Ekim Devrimi ve Doğu’nun kadınları

Kadınların Ekim Devrimi sayesinde elde ettikleri kazanımlar tüm dünyayı etkiledi. Kapitalist dünyada kadınların toplumsal konumlarını iyileştirmeye yönelik adımlar pek çok örnekte Doğu'da devrimin yarattığı etkiyle atıldı.

Sema Karadal

soL Aboneli Dijital Dergi'nin 3 Ağustos 2018 tarihli 22. sayısında yayımlanmış olan bu yazıyı, Ekim Devrimi'nin 102. yıldönümü için (yazarı tarafından kısaltılmış olarak) okurlarımızla paylaşıyoruz.

 

"Binlerce, on binlerce kadın bugün çadra ve parançaları* içinde muazzam ve tehlikeli bir çığ gibi Orta Asya'nın şehirlerinin dar sokaklarından, meydanlardan ve pazarlardan akıyor, akıyorlardı... Ve tıpkı çıplak ve ot bürümüş bir toprağın üzerindeki kızıl bir çiçek parseli gibi, bu garip yürüyüş kolunun ortasında açık yüzleri, kırmızı eşarpları ve şu ya da bu ölçüde kararlı adımlarıyla bir grup kadın ilerliyordu. Geçmişlerine bir çizgi çekme cesaretini şimdiden göstermiş olan ve gökyüzüne artık kara kafes arkasından bakmak zorunda olmayan!" 8 Mart 1926. "Kahrolsun Çadra ve Parança" yürüyüşlerine katılan bir kadın komünistin anılarından... (Parança: kara çarşaf, Çadra: at kılından siyah kalın peçe)

Ekim Devrimi, Çarlık Rusyası’nda toplumun en aşağı seviyesine itilmiş, ezilen kadınlarının da kurtuluşu olmuştur. Kadınların Ekim Devrimi sayesinde elde ettikleri kazanımlar, sadece Rusya’yı değil tüm dünyayı etkilemiştir. Pek çok batı ülkesi, doğudaki devrimin yarattığı etki nedeniyle kadınların toplumsal konumlarını iyileştirmeye yönelik adımlar atmak zorunda kalmışlardır.

Başta Lenin, Krupskaya ve Kollontay olmak üzere devrimin mimarları, ilk günlerden itibaren emekçi kadınların sorunları ile ilgilenmiş ve kadınları mücadelenin bir parçası haline getirmek için uğraşmışlardır. Çünkü onlar, kadınların kurtuluşu için işçi sınıfı iktidarının zorunlu olduğunu ve işçi sınıfının iktidara taşınmasının da ancak kadınlarla birlikte mümkün olabileceğini biliyorlardı.

1917 Kasım’ından sonra devrimcileri, savaştan yorgun düşmüş, kıtlık içinde yaşayan ve eğitimsiz bir halk bekliyordu. Yepyeni bir insanı ve toplumu tarif eden devrim, yüzyıllardır süregelen alışkanlıklarına tutunmuş gericilerle de mücadele etmek zorundaydı. Devrimin hemen ardından yapılan değişiklikler ile kadın ve erkek yasalar önünde eşitlenmişti fakat toplumsal yaşamda gerçek bir eşitliğin sağlanabilmesi için çok daha fazlası gerekecekti. 

ÇARLIK RUSYASI’NDA KADIN

Devrim öncesi Çarlık Rusyası’nda kadın en iyi şekilde “yokluk”larla anlatılabilirdi. Yasalar karşısında da toplumsal yaşamın içinde de ezilen ve ikinci sınıf sayılan kadın için siyasi bir haktan söz etmek mümkün değildi. On kadından dokuzu okuma yazma bilmiyordu ve çoğu kendi evinde ağır iş yükü altında karşılıksız çalışan birer hizmetçi konumundaydı.

Ücret karşılığında çalışan kadınların oranı sadece yüzde 8’di ve bunların yarısından fazlası toprak beylerinin yanında hizmetçi veya gündelikçiydi. İşçi olan az bir kesim ise oturmanın bile yasak olduğu, her tür aşağılanma ve tacizin sıradan sayıldığı, bazen işgününün 16 saati bulduğu şartlarda çalışıyordu. Kadınlar erkeklerle kıyasla çok daha fazla baskı ve sömürüye maruz kalıyordu. 

Böyle bir tabloda bile Ekim Devrimi'ne doğru giden yolda kadınlar hep vardı. Kadınlar, devrimin önünü açan işçi eylemlerinde ve önemli grevlerde yer aldılar. Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin kurulmasıyla birlikte, öncü kadınların yoğun çabasıyla kadının kurtuluşu yolunda önemli adımlar atılıyordu. 1900 yılında N. Krupskaya, Rusya’da işçi kadınların durumunu değerlendirdiği “İşçi Olarak Kadın” isimli bir broşür hazırlamıştı. 1903'teki ilk parti programında; kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, doğum izinlerinin artırılması, ücretlerin eşitlenmesi ve kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreşlerin kurulması gibi maddeler yer alıyordu. Devrimle birlikte programdaki her madde üzerine tek tek çalışılacak ve kadının toplumsal yaşamdaki eşitlik ve özgürlüğü garanti altına alınacaktı.

DOĞU’NUN KADINLARI

Ekim Devrimi’nden önce ülkenin doğusundaki kadınların yaşamları ise Rusya’daki şartları aratacak nitelikteydi. Orta Asya coğrafyası, din ve geleneklerin hâkimiyetinin en yoğun hissedildiği, farklı kültürlere sahip Müslüman halklardan oluşuyordu. Sovyetler Birliği’ne katılmalarıyla birlikte Doğu Cumhuriyetleri’nin kadınları için de eşitlik ve özgürlük kapısı aralanmıştı. Ancak hem işçi sınıfının iktidarını hem de doğunun kadınlarını, batıdan çok daha zorlu bir süreç bekliyordu.

Doğu halklarında kadın ikinci sınıf insan bile değil, alınıp satılan bir "mal"dı. Anlaşılır olması açısından tercih edilmiş bir sözcük değil bu, günlük yaşam dilinde de kadın "mal" olarak geçiyordu. Bir kadının kim olduğunu öğrenmek için “kimin malı” olduğu soruluyordu. Kadın önce babasının, sonra kocasının; kocası kendisinden önce ölürse kocasının akrabalarının malı demekti. Başka türlüsünü istediğinde ise sonu sıklıkla ölüm olurdu.

Başlık parası karşılığında kız çocukları, yaşlı ve zengin adamlara satılıyordu. Evlilik bir ticaretten ötesi değildi. Başlık parası, devrimden sonra Doğu'da uzun süre mücadele alanlarından biri olmaya devam etmiştir.  Komünist Parti üyesi bir erkeğin başlık parasının yüksekliği karşısında bulduğu çözüm, durumun vehametini görmek açısından anlamlı olacaktır. Başlık parasını kadınların bazı özelliklerine göre sınıflandırarak daha “makul” bir ödeme planı çıkarmıştır:

  • Genç, güzel ve varlıklı bir ailenin kızı 300 ruble
  • Yoksul bir ailenin kızı veya yetim 150 ruble
  • Genç dul veya boşanmış kadın 100 ruble
  • Orta yaşlı dul veya boşanmış kadın 50 ruble

Kadın evlendiğinde yeni ve daha zor bir kölelik dönemi başlardı. Hele ki bir kız çocuğu dünyaya getirirse onu çok daha kötü günler bekliyor anlamına gelirdi. Kız doğurduğu için aşağılanacak, dövülecek, kapı önüne konulacak ve kızı da kendisiyle aynı kaderi paylaşacaktır. Bazı yerlerde kız çocuk doğduğunda yas ilan edilirdi. Kız bebekler daha kısa süre emzirilirdi. Çok küçük yaşlardan itibaren su taşıma, halı dokuma, tarla ve ev işlerinde annelerine yardım etme gibi işleri yapmak zorundaydılar. Evlilik çağında (ki hâlâ çocukturlar aslında) para getirecek değerli bir mala dönüşürlerdi. 

DEVRİM DOĞUYA İLERLİYOR

Rusya’daki devrimin ardından Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve partinin kadınlar arasında çalışma kolu (Ruşça kısaltması: Jenotyel), sosyalizmin Doğu topraklarında inşası için aktif bir çalışma yürütürler. 1921'de "Doğulu Kadınlar Arasında Örgütleyici Olarak Çalışan Komünist Kadınların Konferansı” yapılır. A. Kollontay, bu konferanstan aktardığı notlarında; partinin kadın kitlelere ulaşmak için yürüttüğü faaliyetlerin Doğu'da da geçerli olduğunun ancak çalışmaların bazı yerel özellikler taşıması gerektiğinin altını çizer. "Çalışmanın ağırlık noktası kulüpler, okullar ve kapsamlı bir aydınlatma kampanyası yardımıyla genel kültür düzeyini yükseltmek, kadına günlük yaşamda daha çok özgürlük sağlamak ve kadının çıkarlarını korumak olmalıdır" sonucu çıkmaktadır konferanstan.

1922'de Bakü'de yapılan Transkafkasya'nın Emekçi Kadınlarının Birinci Kongresi'ne ise bölgeden 262 kadın delege katılmıştır. Doğulu kadınların, çok karılılığın ve başlık parasının yasaklanması, erken yaşta kız çocuklarının evlendirilmesinin önüne geçilmesi gibi talepleri vardır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Doğu’nun kadınları için farklı çalışma yöntemleri geliştirmek zorunluluğunun farkındadır. Bu coğrafyada kadınlara ulaşmak kolay değildir. Jenotyel’in başkanı Artyuşina sunduğu raporda; en önemli ve acil işin, bölgeyi ve geleneklerini yakından tanıyan yerli kadınlar arasından yönetici kadrolar yetiştirilmesi olduğunu söylemektedir.

Jenotyel üyesi kadınlar için hiç kolay olmamıştır Doğu’da dönüşüm yaratmak. Yabancı oldukları bu kültürün içine girebilmek ve kadınlara ulaşabilmek için çarşaf giymek zorunda kalırlar, sokaklarda erkekler tarafından taciz edilir hatta dayak yerler. Cesur ve kararlı pek çok kadın devrimci, Doğu’nun kadınları için çıktıkları yolda katledilir. Katledilenlerin yerine yenileri gelir, hiç vazgeçmezler mücadeleden. Tek tek ulaşırlar kadınlara ve kurtuluşa.

Doğu’da örgütlenmek için geliştirilen araçlardan birisi, sadece kadınların çalıştığı ve erkeklerin girmesinin yasak olduğu kadın bakkallarıdır. Kadınlarla alışveriş sırasında tanışılır ve sıklıkla sağlık, eğitim gibi konularda bilgilendirme yapılır. Örneğin orada görevli bulunan bir doktor, tanıştığı kadının çocuğunu muayene etmek ve aşılamak için ilgili merkeze çağırır ve böylelikle ilişki kurulmuş olur.

Bir başka örgütlenme aracı olan kadın kulüplerinde ise okuma yazma kursları, meslek eğitim kursları, toplantı ve konferans salonları bulunur. Kulüpler, zamanla şiddet gören kadınların sığınma yerine de dönüşür. Bir yandan din adamlarının karalama ve korkutmaları, öte yandan kocaların tehdit ve şiddeti arasında sıkışan kadınların merkeze gelmesi kolay olmasa da birileri kapısını çalmaya başlayacak ve gerisi gelecektir.

Tüm bu araçlarla temel hedef öncelikle kadınları hukuki hakları konusunda aydınlatma ve bilinçlendirme olarak planlanır. İkinci sırada okuma-yazma, temel sağlık eğitimi ve kültürel faaliyetler gelir. Son aşamada ise kadını toplumsal üretime çekmeye yönelik çalışmalar ve meslek eğitim kursları hedeflenir.

Yüzyıllarca bu topraklarda kadın emeğinin ürünü olagelmiş ancak kadının hiçbir hak talep edemediği halı ve kilim dokumacılığı işinin kooperatifleştirilmesi atılan önemli adımlardan biridir. Bu kooperatifler sayesinde kadınların emeğinin yok sayılmasına izin verilmeyecek, kadına ekonomik bir özgürlük sağlanmış olacaktır.

Kadınların ipek ve pamuk sanayi alanındaki çalışmaları ücretlendirilir ve kadınlar fabrikalarda çarşaflarını çıkararak çalışırlar. Fabrikalarda kadınların eğitimi çeşitli kurslarla sağlanır ve kadınların üretime katılmasını kolaylaştırmak için çocuk yuvaları açılır.

Kırsal alandaki kadınların ekonomik bağımsızlığı için tarım kolektifleştirilir (kolhoz çiftlikleri). Kadınlar kolhoz çiftliklerinde çalışır ya da mesleki bir eğitim alırken, çocukları kolhozun kreşlerinde bakım görürler.

Çarşaf ve peçeye karşı mücadelede ise dini duyguların incinmemesi yönünde özel bir çaba harcanır. Doğu’nun örgütlü kadınlarından çarşafın yasaklaması için sık sık talep gelse de bu yasak hiçbir zaman uygulanmaz. Çalışmalar; çarşaf-peçeye karşı propaganda, kadınları çarşafı çıkarmaya teşvik etme ve karşılaşacakları sorunlar karşısında kadınları koruma şeklinde planlanır. Çarşaf ve peçeye karşı yapılan kitlesel eylemlerde kadınlar, meydanlarda çarşaflarını yakarlar. 1936 yılına gelindiğinde Özbekistan'ın başkentinde tek bir çarşaflı kadın bulunmaz.

Çarlık döneminde Orta Asya'da okuma yazma bilen kadın sayısı yok denecek kadar az iken 1936 yılında okuma yazma bilmeme gibi bir durumdan söz edilemez. 1940’lı yıllarda Doğu’nun kadınları devrim sonrası kurulan pek çok üniversitede eğitimci olarak görev yapmaktadır. Erkek işi sayılan pek çok meslek kadınlara açılmıştır. 1948 yılında Özerk Cumhuriyetler Yüce Mahkemesi üyelerinin %33,6’sı kadınlardan oluşmaktadır. 

DEVRİMLERİN MİRASI

Kısa bir yazıda özetlemeye çalıştığımız bu yolculuk; pek çok acıyı ve kaybı bir o kadar da umudu barındırıyor içinde. Devrim sadece emekçi halkın sömürülmesine son vermekle kalmıyor, birkaç on yılda yepyeni bir toplum ve insanı da yaratıyor. Yaşamın her alanında mümkün kıldığı adalet, eşitlik ve özgürlük nedeniyle insanlık, Ekim Devrimi’ne çok şey borçludur. 1917’nin büyük devrimcilerinin kadınların kurtuluşu için verdikleri bu hayranlık verici mücadele, bugüne de ışık tutmaya devam ediyor. 

Bu sebeple, ne bir başlangıç noktası ne de son duraktır Ekim Devrimi. Kendisini önceleyen tüm devrimler tarihinin mirasıdır. Kendisinden sonra gelecek ayağa kalkışların da rehberi olacaktır aynı nedenle. Dönüp dönüp tekrar bakılacak ve hatırlanacaktır tarih, kendi geleceğimizi örerken.