Emperyalist Almanya, Büyük Felaket'in yasını mı tutuyor?

2 Haziran kararı ile Almanya, Türkiye Cumhuriyeti'ni geleneksel ilişki statüsünden çıkarttı. Peki Almanya, Büyük Felaket'in yasını mı tutuyor?

Tevfik Taş

Alman Federal Parlamentosu, 5 Nisan 2001 yılınından bugünkü aldığı karara kadar toplam 37 kez Ermeni kıyımını gündemine aldı. 

23 Nisan 2015'de Cumhurbaşkanı Johannes Gauck Alman tarihinde ilk kez ''soykırım'' ifadesinde bulundu. Son derece diplomatik bir dille 1915-1916 yıllarında  Anadolu'da Ermeniler ve Hıristiyan azınlıkların baskı, sürgün, katliam hatta soykırıma tabi tutulduklarını söyledi. Gauck, din adımı olmasının da etkisiyle, katliamda Ermenilerin etnik kimlikleri kadar onların dinsel kökenlerinin de rol oynadığına vurgu yaptı.

Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert, ''Dünya kamuoyunun bildiği şeyi, soykırımı, adıyla anmak gerekir'' dedi.

SAĞDAN 'SOL'A ORTAK VURGU: YÜZLEŞİN!

Öte yandan, Sol Parti'nin geçen yıl Federal Meclis'e sunduğu tasarı kabul görmedi. Sol Parti'nin tasarısı, mevcut CDU/CSU, SPD ve Yeşiller tarafından verilen tasarıdan farklı olarak kimi vurgulara sahipti.

Sol Parti'nin soykırım tasarısında  Alman İmparatorluğu'nun yardımıyla Osmanlı Devleti'nin Ermenileri soykırıma uğrattığı yazmasına karşın, birkaç saat önce geçen tasarıda, dönemin büyükelçiliğinden gelen ve o sıralar Anadolu'da misyoner faaliyeti yürüten dini kuruluşların gönderdikleri bilgilerin Alman genel kurmayı tarafından kaale alınmadığı, dolayısıyla yalnızca 'görmezden gelindiği' ifadelerine yer veriliyor.

Her iki tasarının kimi başka farkları da olmasına karşın, ortak yanı, ''yüzleşme'' çağrısı. 

İki tasarının bir başka ortak vurgusu ise, sözü geçen trajedinin asıl öznesinin emperyalist savaş olduğu gerçeğinin maskelenişi, yüzleşme adı altında faturanın Türk etnisitesine çıkartılarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde ve kuruluşunda arıza aramak,  onun varlık gerekçesini zayıflatmak ve  emperyalist boyunduruğa daha fazla zorlamak olarak görülebilir.

Türkiye kendi tarihiyle yüzleşmelidir vurgusu Alman meclisinde yer alan sağdan 'sol'a tüm partilerin ortak vurgusunu teşkil ediyor.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu'yu sömürgeleştirme programıyla hareket eden Rus Çarlığı, İngiltere,  Fransa ve Alman emperyalizmlerine şöyle geçerken değinilen yüzleşme çağrıları, öyle anlaşılıyor ki, dönemin koşulları içinde Osmanlı yıkıntısından ileri bir cumhuriyete sıçrama yapan coğrafya üzerindeki devlete son bir kuşatma gibi görünmektedir.

TEHCİR FİKRİNİ İŞLEYENLER KİMLERDİ?

Birlik partileri adına konuşan CDU'lu Norbert Röttgen, ''Biz bildiğimiz birşeyi artık ifade etmek, adını koymak istiyoruz. Soykırım söz konusu olunca diplomatik hassasiyetler son bulmalı'' diye basına demeç verdi. Dikkat edileceği gibi Röttgen, ''artık ifade etmek'', ''adını koymak'' gibi nitelemelerde bulunuyor.

Hristiyan Birlik Partileri sözcüsü, şayet  söyledikleri kadar  'prensip' sahibi iseler, niçin on yıllardır suskun durmayı tercih ettiler sorusunu boşlukta bırakıyor.

''Artık'' ifadesinden, belli ki, olgunlaştığı düşünülen kimi hesaplarının olduğunu anlıyoruz...

Yeşiller Partisi Eş Genel Başkanı Cem Özdemir, ''Ermeni soykırımı tasarısı Türk sivil toplumunu cesaretlendirecektir'' diyor.

Yugoslavya'nın NATO tarafından bombalanmasına, Afganistan'ın talan edilip, Orta Doğu'nun cehennneme çevrilmesinde  karşı çıkmak şöyle dursun, 'yerel sivil güçlerin güçlendirilmesi' gerekçesini sunan bir partinin sözcüsü, yalnızca yeni içsavaşları cesaretlendirebilir, sivil toplumu değil.

SPD'li Bakan Aydan Özoğuz'un,  2 Haziran tasarısının Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin zarar göreceği gerekçesini dile getirdikten sonra,  "Türkiye, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilere uygulanan soykırımın sorumluluğunu üstlenmeli" ikiyüzlülüğünde bulunuyor. Özoğuz Hanım, Türkiye'ye yüzleşme çağrısında bulunuyor ama aslında yalnızca ilişkilerin (siz bunu çıkarları olarak okuyun) zedeleneceğinden endişe ediyor.

İşte 2 Haziran tasarısını oylamaya sunup, onaylatanlar bu zihniyetin partileri. Amaç, Ermeni halkının yüz yıl önce yaşadığı trajediyi duyumsayıp, yeni trajedilerin önünü kesmek elbette değil. Öyle olsaydı, "dünya siyasetinde hak ettiği yeri almak isteyen Almanya'', militarizme bu kadar yatırım yapıp, dünyanın üç numaralı silah ihracatçısı olur muydu?

Bu tasarının Alman Meclis'inde oylanarak, onaylanması çok açık olarak gösteriyor ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin suyu ısınmıştır.  Ermeni halkının Medz Yeğern'i yani Büyük Felaketi'ni sömürmek için kolları sıvayanlar arasına Alman emperyalizminin temsilcilerinin girmesi, II. Wilhelm'in ''Weltpolitik''inin, Türkiye'nin tasviyesi olarak yeniden güncellenmesi anlamına gelmektedir.  

Yüz küsür yıl önce Anadolu'da uğursuz faaliyetler yürüten ''Deutsche Orient Mision'' unutulmamalıdır.

Osmanlı Ordusu'nun ''Golç Paşa'' diye andığı, ülkenin güvenliği için Ermenilerin tehcir edilmesi yönünde ilk fikri veren Colmar von der Goltz unutulmamalıdır.

Tehcir fikrini işleyen Büyükelçi Hans Freiherr von  Wagenheim, Amiral Guido von Usedom, Johannes Kähler, Helmut von Moltke, ya da Mareşal Liman von Sanders unutmak ise affedilmez bir hata olacaktır.

TRAJEDİNİN ASIL SORUMLULARI

Daha da önemlisi, bu büyük insanlık trajedisi Çarlık Rusyası, İngiltere, Fransa ve Almanya olmadan anlaşılabilir mi?

Evet, Medz Yeğern bir emperyalizm klasiğidir!

Eserleriyle ne kadar gurur duysaalar azdır...

Sömürmeye devam ediyorlar. En iyi becerdikleri şey bu değil midir?

Kendinilerini suçsuz göstermek için suç ortaklarını işaret ediyorlar.

Kimdi 1915 Anadolu'sunda emperyalizmin suç ortakları?

- Mülk sahibi Türkler

- Zengin aşiret reisi Kürtler

- Milliyetçili Ermeni mülk sahipleri...

Kurbanları  koskoca bir coğrafya oldu. Her kökenden yoksullar oldu... En çok da yoksul Ermeni halkı oldu...

Yüz küsür yıl önce 'Rusya karşısında Osmanlı Devleti'nin güvenliği için Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi gerektiği'ni öneren II. Wilhelm devamcıları bugün suçu Türk etnisitesinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine yıkarak vicdanlarını rahatlatmak istiyorlar. 

Türkleri ''cani'', Kürtleri ''tetikçi'' olarak damgalayarak meseleyi açıklayabileceklerini sanıyorlar.

Yalnızca vicdanlarını rahatlatmak istemiyorlar. Dertleri, Osmanlı Devleti'nin yıkıntıları üzerinden emperyalist paylaşım politikalarına rağmen ayağa dikilmiş bir cumhuriyeti, emperyalist mutlak emir-komuta rejimine çekmek istiyorlar.

Osmanlı-Türkiye topraklarında 101 yıl önce yaşanmış trajedinin faturasının Türkiye Cumhuriyeti'ne çıkartılmak istenmesinin asıl nedeni budur.

Emperyalist Birinci Dünya Paylaşım Savaş'ının gayri insani ortamında büyük bir trajedi yaşamış Ermeni halkının acısını sömürüp, halklara yeni savaş ve acılar planlamaktan başka işlevi olmayan emperyalist merkezlerin sözde tarihle yüzleşme gayretlerini mahkûm etmek gerekiyor.

2 Haziran kararı, dünya siyasetinde 'atak' olmak isteyen Alman emperyalizminin Türkiye'yi geleneksel müttefiklik listesinden çıkartan yeni dış politika açılımından başka bir şey değildir.

Kârını emek sömürüsü ve halkların birbirine kırdırması üzerinden kazanan emperyalistlerden ilkesel olarak, insan hakları dersi almayı reddetmek gerekiyor.

NE İNKÂRCI 'TEHCİR', NE SOĞUK SAVAŞ İHRAÇ KAVRAMI 'SOYKIRIM'

Tehcir kavramı bugün nasıl, ''Ecdadımız öyle şey yapmaz'' diyen inkârcı Türk-İslam şovenizminin temel kavramı ise, ''sokırım'' nitelemesi de Soğuk Savaş döneminin demokrasi/insan hakları ihracı projesinin joker kavramıdır. 

Her iki kavramlaştırma da temsil ettiği sınıf ve çevrenin çıkarlarına hizmet eden bir ideolojik yüklenime sahiptir. Sosyalist sol ne tehcir'i ne de soykırım'ı kendi ifade dağarcığına alabilir. Çünkü biz biliyoruz ki, sermaye diktatörlüğü varlığını koruduğu sürece, kırımlar da soykırımlar da sürmeye devam edecektir.

Onu içindir ki, emperyalist Alman meclisinin kararı da, gerici-şovenist AKP'nin inkârcı çırpınışları da boşunadır.

Geçmişle yüzleşince (bir başka deyişle, size dikte ettirilen şeyler kabul edilince) her şeyin süt liman olacağı varsayılıyor. Liberal çevrelerin bunu kitlelerin demokrasi bilincine katkı diye pazarladığını da biliyoruz.

Fransız sömürgeciliği Cezayir'de yaptığı katliamlarla  'yüzleşti' diye emperyalistliğinden geri mi kaldı? Orta Doğu'yu cehenneme çevirmede bu 'yüzleşme'nin engelleyici etkisi ne orandadır  acaba? 

Peki,  Almanlar Yahudileri, Çingeneleri, farkı cinsel yönelimlileri  katlettiler ve bununla yüzleştiler diye bugün Alman devleti emperyalist bir devlet olmaktan çıktı mı? Alman toplumu daha mı az militarist ya da daha mı az şovenist hale geldi?

Elbette, hayır... 

Sermaye düzeni varolduğu sürece kırımlar da, soykırımlar da sürecektir. Figürler, düşman imgeleri  değişse de, kapitalizm farklılıktan düşmanlık türetmede  pek mahirdir.

Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, ezilen sınıflar tarihle yüzleşmenin burjuvaziyle hesaplaşmadan geçtiğini çok iyi biliyorlar. Gerisi lafı güzaftır...