ANALİZ | Sudan'da anlaşma ve 'devr-i sâbık' korkusu

4 Ağustos’ta sivil muhalefet ile askeri iktidar arasında bir anlaşmaya varıldı. 7 Ağustos tarihinde Anadolu Ajansı’nda yayınlanan haberde bu gelişme, 'Sudan’da kırılgan uzlaşma ve riskler' başlığıyla analiz ediliyor. Bahsi geçen AA yazarı Sosyal Bilimler Üniversitesi Enstitü Müdürü fakat aslen ilahiyat kökenli, geçmişte AKP vekil adaylığı da bulunuyor. Öte yandan haberden Sudan Komünist…

Ali Somel

Sudan’dan 4 Ağustos’ta sivil muhalefet ile askeri iktidar arasında bir anlaşmaya varıldı. 7 Ağustos tarihinde Anadolu Ajansı’nda yayınlanan haberde bu gelişme, "Sudan’da kırılgan uzlaşma ve riskler" başlığıyla analiz ediliyor. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Enver Arpa imzalı haber, anlaşmayı olumlarken geçiş sürecine dönük AKP’nin beklentilerini yansıtıyor. Öte yandan haberden Sudan Komünist Partisi’nin anlaşmaya ilkeli bir şekilde karşı durmasının AKP’nin işine gelmediği anlaşılıyor.

Özgürlük ve Değişim Bildirgesi (ÖDB) platformunun oluşturduğu sivil muhalefet ve darbeci askerler arasında yapılan anlaşmaya göre Anayasal ilkeler 17 Ağustos itibariyle resmen imzalanacak. Anlaşma uyarınca oluşturulacak parlamentoda koltukların %67’sinin ÖDB platformu tarafından doldurulacağı ve el-Beşir dönemi partilerinin dışlanacağı öngörülüyor. Başbakan, sivilleri temsil eden ÖDB platformu tarafından 20 Ağustos’ta belirlenecek ve başbakan kendi kabinesini oluşturacak. Fakat İçişleri Bakanı ve Savunma Bakanı cunta tarafından belirlenecek. Devletin en tepesinde olan Egemenlik Konseyi sivil ve askeri olmak üzere beşer üye ve "asker kökenli sivil" bir üyeden oluşacak. Geçiş döneminde bu kurula 21 ay askerlerin 18 ay sivillerin başkanlık etmesi planlanıyor. Egemenlik Konseyi yabancı askeri üslerin varlığı, savaş kararı ve yurtdışına asker gönderme gibi kararlarda en üst organ olacak.

BİR MÜTTEFİK KAYBEDİLDİ

AA’nın haberinde "Yaklaşık dört ay önce görevden alınan Ömer el-Beşir’in son kabinesi, neredeyse ülkedeki tüm kesimlerin iştirakiyle oluşturulmuş bir koalisyon kabinesiydi. Bu son kabinede yer alan tüm parti ve gruplar görüşme sürecinin dışında tutuldu" deniyor. Müslüman Kardeşler hareketine yakın el-Beşir’in iktidarının devrilmesiyle Afrika’da AKP’nin bir müttefikini kaybettiğini bu satırlardan anlamak mümkün. Diğer yandan AKP’nin anlaşmayı olumlarken aracılık eden Afrika Birliği üzerindeki nüfuzunu koruma kaygısı da anlaşılıyor. Fakat bunlar dışında AA’nın haberinde Sudan’daki toplumsal mücadele ve anlaşma sürecinin olası sonuçlarını ancak tersyüz edilmiş haliyle görebiliyoruz.

Habere göre Türkiye bekle-gör politikasıyla doğru bir yol izlemiş. Nitekim, "Ömer el-Beşir yönetimiyle iyi ilişkileri bulunmasına karşın Türkiye, halkın taleplerini göz ardı eden ona ve ondan sonra yönetimi devralan Askeri Konsey’e destek olmamıştır". Türkçe hatası gibi duran bu ifade aslında hem AKP siyasetinin Sudan’da düştüğü çıkmazı hem de iktidardaki sürekliliği gösteriyor: AKP, tam da el-Beşir’le iyi ilişkileri olduğu için Askeri Konsey’e destek vermedi, halkın taleplerini düşündüğünden değil. Ama Askeri Konsey’in el-Beşir’in kadrolarıyla aynı egemen yapıyı sürdürmesi nedeniyle de AKP, Sudan’dan beklentilerini sivillerle uzlaşan Askeri Konsey üzerinden gerçekleştirmeyi umuyor.

Buradaki esas ayak bağı Körfez ülkeleri. AA’nın haberinde uzun uzadıya Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan’ın Askeri Konsey’le kurduğu sıkı ilişkiye dönük kaygılar dile getirilmiş. Türkiye’nin Körfez ekseninin "kışkırtmalarına direndiği",  fakat bu ülkelerin Sudan’a yardım taahhütlerinin ülkeyi kendi eksenlerine çekme riski taşıdığı, bundan "Katar ve Türkiye gibi diğer bazı ülkelerle" ilişkilerin olumsuz etkilenebileceği belirtiliyor. Türkiye, "Sudan halkının kendi sorununu iç dinamikleriyle çözmesini beklerken" Körfez devletlerinin, "Sudan halkını kendi çıkarları uğruna manipüle ettiği" değerlendirmesi AKP’nin Libya’da ve Suriye’deki faaliyetlerini bize unutturuveriyor.

YA DEVR-İ SÂBIK DOĞURURSA?

Anlaşma yapılmadan hemen önceki hafta 4’ü lise öğrencisi 5 gösterici öldürüldü. Nisan ayından bu yana sokaktaki halk gösterilerine saldıran askeri iktidarın kabaran sicili el-Beşir dönemini aratır hale geldi. Geçiş süreci tartışmaları da 30 yıllık şeriatçı diktatörlükten ve onun çizgisini sürdürenlerden nasıl hesap sorulacağından ziyade sivil-asker dengesinin nasıl kurulacağına odaklanmış gözüküyor. AA’nın Prof. Dr. Enver Arpa imzalı haberinde bu odaklanmanın nedenleri şu sözlerle ifade ediliyor:

Yeni kurulacak yönetimin önündeki tehlikelerden biri de “devr-i sâbık” doğurması olacaktır. ... Toplulukların veya grupların toptancı bir yaklaşımla suçlanması yanlıştır ve onarılması zor, derin yaralar açacaktır. Suç bireyseldir ve topluluklara mal edilmemelidir. Suç işleyenler varsa elbette yargı önüne çıkarılmalı ve hak ettikleri cezalar verilmelidir. Ancak üzülerek görüyoruz ki bazı kesimler, toptancı bir yaklaşımla, geçmiş dönemde hükümet veya devlet mekanizmalarında yer alan hemen herkesi suçluyor ve galiz ifadelerle onları tahkir ediyor.

El-Beşir devrildikten sonra AKP’nin tepkisi hatırlanacak olursa Sudan’a dair burada ifade edilenlerin Türkiye’nin iktidar bloğunda olası değişikliklere ilişkin anlamlar taşıdığı da düşünülebilir.

‘SOSYALİST PARTİ’ Mİ, SUDAN KOMÜNİST PARTİSİ Mİ?

AA’nın haberinde sivil muhalefetin farklı eğilimler barındırdığı ve anlaşmaya destek vermeyenler olduğunu öğreniyoruz:

Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri platformunun etkili gruplarından biri olan Sosyalist Parti’nin de bu süreçten pek memnun kalmadığı dile getiriliyor. Sosyalist Parti’nin, varılan anlaşmanın arkasında eski yönetimin etkisinin bulunduğunu bahane ederek bu anlaşmaya destek vermediği ifade ediliyor. (vurgu ana haber metninde var)

Sudan’dan geçiş sürecinde değinildiği gibi bir rol oynayan ‘Sosyalist Parti’ görmüyoruz. Eğer bir gazetecilik gafı değilse AA Sudan Komünist Partisi’nin adını anmak istememiş olabilir. Çünkü Özgürlük ve Değişim Bildirgesi platformunun etkili bir unsuru olan Sudan Komünist Partisi (SKP) gerçekten de askeri güçlerle anlaşmayı reddeden öncü güç oldu. SKP başından itibaren askerlerin el-Beşir dönemi kadrolarından oluştuğunu teşhir ediyor ve onlarla yapılacak anlaşmaya güvenmemek gerektiğini dile getiriyordu.

Anlaşma sonrası SKP bir açıklama yaparak Askeri Konseyin ağırlığının sürmesi, darbe sonrası katliamları gerçekleştiren Hızlı Destek Kuvvetleri adlı paramiliter grubun dağıtılmayıp Silahlı Kuvvetlere bağlanması, darbecilere dokunulmazlık tanınması gerekçeleriyle anlaşmayı reddetti. Merkez Komitesi tarafından yapılan açıklama, el-Beşir döneminin Darfur ve Yemen’deki kanlı savaşları ve ülke yoksulluk içindeyken bütçenin %76’sının savunma harcamalarına ayrıldığı hatırlatarak Egemenlik Konseyi’nin askerlerin etkisi altında olmasına itiraz ediyor. Askeri yönetime karşı sivil itaatsizliği ve grevleri sürdüreceğini açıklayan SKP AA’nın korktuğu devr-i sâbık çağrısında da bulunarak El-Beşir dönemi suçlularının yargılanmasını talep ediyor.

Komünistler Aralık’ta başlayan ayaklanma sürecinin başından itibaren askeriyeye karşı mücadele ettiler ve halkı direnmeye, sokakları terk etmemeye çağırdılar. SKP liderleri el-Beşir döneminin son altı yılında 200 göstericinin rejime karşı gösterilerde öldürüldüğünü, fakat el-Beşir'in devrilmesinin ardından Nisan ayından beri 300’den fazla kişinin askerler tarafından katledildiğinin altını çiziyorlar. SKP Merkez Komitesi Özgürlük ve Değişim Bildirgesi platformundan ayrılmadığını ifade ederken geçiş sürecinde askerlerinin rolünün tamamen ortadan kaldırılması ve halkın çıkarlarını gözeten sivil bir parlamenter yapının kurulmasında ısrar ediyor.