Brezilya'da neler oluyor?

Brezilya'da İşçi Partisi'nin düzen içi bir sosyal demokrat parti olarak yolsuzluklara bulaşmış olması hayret verici değil, fakat operasyonu yöneten ABD ve Brezilya sermayesinin “temiz toplum” aranışı içinde olmadığını herkes biliyor.

Erhan Nalçacı, Merve Uzuner

Brezilya’da iktidardaki İşçi Partisi’ni (PT) düşürmeye dönük ABD’nin de içinde olduğu bir operasyon yürüyor. Türkiye’de önce Ergenekon Davası’nda  rejim değişikliğini, sonra ise Erdoğan’ın siyaset dışı bırakılmasını amaçlayan süreçlerde gördüğümüz gibi kuvvetli savcı/yargıç ikilisi ve yönlendirici gücü olan medya bu operasyonda büyük rol oynuyor.

Yolsuzluk suçlamaları ile eski devlet başkanı Lula gözaltına alındı, bunun üzerine Lula dokunulmazlık sağlamak için Rouseff tarafından hükümet sekreteri olarak atandı. Ancak bu da karşı tarafın yargı üzerinden gelen hamleleri ile karşılandı. Bir yandan da her iki taraftan yüzbinlerce insan sokak eylemleri yapıyor.

İşçi Partisi'nin düzen içi bir sosyal demokrat parti olarak yolsuzluklara bulaşmış olması hayret verici değil, fakat operasyonu yöneten ABD ve Brezilya sermayesinin “temiz toplum” aranışı içinde olmadığını herkes biliyor.

BREZİLYA'DA İŞÇİ PARTİSİ DÖNEMİ
2002’de Luiz Inácio Lula da Silva başkan seçildi. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Lula, metal işçileri sendikası başkanlığı yapmış, büyük çaplı grevler örgütlemiş, tutuklanmış, 86’da hazırlanan sivil anayasada aktif görev almış, 89 seçimlerine katılmış ve seçimleri kaybetmiş bir siyasetçiydi. 2002 yılındaki seçim kampanyasında işçi imajını değiştirerek ilk defa takım elbise giydi. Brezilya'nın dış borçlarını ödememesi gerektiğine yönelik taleplerini vurgulamaktan vazgeçti. Bunun yerine açlık ve yoksullukla mücadele ve daha iyi eğitim olanaklarını vurgulamaya ve sermeye çevreleriyle güven ilişkisi geliştirmeye başladı. Bunu IMF’nin güvenini kazanması izledi.

Devraldığı IMF programını ve borç ödemelerini sürdüreceğini açıkladı. Böylelikle ülkedeki sermaye çevrelerinin de desteğini aldı. Bu desteğin karşılığını da seçim sonrası başta merkez bankası olmak üzere tarım, sanayi gibi bakanlıklara sermaye temsilcilerini atayarak ödedi.

Lula’nın halefi olan Dilma Rousseff de aynı çizgide devam ediyor. O da tıpkı Lula gibi devrimci bir geçmişe sahip. 2013’te yaşanan protesto eylemlerini desteklediğini açıklamış fakat halkın taleplerinin çok küçük bir kısmına yanıt vermişti. Öte yandan yoksullar ve işçi sınıfı için aile yardımlarını genişletti ve bu şekilde 13 milyon aileye ulaşmayı başardı. 2003’ten bu yana işsizlik %12’den %5’e indi ve Lula artan sosyal harcamaların finansmanını burjuvazinin vergilerini artırarak sağladı.

Gelişmelerle ilgili Brezilya’daki iki komünist partinin farklı sonuçlara ulaşan iki değerlendirmesi şu şekilde:

Brazilya Komünist Partisi (PCB) Ulusal Siyasi Komisyonu’nun 21 Mart 2016 tarihli açıklaması

Brezilya kurumsal ve siyasi krizi, hükümetin artan kırılganlığıyla ve burjuvazinin önemli bir kesiminin başkanın görevden alınması kampına geçmesiyle giderek derinleşiyor. Burjuvazinin hegemonik kesiminin anayasayı ihlal edip amaçlarına ulaşmak için haberleri manipüle ederek kendi koyduğu kural ve yasaları ihlal ettiği demokratik hukuk devleti denen sistemin kirli bir tartışması ile karşı karşıyayız. Egemen sınıfların ikiyüzlülüğü, görevden alma kampanyasına yolsuzluğa bulaştığı için çoktan hapiste olması gereken Eduardo Cunha’nın öncülük etmesiyle iyice belirgin bir hal almıştır.

Hükümeti yıkmak isteyen hükümetten daha da muhafazakâr olan kesimler, İşçi Partisi (PT)’nin sendikacılar ve sosyal aktivistlerden oluşan tabanıyla çelişmemek için kademeli olarak uyguladığı programı hızlandırmak istemektedirler. Bunlar, uluslararası sermayeye bağlı eski finans oligarşisi, sanayi, ticaret ve hizmet sektörü oligopolları, tarım ürünü tacirleri ile PT hükümetinin sınıf uzlaşmacılığı politikası sayesinde servetine servet katanlardan oluşmaktadır.

Küresel ekonomik krizin ve onun Brezilya’daki etkileri sonucunda PT’nin kitleleri pasifize etmeye devam etmesinin mümkün olmaması, burjuvaziyi PT’yi dışarıda bırakarak “safkan” bir hükümet kurmaya yöneltti. Ancak bu tespit bizi, sağın saldırılarına maruz kalmış olsa bile eylemlerin öncesinde diktatörlük zamanındaki Ulusal Güvenlik Yasası’na benzeyen Antiterörizm Yasası’na sığınarak toplumsal hareketleri kovuşturup kriminalize etmeyi amaçlayan hükümet ile dayanışmaya sürüklemez.

Sağın bu saldırısının baş sorumlusu, tüm bu süreçte sınıf uzlaşmacılığı siyaseti yürütmesinin yanı sıra sendika ve toplumsal hareketlerin liderlerini yanına çekerek kitleleri pasifize eden İşçi Partisi’nin kendisidir. Şu an gerçekleşenler, PT’nin 13 yılı aşkın süren hükümeti boyunca gerçekleştirdiği siyasal tercihlerin bir sonucudur. Şunu unutmayalım ki, burjuvazi çıkarlarına uygun olarak kurumlara müdahale edebilecek yeterli mekanizmalara sahip olmayı sürdürdü. Bu sebeple, açıkçası şu anda yaşananlar demokrasiye karşı bir darbe değil, ama kapitalizmin yönetilmesi için PT’ye ihtiyacı olmayan burjuvazinin bir manevrasıdır. Biz başından itibaren bu görevden alma sürecinin karşısında olduk, çünkü biliyoruz ki sonuç ne olursa olsun işçilerin aleyhine olacaktır. Ayrıca uyarıyoruz ki, kendi liderleri de yolsuzluğa bulaşmış olan egemen sınıflar, başkanın görevden alınması siyasi sorununu bir an önce çözüp ardından da kendi yöneticilerine yapılan suçlamaları ortadan kaldırmak için görevden alma sürecini hızlandırmaktadırlar.

Zaman, sosyalist kamptaki tüm güçlerin ve partilerin, sınıf sendikacılığının, şehirdeki, kırdaki ve çevreci toplumsal hareketlerin, antikapitalist kolektiflerin, ve adil ve eşitlikçi bir toplumu arzulayıp bunun için mücadele eden herkesin bu ağır konjonktür karşısında büyük bir mücadele cephesi oluşturmak üzere yeniden örgütlenmesine başlama zamanıdır. Ülkeyi yeni bir yöne sokmak üzere, sermayenin saldırısına muhalefeti ileriye taşımak amacıyla işçiler için sol bir alternatif üretecek, tüm bu mücadeleleri istisnasız hepsinin katılımıyla birleştirecek bir siyasi program inşa edilmelidir.

Brezilya'nın Komünist Partisi (PCdoB) uluslararası ilişkiler sekreteri Jose Reinaldo Carvalho ile İstanbul’da 21 Şubat tarihinde yapılan söyleşiden

Brezilya, ülkenin sol güçleri ve merkez solundan oluşan koalisyonun öncülüğünü yapmış olan, bir önceki başkan Lula’nın seçildiği 2003 seçimlerinden bu yana tarihsel bir dönemden geçmekte. O zamandan bu yana ülke egemenliğini korumak, halkın çıkarlarını yüceltmek ve demokrasiyi derinleştirmek için bir dizi siyasi, ekonomik ve sosyal değişimler gerçekleştiriliyor.

Brezilya’da yaşanan bu süreç Latin Amerika’nın diğer ülkelerinde yaşanan süreçler ile hemen hemen aynı noktaya tekabül eder. Biliyorsunuz ki Chavez’in devlet başkanı seçildiği 1998 yılından bu yana gerçekleşen birçok seçimin galibi sol ya da merkez soldan devlet başkanları oldu; Uruguay, Brezilya, Ekvator, Arjantin, Şili, Bolivya, Nikaragua, El Salvador ve tabii ki Venezuela. Paraguay’da ise hükümet bir darbe ile düşürüldü. Emperyalist güçler ve ulusal kapitalizm, ülkedeki siyasi istikrarsızlığı provoke etmek adına bu süreçten yararlanmaya çalışıyor.

Böyle bir düzlemde, PCdoB’nin en önemli görevi tüm bu saldırıyı durdurmaktır. Çünkü bu saldırılar bir darbenin habercisidir. Fakat gerçekleştirmeyi düşündükleri darbe alışılagelen darbelerden farklı olarak, anayasal ve yargısal bir darbe olacaktır, aynı Paraguay’da ve Venezuela’da olduğu gibi.

Bunun dışında PCdoB gerçek dönüşümler için yani yapısal değişimler için mücadele saflarını sıklaştırmalı. Çünkü tüm bu olan biten hükümetimizin eksik ve zayıf bıraktığı siyasetten bağımsız değil. Bu eksiklerden bir tanesi henüz gerekli yapısal reformların gerçekleştirilmemiş olması, yapılan dönüşümlerin derinleştirilmemesi. Eğer ilerici güçlerin ve toplumsal hareketin temsilcisi olan mevcut hükümet gerekli reformları gerçekleştirmezse, hükümeti sadece sağın planladığı darbelere karşı savunmak yeterli olamaz. Dolayısıyla hükümeti darbelere karşı savunabilmek için, gerekli darbeleri yapması adına baskı uygulamalıyız. Tarım reformu yapılmalı, kentsel dönüşümler gerçekleştirilmeli, dünya emperyalizmi ve Avrupa Birliği’nin temel neo liberal politikalarına karşı ulusal ekonomi savunulmalı.


Brezilya’daki iki komünist parti, PCB ve PcdoB'nin kısa tarihi

1922’de kurulan Brezilya Komünist Partisi (PCB), kuruluşundan birkaç ay sonra yeraltına iner. 1927’de sekiz aylık bir legalite dönemi geçiren Parti, 1935’te Luis Carlos Prestes önderliğinde başarısız bir ayaklanma başlatır. 1945’teki yasallık süreci ise 1947 yeniden yeraltına geçişle sonlanır.

Troçkistlerin 1920’lerdeki kopuşlarının ardından, 1956’daki SBKP 20. Kongresi sonrası PCB’de yeni bir ayrışma süreci başlar. Kruşçev çizgisinin benimsenmesine karşı çıkanlar ayrılıp 1962’de PcdoB’yi kurar.

1960’ların başında kısa bir yasallık dönemi geçiren PCB, 1964’te diktatörlüğün gelmesiyle yeniden uzun bir yeraltına inme sürecine girer. 1970’lerde kadrolarının önemli bir bölümü ya hapse girer ya da öldürülür. PCB, işçi hareketinin kontrolünü de bu dönemde kaybetmeye başlar.

1979 affıyla birlikte yurtdışındaki kadrolar ve üyeler ülkeye döner. Ancak parti içindeki tartışmalar Luis Carlos Prestes’in öncülüğünde bir grubun partiden ayrılmasına yol açar. 1985’te diktatörlüğün sona ermesiyle hem PCB hem de PCdoB yasallaşır.

PCB, 1960’lardan itibaren güttüğü siyasete (Demokratik Cephe) uygun olarak demokratik geçiş hükümetlerini destekler.

PCdoB ise 1960’ların ortasından itibaren Çin Komünist Partisi’ne yaklaşır ve başarısız olacak bir gerilla mücadelesi başlatır. 1978 sonrasında PCdoB, ÇKP’den uzaklaşıp Arnavutluk Emek Partisi çizgisine geçer ve bu eğilimini 1990’ların başına kadar korur. PCdoB 1990’lardan itibaren eski eğilimlerini terk ederek uluslararası arenada dünya komünist hareketine yaklaşır.

PCB içindeki son büyük kriz Doğu Avrupa’da kapitalizmin restorasyonu süreciyle başlar. Marksizm-leninizmden kopuşu savunan çoğunluk, 1992’de partiyi feshedip Sosyalist Halk Partisi’ni kurarken, Oscar Niemeyer önderliğindeki azınlık PCB’yi yeniden kurar. 1992’den önceki yılların özeleştirisini veren yeni önderlik, Parti’yi aşamacı çizgiden sosyalist devrimci çizgiye çeker. Ancak PCB bu süreçte üyelerinin büyük kısmını kaybeder. 1998 ve 2002’deki devlet başkanlığı seçimlerinde Lula da Silva’yı destekleyen PCB, sonraki dönemde PT’ye olan desteğini çekerken, PCdoB ise tüm bu süreçte PT hükümetlerini desteklemeye devam eder. 


* Boyun Eğme dergisinin 27. sayısında yayımlanmıştır.