesinden Çin'de 1949'da Halk Cumhuriyeti kurulurken, Hindistan 1947'de İngiliz sömürgeciliğinden kurtularak Bağlantısız Ülkeler Topluluğu'nun önderliğine soyundu. Sovyetler Birliği'nin belirlediği dünya düzeni bu şekillenmeye izin veriyordu.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra emperyalizm sosyalizmin geçmişte etkisi altındaki coğrafyaya uzandı; uzanırken de bu tarihsel etkenin geçerliliğini yitirmiş kabul etti. Ne var ki yeniden egemenlik kurmaya çalıştığı coğrafyalarda eski aktörlere uydu muamelesi yapması, bunların karşılıklı rekabetini kaşıyor. Atlantik merkezli emperyalizmin Asya coğrafyasını şekillendiren tarihselliği göz ardı etmesi bu coğrafyaya adım atarken ayaklarını birbirine doluyor.

Emperyalizmin restorasyon çabasını kapitalizmin restorasyonundan ayırt edemeyiz. Çin'i bir yana koyacak olursak, Hindistan'da bu restorasyonun nasıl yaşandığına bakarak ayakların hangi noktada birbirine dolandığını görmek mümkün.

HİNDİSTAN'IN AKP'Sİ

2. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda Sovyet etkisi altında kurulan Hindistan Cumhuriyet'in mirası, 1. Dünya Savaşı'na Bolşeviklerin müdahalesinin etkisiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin mirasına benziyor. Cumhuriyetlerin taşıdığı aydınlanmacı ve halkçı miras, Sovyet sonrası dönemde iki ülkede de mezhepçi ve işbirlikçi iktidarlar tarafından tasfiye edildi. Fakat bu tasfiyeciliğin verdiği güçle söz konusu iktidarlar bölgesel emperyalist paylaşımlarda söz hakkı talep eder oldular. Dolayısıyla emperyalist-kapitalist restorasyondan doğan bu tasfiyeci iktidarlar emperyalizmin aynı zamanda yönetebilirliğinin altını oyuyorlar.

2014'te iktidara gelen Hindu milliyetçisi BJP (Hindistan Halk Partisi), Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesiyle kazandığı kuruluş değerlerini ortadan kaldırma misyonuna sahip. BJP iktidarında Hindistan'ın yaşadığı dönüşüm fazlasıyla AKP iktidarınınkini çağrıştırıyor: Lideri Narendra Modi “laik Cumhuriyeti tarihe gömme” ve “Hindistan’ın öz değerlerine döndürme” söylemiyle seçimi kazandı. Hindistan yurtseverliğinin altını oyan Hindutva ideolojisi BJP tarafından resmen 1980’de benimsenmişti. BJP, eğitimin Hindu kültürel öğeleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesini, nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Müslüman azınlıkları gözeten uygulamaların kaldırılmasını gündeme getirdi.

Bu ideolojik dönüşüm iktisadi dönüşümden güç alıyor. Hindistan'ın ölçeği Türkiye'den kat kat büyük, dolayısıyla restorasyonun iktisadi düzeyde yaşattığı toplumsal yıkım kat kat daha şiddetli. BJP'nin neoliberal reform programı, 1991 sonrası devletçi politikaların terk edildiği süreçte bir nitel sıçrama meydana getiriyor. BJP Hindistan’ın özellikle gelişmekte olan ekonomilerde ciddi bir pazar payı olan ilaç sanayisini yabancı sermayeye açmayı tartışıyor. Dünyada dördüncü olan Hindistan Kömür Şirketi’nin yüzde 10’u Hindistan'ın CHP'si olan Kongre Partisi iktidarında satılmıştı, şimdi bir yüzde 10 satış daha ekleniyor. Savunma sanayiinde işletmelerin yüzde 49’undan fazlasının yabancı mülkiyetinde olmasına artık izin veriliyor.

Hindistan'da tasfiyenin en dikkat çekici ögesini tarım oluşturuyor. Endüstriyel tarımın geleneksel tarımın yerini alması kırsal alanda büyük bir çalkantı doğurmuş durumda. Monsanto adlı emperyalist gıda tekelinin yüzlerce davaya konu olan patentli tohum dayatmasından kurtulmak için çiftçilerin başvurduğu GDO’lu tohumlar, kimyasal girdi gerektirmesi nedeniyle çiftçileri borçlandırıyor. Tarımsal dönüşüm nedeniyle 1997’den beri yüz binlerce köylünün intihar ettiği ve her yıl onbinlerce çiftçinin canını kıyanlara katıldığı bildiriliyor. Ölen çiftçilerin borçları ise ailelere yükleniyor.

Bu dramatik tabloya tüy diken son olarak Hindistan'ın 'nakitsizleşme' (demonetarization) uygulaması oldu. BJP hükümeti kullanımda olan nakit paraların banka hesaplarına transferi kararını alarak temel ihtiyaçlarını nakitle karşılayan Hindistan emekçilerini açlığa mahkum etti. 2016 sonlarında büyük miktarda nakit parayı kullanılmaz hale getirecek bu kararla, yarısı banka hesabı bile olmayan nüfusu gözden çıkardı, finans sermayesinin çıkarları doğrultusunda küresel ölçekte dijitalizasyonun ilk büyük ölçekli denemesini yaptı. Bu deneme, Hindistan yoksullarının bir nevi kobay olarak kullanılması anlamına geliyor. Büyük ölçeklerde artı değer birikimlerini piyasaya entegre etmeyi hedefleyen bu uygulamaya Hindistan’ı kriz içindeki ABD sermayesinin yönlendirmiş olması ise hasır altı edilmeye çalışılıyor.

İşte bu dramatik tablo, BJP iktidarının Atlantik eksenine alternatif gibi kendisini gösteren BRICS şampiyonluğuna soyunduğu, bölgede milliyetçi gövde gösterileri yaptığı süreçte ortaya çıktı.

TRUMP DÖNEMİNDE BRICS'İN I'Sİ

Yazı dizimizde çokça vurgulandığı gibi Trump'ın ABD Başkanı olması esas olarak Obama çizgisinden bir sapma anlamına gelmiyor. Bu Hindistan için de geçerli. Yeni olan, Obama döneminde kaşınan yaraların bu dönemde kanatılma ihtimalinin artması.

Hindistan'ın 2000'lerin ortasından itibaren entegre edilmeye başladığı serbest ticaret düzeni BJP iktidarında ilerletilirken Trump'ın Amerikan sermayesini ülkede konsolide edici politikalarının bir benzeri Hindistan’da 'Make in India' (Hindistan'da Üret) sloganıyla gündeme gelmişti. AB-Hindistan arasında 2007'den beri Serbest Ticaret Anlaşması görüşmeleri bir süre kesintiye uğradıktan sonra BJP tarafından 2015'te yeniden yürütülmeye başlandı. Bu en başta Hindistan'ın hala kamusal olan ilaç endüstrisinin piyasalaştırılmasını amaçlıyor. BJP hükümetinin bu başlıkta ayak sürümesi ise kamusallığı koruma direncinden değil askeri-stratejik başlıklarda pazarlık gücü kazanma derdinden dayanıyor.

BJP, ‘Make in India’ inisiyatifini yabancı sermaye yatırımlarıyla ortaklıklar kurarak kompanse etme yoluna giderken, ilaç sanayisini savunma sanayisi karşısında bir koz olarak kullanıyor. Savunmada yerli sanayiye daha fazla pay veren Rus ortaklığını Japon ortaklığına göre tercih ederek Atlantik kampıyla pazarlıkçı bir mesafe koyuyor. Öte yandan ABD-AB'nin Çin karşısında Hindistan'ın bölgesel siyasal etkisini güçlendirmek için sunduğu destek, Hindistan'ın ilaç endüstrisi üzerindeki serbest ticaret rezervlerini kaldırmasının kolaylaştırabilir. Trump dönemi 'korumacı' görünümdeki pazarlıkçılık politikası ülkeler arası gerilimleri tırmandırırken bu gerilimlerin giderilmesi için örneğin sağlık başlığında emekçileri kurban etmekten çekinmiyor. Ne kadar yerli silah, o kadar yabancı sermayeye bağımlı sağlık...

Güneydoğu Asya’da Rus açılımlarına Hindistan’ın yaklaşımı ise ikircikli. Rusya’yla ikili ticareti geliştirme hedefi ABD müttefiki Japonya’nın gerisinde. 2015 güzünde Japonya ile yapılan savunma anlaşmasında kararlaştırılan denizaltı imalatı askıda tutulurken Rusya’nın helikopter imalatında ‘ortaklık’ önermesi Hindistan’ı Rusya’ya yaklaştırmıştı. Ancak Rusya’nın ortak savunma ekseni için önemli olan S-300 savunma sistemi anlaşmasına Hindistan girmiş değil.

Emperyalizmin krizi Asya'ya çekilirken Asya'da bu kriz dinamiklerini özellikle çeken sıcak bir gerilim noktası Pakistan-Hindistan çekişmesi. ABD açısından Obama döneminin Asya'ya pivot politikası görece belirgin dost ve düşman ayrımlarına dayanıyordu. ABD'ye göre büyükten küçüğe Çin düşmansa Hindistan dosttu, Hindistan dostsa Pakistan düşmandı. Fakat gerek Pakistan'ın Afganistan'da IŞİD'i etkileyerek ABD bölge politikasının altını oyması, gerekse eski müttefik Pakistan'ın Çin’e tümüyle teslim edilmek istenmemesi Trump danışmanlarını çoklu bir politika geliştirmeye yönlendiriyor. Tabii bu aynı zamanda daha çelişkili bir politika anlamına geliyor. Obama döneminde Hindistan’ın ABD’yle yakınlaşma eğilimi üzerine Rusya Pakistan’a silah satınca, Cumhuriyetçiler ABD’nin Hindistan’a karşı Rusya gibi ikili oynamaması gerektiğini söylemişlerdi. Rusya ise Pakistan’la yaptığı silah anlaşmasıyla, savunma sistemini Hindistan’la ortak imal edeceği helikopterleri vuracak şekilde genişletilme imkanını cepte tutuyor.

ABD'nin iki ülke arasındaki çekişmede nasıl bir pozisyon alacağını belirleme zorunluluğunun ise tarihsel başka nedenleri de var...

NÜKLEER SAVAŞ KEŞMİR'DEN Mİ BAŞLAYACAK?

2. Dünya Savaşı sonrasında birer nükleer güç haline gelmiş iki ülkeden söz ediyoruz. Sömürgecilikten kurtulan Hindistan’a karşı 1947’de İngilizler Hindu-İslam bölünmesini kaşıyarak İslamcı Pakistan’ı doğurmuştu. Pakistan, Soğuk Savaş döneminde Afganistan’a karşı ABD’nin bölge taşeronu olarak nükleer silah sahibi haline getirilmişti. Buna karşılık nükleer gücü olan Hindistan, Soğuk Savaş dönemi kapandıktan sonra gelişen ABD yakınlığıyla Çin’e karşı bölgedeki ana müttefike dönüştü. Şu an ABD’nin cesaretlendirdiği Hindistan karşısında eski ana müttefiklerden Pakistan Çin’den himaye arıyor. ABD emperyalizminin farklı dönemlerde nükleer güç olarak misyon sahibi haline getirdiği iki ülke, Asya’da bir nükleer savaş felaketini tetikleme tehlikesi yaratıyorlar.

Hindistan ile Pakistan sınır hattında, Keşmir bölgesinde sıcak çatışmalar yaşanıyor. Keşmir'in yarısı Pakistan yarısı Hindistan kontrolünde. Hindistan'a bağlı eyaletin tam adı 'Jammul ve Kashmir'. Jammul'da Hindu ağırlık, Keşmir vadisinde Müslüman var. Yerel İslamcı hareketler Pakistan'la birleşme veya özerkliği savunuyorlar. Hindistan 2016 Ekim başında Pakistan’ın yönettiği Keşmir bölgesinde teröristlere yönelik bir ‘cerrahi vuruş’ gerçekleştirdiğini açıkladı. Pakistan ise Hindistan’ın sınırlarından içeri girmediğini, girmiş olsa buna çok sert yanıt vereceklerini söyledi. Pakistan’ın İslamcı teröristlere beşik olması ve Hindistan’ın bölgesel militarizmi, Güneydoğu Asya’da savaşı tırmandırabilecek bir kırılganlık yaratıyor.

Keşmir, İngiliz sömürgeciliğinin Hindistan'dan Pakistan'ı koparma sürecinde Müslüman nüfus nedeniyle tartışmalı bir bölge. 1970'lerin başına kadar komünistler etkin imiş ancak partideki Çinci bölünme sonrası devlet baskısı artmış ve hareket etkisini kaybetmiş. 1947'de Hindistan kurulurken ulusal birliğe katılmak istemeyen yerel feodal liderin direnmesi üzerine Pakistan meseleye el atıp coğrafyanın bir kısmını koparmış, geri kalanı da Hindistan'la özerklik şartlarında bütünleşmeye razı olmuş. Ancak özerklik, Pakistan’ın Sovyetleri kuşatmak üzere İslamcı örgütlere ev sahipliği yapmasından ve Keşmir’in bu burada bir geçiş alanı olmasından kaynaklanan nedenlerle tartışmalı hale gelmiş, aşınmış. Hindistan’ın iki komünist partisi, Hindistan Komünist Partisi (HKP) ve HKP (Marksist) terör örgütlerine karşı önlem alınması fakat Keşmir'e yeniden özerkliğin tanınması gerekiğini savunuyorlar. Bunun bölgesel emperyalist rekabeti çözebilmesinin sınırları var.

Geçen yıl CIA destekli mücahit hareketinden bir gencin öldürülmesi üzerine çatışmalar büyümüştü. Öte yandan BJP iktidarının Keşmir’e yönelik askeri müdahale politikası partinin Hindu milliyetçisi ve bölgesel iddialarından güç alıyor. Hindistan devletinin Keşmir’de (yüzlerce kişinin gözünden vurulmasıyla sonuçlanan) sert tutumunun İslamcı örgütlerin ötesinde bölgedeki gençliği isyana sürüklediği bildiriliyor. Müslüman nüfus ve Pakistan'ın bölgede sürdürdüğü kısmi hakimiyet nedeniyle gerilim Pakistan'a mal edilse de HKP bu seferki isyanın iktidar baskısına karşı yerel bir ayaklanma olduğuna işaret ediyor.

ABD açısından Çin’i kuşatma stratejisi açısından da Keşmir’in önemi var. Burası aynı zamanda Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nun geçiş noktası, bu yüzden Hindistan'ın Çin tehdidini hissettiği hassas noktalardan biri. Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti, ABD müttefiki Hindistan'a karşı eski müttefik Pakistan'la -tam da Obama döneminde Cumhuriyetçilerin kaygılarını haklı çıkaracak şekilde- bir yakınlaşma politikası izliyor. Yine de bölgesel olarak Çin provokatif değil dengeci konumunun avantajını kullanıyor ve resmiyette iki ülke arasında müzakere yoluyla sorunun çözülmesini savunarak soğukkanlı bölge gücü rolünü koruyor.

Lokal bir sorun gibi gözüken Keşmir’in altından geçen bu faylar, Asya’nın tarihsel biçimlenişinden emperyalizmin militarist yatırımlarına kadar pek çok yükü üzerinde taşıyor. Bu nedenle emperyalizmin ayaklarının her an bu yüksek gerilim hattında dolanması mümkün.


Dizinin önceki bölümleri: