Deniz Yücel olayı: Almanya ile AKP arasında vekâlet savaşı

Alman Die Welt gazetesinin muhabiri Deniz Yücel'in tutuklanması, Almanya'da infial yarattı. Peki Almanya'da, Alman politika ve medya erkanınca pek de sevilmeyen Yücel, nasıl oldu da birden sevilmeye başladı?

Tevfik Taş

Gazeteci Deniz Yücel olayında bir Soğuk Savaş kavramı olan ''vekâlet savaşı'' nitelemesini kullanmamızda sakınca görmüyorum. Hatta bu olayı en iyi tarif eden kavramın bu olduğunu düşünüyorum. İki güç birbiriyle savaşıyor, ama bunu dolaylı yol, yöntem ve araçlarla yapıyor.

Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel'in haksız-hukuksuz bir şekilde tutuklanması ile başlayan süreç, islamofaşist AKP iktidarı ile Avrupa'nın kudretli emperyalist gücü Almanya arasındaki hiç de yeni olmayan gerilimin açığa çıkan son perdesidir.

15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasında AKP kurmayı 31 Temmuz'da Köln'e iki bakanını göndererek ''Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi'' düzenlemişti. Mağduriyet sakızını çiğnemeyi öteden beri bellemiş islamcılık bir kez daha mağdur ve demokrasi kavramlarını gevelemek için kolları sıvamıştı.

SİLAH SATARIM – İŞGÜCÜ ALIRIM

Alman kamuoyu ile Alman devletinin ortak fikri, ''Erdoğan bir diktatördür ve Almanya iç güvenliği için tehdit haline gelmiştir'', demiştik.  Osmanlı Devleti'nin son döneminden şimdiye dek süregelen Türkiye – Almanya ilişkileri belki de ilk kez bu denli gerilmiş, birinci paylaşım savaşının ''silah kardeşliği'' ile açılan parantez, NATO üyeliği, anti-komünist cephede birliktelik, ''silah satarım-işgücü alırım'' süreçlerinden evrilerek bugünlere geldi.

Proje partisi AKP denetimden çıkıp başka dengelere oynamaya başlayınca islamcılığın hamasî mağduriyet söyleminin analojik devamı sayılabilecek olan ''demokrasi'', ''insan hakları'', ''basın özgürlüğü'', ''güçler ayrılığı ilkesi'' ve ''totalitarizm karşıtlığı'' beşlisi yeniden tabancanın ağzına sürüldü.

DENİZ YÜCEL: ALMANYA'DA SEVİLMEYİP, TÜRKİYE'DE 'SEVİLEN' GAZETECİ

Polemiğe teşne, anarşizan ve 'harbi' dilinden dolayı Almanya'da pek de sevilmeyen Deniz Yücel, ''sol eğilimli'' taz eski muhabirliğinden muhafazakâr Die Welt'in yeni muhabirliğine geçişte arkasında birikmiş bir külliyat da bırakmıştı.

Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'tan Şansölye Angela Merkel'e, Yeşiller partisinin etkili ismi Jürgen Trittin'den sosyal demokrat SPD'nin üst düzey yöneticilerine kadar ''toplum''un pek çok kesiminden kendisine destek mesajları gelmesine bakmayın. Deniz Yücel burada adları geçenlerin tamamı ile ciddi sorunlar yaşamış bir gazetecidir.

'DOMUZ GAZETECİLİĞİ'

Liberal 'sol' taz'da gazetecilik yaptığı dönemde Joachim Gauck'un cumhurbaşkanlığına şiddetle itiraz den Deniz Yücel, Gauck'u ''Holocaust'u olduğundan daha masûm göstermek''le suçlamıştı. 

Gauck'un 2003'ten 2012'ye dek yönettiği 2 bin çalışanı olan anti-komünist ''Unutmaya Karşı – Demokrasi İçin'' adlı derneğin Demokratik Alman Cumhuriyeti ile Nazi Almanya'sını eşitleme çabasına kısmen de itiraz etmesi üzerine küplere binen eski Maocu, yeni çevreci Jürgen Trittin, Deniz Yücel'i eskiden kendi yoldaşlarının düzen medyasını eleştirmek için kullandığı ''domuz gazeteciliği'' yapmakla suçlayarak, taz gazetesi baş editörüne Yücel'i şikayet etmişti. 

Trittin'in baskılarına boyun eğen taz genel yayın yönetmeni Ines Pohl ve editör Stefan Reinecke Deniz Yücel'e sahip çıkmak şöyle dursun, ''yazdıklarını onaylamıyoruz, kendisini bağlar'' diyerek Deniz Yücel'in gazeteden kopmasının ön koşullarını yaratmışlardı. 

'CUNTA İŞBİRLİKÇİSİ NAZİ KUŞAĞINDAN GÖREVİ DEVRALDI'

Deniz Yücel, 2013'de Papa Françis'in Alman Papa'nın yerine seçilmesinin ardından kaleme aldığı yazısında ''cunta işbirlikçisi, Nazi kuşağından görevi devraldı'' diye yazdığı için kıyamet kopmuştu.

taz yönetimi ''Papa Françis ile cunta işbirliği kanıtlanmamıştır'' mealinden bir şeyler yazarak Deniz Yücel'i bir kez daha ayazda bırakmıştı.

20 BİN AVRO CEZA

Sosyal demokrat SPD'nin 'saygın' üyesi, ırkçı kitaplar yazarı Thilo Sarrazin için yüz felcini kast ederek, ''daha beteri olsun'' diye yazdığı için kişilik haklarına hakaretten dolayı Berlin mahkemesince 20 bin avro cezaya mahkûm edilen Deniz Yücel, yine terk edilmiş, yine yukarıda sıralanan saygın ''toplum''dan destek bulamamıştı.

Gazeteci Fulya Canşen, T24'te (11 Şubat 2016), en son Merkel ile dönemin TC Başbakanı Ahmet Davutoğlu Berlin buluşmasında basının sorularını yanıtlarken özellikle Merkel'in Deniz Yücel'in sorularından rahatsızlık duyduğunu anımsatırken pek haklıdır. 

OFSAYTA DÜŞEN – OFSAYTI KURAN

Sözü geçen ''toplum''un ortak nefretine nail olmuş bu ele avuca sığmaz gazeteci nasıl oldu da birden bire değere bindi?

Deutsche Welle Baş Editörü Alexander Kudascheff 28 Şubat'ta Deniz Yücel'in tutuklanmasından hareketle kaleme aldığı yorumda ''Türkiye ofsayta düştü'' nitelemesinde bulundu.

NATO propagandası yapıp emperyalist politikaları meşrulaştırmak gibi bir işlevi olan Münih Güvenlik Konferansı'nın geleneksel sponsoru DW'nin Baş Editörü Alexander Kudscheff, AKP önderliğindeki Türkiye'nin ofsayta düştüğünü söylüyor ama bu ofsaytı kim ya da kimlerin kurduğunu söylemiyor nedense.

Çok açık ki, sevilen Deniz Yücel değil; Deniz Yücel'in sağladığı ''ofsayt durumu''dur!

LİBERALLİĞİN VE ULUSALCILIĞIN SÜT EMDİĞİ ORTAK MEME: SINIFLARÜSTÜCÜLÜK

Liberalliğin en absürd iddiası, kendi gibi düşünmeyenleri ''ulusalcı'' olarak yaftalamasıdır. Benzer bir şekilde ulusalcılığın kendi temsiliyetini sınıflarüstü olarak sunma iddiasında olduğu gibi.

Liberalliğin ''demokrasi - insan hakları - basın özgürlüğü - güçler ayrılığı ilkesi - totalitarizm karşıtlığı'' beşlisinde de, ulusalcılığın korporatif ''hepimiz aynı gemideyiz'' iddiasında da örtük olan şey, sınıflarüstülük saçmalığıdır. 

Kapitalizmin aynı memeden emzirdiği bu iki çocuğu, toplumsal meşruiyet arayışında her ne hikmetse, solu/sosyalizmi kendisine yedeklemeyi şiddetle arzular.

Kılıçların çekildiği bu konjoktürde Deniz Yücel perdesi arkasında dönen oyunları görmek, sol açısından yedeklenmememenin ön koşuludur. 

İslamofaşist AKP önderliğinin savaş aracı haline gelen DİTİB, UTED, Almanya Yeni Türk Komitesi (AYTK), Osmanen Germania Box Klübü, Muhammet Taha Gergerlioğlu MİT'i ve bilcümle AKP ''seçmen''ine karşın, emperyalist Almanya'nın kırbaç gibi kullandığı parası, vakıfları, istihbarat faaliyetleri var.

ERDOĞAN NEFRETİ EMPERYALİZM HAYRANLIĞINA KAPI AÇMAMALI

Sol, bunlardan hangisinin arkasında yer almalı?

Elbette, hiçbirinin!

Sol, gözü dönmüş islamcılığın da, dünyayı sömürü ve ateş ile yönetmeye çalışan emperyalizmin de karşısında durmaldır. Erdoğan nefreti, emperyalizm hayranlığına kapı açmamalıdır. 

Ne dönek Trittin, ne anti-komünist Gauck, ne sermayenin sadık uşağı Merkel, ne onların borazanı ''insan hakları sevdalısı'' medya, ne emek düşmanı sosyal demokrasi, ne de kapitalizmin ehlileşebileceği duasına çıkmış Sol Parti, Deniz Yücel adına kodlanmış bir basın özgürlüğünün samimi savunucusu olabilir. Her şey düzmece, her şey kurgu.