Emperyalizmin krizini haritalandırmak: Balkanlar'da rüyanın sonu

Balkanlar’ın güncel siyasi durumunu belirleyen emperyalist güçler olduğu sürece, yaşanabilecek olası gelişmeleri şimdilik emperyalizmin yaşadığı krizin belirleyeceği görünüyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda yaşanan ve çıkış noktası sınıfsal tepkiler olan kitlesel eylemler, AB’nin sunduğu kalıpların fazlasıyla dışına taştı.

Hakan Süleyman

Son yıllarda yükselen küresel sermaye krizinin bir etki alanı da Balkan ülkeleri. Bu coğrafyadaki ülkelerin tamamı, sosyalizmin çözülüşünü sağlayan kapitalist restorasyon süreciyle birlikte emperyalizmin belirlenimine girdi. Avrupa’dan ihraç edilen refah vaatleri, konjonktüre uygun ideolojik kılıflarla piyasaya sürüldü. Balkan haritasının sancılı yeniden oluşum sürecinin ardından bugüne dek Avrupa burjuvazisinden daha kârlı çıkan olmadı.

Özellikle Batı Balkanlar’da* son yıllarda yaşanan gelişmeler AB’nin yaşadığı krizin bariz bir göstergesi. Bu ülkelerdeki ana akım siyasi partiler her ne kadar AB’ye karşı sadakat yarışında olsalar da bu yoldan sapmalar istisna durumlar olmaktan çoktan çıkmış durumda. Bitmek bilmeyen sosyal devlet tasfiyesinin de ötesinde, siyasi alanın yozlaşmasıyla birlikte düzeni korumak adına “her yol mübah” şeklinde bakmak gittikçe meşru bir hal alıyor.

ETKİSİNİ KAYBEDEN BALKAN MİLLİYETÇİLİĞİ

“Yugoslav” üst kimliğinin Yugoslavya’da hiçbir zaman yaygın kabul görmeyişinin yarattığı zeminden istifade edilerek, milliyetçilik refah vaatleriyle birlikte seksenli yıllarla birlikte yükselişe geçti ve dönemin özelinde birbirleriyle birlikte var olacak şekilde organize edildi. Benzer vaatler ve milliyetçi eğilimler hala varlığını sürdürse de, bugünden bakıldığında çözülüş yıllarındaki reflekslerin -özellikle Türkiye medyasındaki yaygın kanaatin aksine- esas alınması pek mümkün değil.

Milliyetçilikten bugün istifade etmek ancak süreksiz bir şekilde, belirli uğraklarda ve öbekler halinde mümkün oluyor. Bunun başlıca sebebi, milliyetçiliğin halklara herhangi bir maddi karşılık sunamayışı; özetle arkası doldurulamayan bir milliyetçilik karın doyurmuyor. Bunun aksine, Balkan ülkelerinde bulunan etnik temelli birçok siyasi özne milliyetçiliği tırmandırması beklenen girdilerde bulunmaya devam ediyor. Çünkü bu öznelerin yıllardır beslendiği ve kendi varlıklarını dayandırdıkları ideoloji milliyetçilik.

Birkaç örnek verilebilir. Geçtiğimiz Ocak ayında, Sırbistan’daki Aleksandar Vučić hükümeti seçim öncesine denk gelecek şekilde üzerine “Kosova Sırbistan’dır” yazılı bir treni Kosova’ya göndermeye çalıştı. Aynı hükümet yine seçim öncesinde, Makedonya ismi konusunda Yunanistan’ın haklı bir tavır sergilediğine ve Slav Makedonlar’ın Yunan tarihini kendilerine ithal ettiklerine dair bir söylemde bulundu. Diğer bir örnekte, Makedonya’da geçtiğimiz Aralık ayında yapılan seçimlerin ardından koalisyon ittifaklarının tartışıldığı sırada, Arnavutluk başbakanı Edi Rama Makedonyalı Arnavut liderlerle Tiran’da buluşarak poz vermişti. Bu adım Arnavutluk’un Makedonya’nın iç işlerine karışması olarak yorumlanmıştı. Hepsinin ortak özelliği, karşılıklı milliyetçi refleksler yaratmalarına rağmen hızlıca sönümlenmiş olmaları. Benzer örnekler sıklıkla görülebiliyor.

ÇÖKEN EKONOMİLER VE ARTAN TOPLUMSAL HUZURSUZLUK

Bu coğrafyayı yakından takip edenler, yakın dönemde oluşan toplumsal tepkilerin genel haliyle giderek milliyetçi içeriklerden uzaklaştığını fark etmişlerdir. Genel olarak işsizlik, yoksulluk, adalet arayışı, siyasi yolsuzluklar yaygın hareketliliklere yol açtı. Örnek olarak, üç yıl önce nüfusun önemli bir kısmı sanayi işçilerinden oluşan Bosna’nın Tuzla şehrinde günlerce süren işçi direnişi ülke geneline yayılmış ve hükümette önemli çatlaklar yaratmıştı. Makedonya’da yaklaşık üç yıldır süren sokak hareketliliği ve geçtiğimiz ay Sırbistan’da gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra üç haftaya yakın süren eylemler de aynı karaktere sahipti.

Balkan ülkelerinde sonu gelmeyen işsizlik, yıllar boyunca bu halkların Avrupa’nın ucuz işgücü olmasını sağladı. Dünya Bankası verileri, resmi işsizlik rakamlarının yüzde otuzlara dayandığını gösteriyor. 2015 işsizlik oranları, Batı Balkanlar’ın istisnasız olarak her ülkesinde uzun vadeli işsizlik ortalamasının da üzerinde görünüyor.


Kaynak: Dünya Bankası

Dünya Bankası’nın Batı Balkanlarla ilgili hazırladığı raporda güncel bütçe açıklarının giderek artan bir trende sahip olduğu görülüyor. Bölgesel bütçe açığı 2015’te GSYH’nin yüzde 6.2’sine denk düşerken, bu oran 2016’da yüzde 6.6’ya ulaşıyor. 2017 beklentisi ise yıl sonuna kadar yüzde 7’ye ulaşması. Raporda Dünya Bankası’nın bu açığı kapatmadaki bir önerisi vergi denetimlerinin artırılması, özetle halkın ensesine daha fazla çöreklenilmesi.

2009 yılında Polonyalı MillwardBrown araştırma şirketi tarafından yapılan araştırmada, Batı Balkanlar’da, ülkesinden başka bir yerde yaşamayı düşünenlerin ve halihazırda kendi ülkelerinin dışında bulunanların toplam nüfusa tahmini oranının yüzde 56 seviyesine kadar çıktığı görülüyor. Her yıl önemli bir nüfusun çareyi başka bir ülkeye gitmekte aradığı bu coğrafyada, güncel oranların daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.

AB ETKİSİ VE KRİZİN YARATTIĞI ÇATLAKLAR

AB’cilik her ne kadar Balkanlar’ın tamamındaki ana akım siyasi partilerden bulunsa da, toplumsal desteğini fazlasıyla yitirmiş durumda. Artan reform talepleri, seçimlere katılımda yaşanan düşüşler bunun göstergeleri. AB merkezli istatistikler, Sırbistan’da 2000’li yılların başında AB üyeliğine verilen toplumsal desteğin yüzde 70’lerde seyrettiğini, 2016 yılında ise bu oranın yüzde 47’ye düşmüş olduğunu gösteriyor. 2000’lerin başında Hırvatistan’da yüzde 80 oranında seyreden AB üyeliğine verilen destek, 2010’ların başında yüzde 40’a kadar düşüyor.

Balkanlardaki hükümetlerin bu noktada pek seçeneği yok. Çözülüş sonrası AB ile yakınlaşan ilişkiler, bu ekonomileri AB’ye daha bağımlı hale getiriyor. Bu ülkelerin düzenleri bunun üzerine kurulu olduğu sürece, siyasi temsilcilerle halk arasındaki gerilimi artıracağı tahmin edilebilir.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) sunduğu veriler, Batı Balkanlar’daki bölgesel toplam ithalatın yüzde 68’inin, toplam ihracatın ise yaklaşık yüzde 85’inin AB ile yapıldığını gösteriyor. IMF’nin hazırladığı veri tablosunda, Çin ve Rusya gibi ülkelerin ekonomik etkisinin AB’ye göre çok daha aşağıda olduğu görülüyor.


Kaynak: Uluslararası Para Fonu

Ancak yıllardan beridir Yunanistan ve Arnavutluk’la ticari ilişkileri bulunan Çin, bu iki ülkeye yakın zamanda Makedonya ve Sırbistan’ı da ekleyerek etki alanını genişletme çabasında. Benzer şekilde Rusya da, Türkiye ve Balkanlar’dan geçerek Orta Avrupa’ya ulaşacak doğal gaz hattını hayata geçirme arayışı içerisinde.

AB’nin yaşadığı kriz, Balkanlar’ı yönetmede önemli boşluklar doğuruyor. Yaklaşık üç yıl kadar önce, Rusya, Türk Akımı projesi ile Balkanlar’a bağlanacak Tesla doğalgaz boru hattı projesine Bulgaristan ve Sırbistan onay verdiğinde AB’nin yaptırımlarıyla karşı karşıya kalmışlardı. Ancak AB’nin çıkışına rağmen proje hala güncelliğini koruyor.

ARTAN ASKERİ YIĞINAK

Başta NATO, ancak ABD tarafından da Balkanlar’a önemli bir askeri yığınak yapılıyor. Bu yığınak esas olarak emperyalist güç yarışının bir sonucu.

NATO ve ABD askeri varlığının Balkanlar’daki en önemli noktasının Kosova olduğu kuşkusuz. Yakın dönemde hem doğrudan Donald Trump, hem de ABD dışişleri bakanı, Kosova’daki askeri varlıklarını artıracaklarını duyurmuştu. Geçtiğimiz günlerde, Karadağ’ın NATO’ya üyeliği onaylandı ve NATO’nun listesinde sırada Makedonya ve Bosna Hersek’i üye yapmak var.

Bir buçuk yıl önce Sırbistan’ın Rusya ile silah anlaşması yaptığını ve Sırbistan’da Rusya ile ortak tatbikat düzenlendiğini not etmekte fayda var. Tüm bunların yanında, ikili oynayan Sırbistan yönetimi NATO ile arasına mesafe koymuş değil.

Bu askeri gelişmeleri önceleyen ve şekillendiren, yukarıda bahsedilen hem Balkanlar’daki pazardan pay alma hem de daha geniş ölçekte uluslararası emperyalist yarış var.

Balkanlar’ın güncel siyasi durumunu belirleyen emperyalist güçler olduğu sürece, yaşanabilecek olası gelişmeleri şimdilik emperyalizmin yaşadığı krizin belirleyeceği görünüyor. Ancak geçtiğimiz yıllarda yaşanan ve çıkış noktası sınıfsal tepkiler olan kitlesel eylemler, AB’nin sunduğu kalıpların fazlasıyla dışına taştı. Bu verinin gelecekte, bu coğrafyadaki güç dengelerinde yeni bir kompozisyon yaratması muhtemel görünüyor.


* Kosova, Bosna-Hersek, Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Arnavutluk


Dizinin önceki yazıları: