Cerablus’ta Amerikan oyunu: Tavşana kaç, tazıya tut

Türkiye’nin, “ılımlıları” da yanına alarak Cerablus’a başlattığı operasyon, ABD açısından her yönüyle bir “kazan-kazan” anlamına geliyor. Kürtlere şantaj, Türkiye’nin IŞİD karşıtı savaşa doğrudan katılması, “ılımlıların” yeniden denkleme girmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün tersinden ortadan kalkması…

Erman Çete

Türkiye’nin geçen Temmuz ayından beri girdiği yönelim, tamamına erdi ve Irak-Şam İslâm Devleti’nin (IŞİD) elindeki Cerablus’a operasyonla “taçlandı.”

Geçen Temmuz ayından beri diyoruz, zira Türkiye 2015’in yaz aylarından bu yana, başta ABD ve Rusya olmak üzere, uluslararası baskılar sonucunda sınır güvenliğini artırmaya başlamış, kimisi göz boyayan, kimisi gerçek bazı adımlar atmaya başlamıştı. Eğer Abdülkadir Selvi’ye de inanacak olursak, Rusya’ya ait uçak düşürülmeden önce ABD’yle birlikte Cerablus’a operasyon planları yapılmış, uçağın düşürülmesiyle operasyon suya düşmüştü.

Rusya ile buzları eriten Türkiye’nin, Suriye denklemine yeniden dahil olacağı, dahası, Suriye denklemine Türkiye’nin yeniden dahil olması için, Ankara’nın Moskova ile barışması gerektiğini ABD’liler de söylüyordu. Şimdi, 15 Temmuz’dan sonra iyice kıvama gelmiş bir AKP’nin, ABD ve Rusya’dan da destek alarak “sınırı kapatma” iddiasıyla Suriye’ye girmesi, beklenmedik değil.

TÜRKİYE’NİN DURUMU

İddia bu, ancak kazın ayağının bundan fazla olduğu biliniyor. Türkiye, cephe gerisinde hiçbir “IŞİD temizliği” yapmadan, IŞİD’e karşı resmi olarak savaşa giriyor, bu bir.

İkincisi, Türkiye’nin yanı sıra ABD, Katar ve Suudi Arabistan’ın da desteklediği operasyona katılacak cihatçı grupların kapasiteleri şüpheli. Daha önce de Halep’in kuzeyinde IŞİD’e karşı savaşan bu grupların herhangi bir başarısı yok.

Üçüncüsü, yine cephe gerisi temizliği ile bağlantılı olarak, Türk ordusunun komuta kademesinin liyakatından tutulsun da alt kademelerin moraline kadar bir dizi soru işareti bulunuyor.

Dördüncüsü, Cerablus harekâtının IŞİD ile birleşen ve hatta onu aşan bir “Kürt koridorunu kesme” anlayışı ile çakıştığı biliniyor. Türkiye’nin Suriye topraklarına girişinin, Kürtlerin de bölgede hak iddia etmesi nedeniyle hem Türkiye’deki, hem de Suriye’deki Kürt sorununu karmaşıklaştıracağı açık.

Beşincisi, Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün öneminden bahsetmesine rağmen, ülkenin toprak bütünlüğüne yönelik çekiştirmeler yalnızca Kürtlerden kaynaklanmıyor. Ankara’nın desteklediği “ılımlı” gruplar, Nusra Cephesi dahil, Suriye’nin kuzeybatısında ve kuzeyinde bir dizi bölgeyi Suriye’nin egemenliğinden çıkartmış durumda. “Toprak bütünlüğü” yalnızca ülkenin topraklarının başka bir yere alınıp taşınmasından ibaret olmasa gerek. Suriye’nin egemenlik alanına yapılan her müdahale bir işgal girişimidir ve Türkiye Halep’in kuzeyine, merkezine ve güneyine cihatçı akışını sürdürdüğü sürece Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsetmek, Kürt düşmanlığı için bir kılıftır sadece.

ABD’NİN OYUNU

Bunun bir “oyun” olduğunu, Washington’un tüm “ortaklarını” kullandığı bir kazan-kazan müsabakasına giriştiği artık görülmeli.

Es Sefir gazetesinden Abdullah Süleyman Ali’nin makalesi bu durumu iyi özetliyor. ABD, Rojava’daki mevcudiyetini siyasi ve askeri olarak garantilemek istiyor. Bunun için, PYD’den talepleri mevcut. Kürtlerin bazı Amerikan talepleri hakkında isteksiz olduğu söyleniyor, ABD ise bu isteksizlik karşılığında siyasi ve askeri desteğini sınırlandırıyor.

ABD’nin en önemli koşullarından birisi, hâlâ “Rojava Peşmergesi”nin Suriye’ye geçişi. PYD buna itiraz etse de, ABD’nin baskısı sürüyor.

Cerablus, bu noktada ABD’nin Kürtlere şantajının da adı oluyor. ABD, Türkiye ile Kürtler arasındaki dengeyi hâlâ gözetiyor ve Kürtlerin Cerablus’a yönelmesine yeşil ışık yakmıyor.

Bu noktada, Azez-Mare hattının bir diğer adı olan “Şehba bölgesi” için PYD’nin ABD ile bir uzlaşmaya gidebileceği konuşuluyor. En azından ABD’nin beklentisi bu yönde. Son zamanlarda yeniden gündeme gelen “çözüm süreci” tekerlemesinin, KCK’dan yapılan açıklamanın ve Öcalan’la devletin yeniden görüşmeye başladığı söylentilerinin başka bir anlamı da bulunmuyor.

Bu nedenle, Türkiye açısından Cerablus “son şans” olarak da görülebilir. Siyasi olarak içeride “milli mutabakat”a uygun bir dış müdahale, askeri olaraksa tedirginlik uyandıran ama iktidar açısından mecbur kalınan bir hamle. Bölgede tüm ortakları darbe alırken kendi darbesini gecikmiş olarak yaşayan AKP ve Erdoğan’ın, ABD ile Rusya’nın çizgisine geldiğini de resmen ilân ettiği bir macera…

Hâlâ 15 Temmuz’un “tamamen başarısız” olduğunu düşünen var mı?