ANALİZ | Emperyalizmin yakın takibindeki ülke Cezayir

Cezayir’deki asalak rejimin sonuna gelindi. Reform söylemlerine ve atılan geri adımlara karşın, yeni bir cumhuriyet istemini dile getiren halkın öfkesini dindirecek bir formül bulunamıyor. Cezayirlilerin deyişiyle, bu saatten sonra ‘Hac el Musa’yı ‘Musa el Hac’la değiştirmek kimseyi ikna etmeyecek. Dün ilk bölümü yayınlanan yazının devamında emperyalist ülkelerin Cezayir’deki protestolar…

soL - Dış Haberler | İ. Can Usta

(Dün ilk bölümünün yayımladığımız "Yok mu Cezayir'i kurtaracak bir kahraman" başlıklı analizin ikinci ve son bölümünü bugün okurlarımızla paylaşıyoruz...)

EMPERYALİZMİN YAKIN TAKİBİNDEKİ ÜLKE

Cezayir kimi görüşlere göre içinden üç ülke çıkarabilecek kadar (Kuzey-Güney-Kabiliye) büyük bir ülke. Mısır’dan sonra Kuzey Afrika’nın en büyük ordusuna sahip. Buteflika’nın biyolojik ömrüyle birlikte siyasi ömrü de tehlikeye girmişken, Afrika’nın petrol ve doğalgaz rezervi bakımından en zengin üç ülkesinden biri olan Cezayir’in sessizce kendi kaderine bırakılacağını herhalde kimse düşünmeyecektir.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian eylemlerin ikinci haftasında dengeli bir açıklama yapmış, Cezayir egemen bir ülke olduğundan seçim sürecine karışılmaması gerektiğini söyleyip eylemlerin barışçıl niteliğine ve güvenlik güçlerinin ölçülü yanıtına aynı cümlede dikkat çekmişti. Bir hafta sonra Cezayir gündemini yeniden değerlendiren Le Drian – bu kez restorasyon seçeneğinin güçlendiğini görmüş olsa gerek – Buteflika’nın beşinci dönemden vazgeçmesini ve yeni bir siyasal sistem için alınacak önlemleri selamladığını belirtti ve Fransa’nın “bütün ülkede sükunet ve onur içinde gerçekleşen eylemlerden sonra Cezayir halkının derin özlemlerine yanıt verecek bir dinamiğin hızla ortaya çıkmasını” umduğunu ekledi. Belki de göç trafiğinden uzakta olmanın rahatlığıyla, Le Drian’ın ilk açıklamasından bir gün önce ABD eylemcilere göz kırpmıştı bile. Dış İlişkiler Sözcüsü Robert Paladino ABD’nin Cezayir halkını ve onun barış içinde gösteri düzenleme hakkını savunduğunu duyurdu.

Krizle birlikte düzen içi çatlaklar da büyüyor. Ordunun halka desteğini açıklaması ve eylemlerin şu ana dek sistematik bir şiddetle karşılaşmaması kolluk güçlerinin olası bir siyasi müdahalesine toplumsal zemin sunabilir. Başbakanlıktan istifa eden Uyahya’nın daha güçlü bir role hazırlandığı konuşuluyor. Muhalefet partilerinin de gemiyi terk etmekte gecikmeyeceği görülüyor, birçoğu Buteflika karşıtlığında birbiriyle yarışmaya başladı bile. Düzen cephesindeki bütün bu öznelerin aşağı yukarı aynı hesabı yaptığı ortada. İçi boş radikal söylemlerle sokağa dökülen milyonların desteğini kazanmaya ve emperyalist merkezlerden alınacak icazetle iktidar koltuğuna oturmaya çalışacaklar. Vaşington ve Paris’in bu süreci yakından izlediğine kimsenin kuşkusu olmasın. Cezayir’de düzenin restorasyonu için ihale açıldı!

BAŞKA BİR BAĞLAMDA II. CUMHURİYET TARTIŞMALARI

Reform girişimlerinin halkın öfkesini dindiremediği görülüyor. Buteflika’nın ülkeye dönüşünden sonra yayınlanan açıklamanın ardından 11 Mart akşamı sokağa çıkan insanlar bir yandan araba kornalarıyla Buteflika’nın beşinci döneminin önüne geçilmesini kutlarken bir yandan da olası bir “dört buçuğuncu” döneme izin vermeyeceklerini haykırıyorlardı. Sık karşılaşılan yorumlarda biri de “Buteflika’sız seçim istiyorduk şimdi kala kala seçimsiz Buteflika’ya kaldık” biçiminde. Cezayirliler Buteflika gidene kadar her cuma eylemleri sürdürmekte kararlı görünüyorlar.

Mücadelesini yıllardır oldukça zor koşullarda sürdürmeye çalışan ve “kara onyıl” süresince büyük bedeller ödemiş olan komünist hareket bugün Demokrasi ve Sosyalizm için Cezayir Partisi (PADS) tarafından temsil ediliyor. Komünistler 1999’dan beri “kapitalizm hayranı generallerin sürgünden getirip sunduğu” Buteflika’ya da onun yalancı muhalefetine de oy vermedi. PADS’a göre ülke yıllardır bir “kara kabine” tarafından yönetiliyor  ve 2015’ten beri düşme eğilimi gösteren petrol gelirleri burjuvazi içindeki rant rekabetini artırmış durumda. Başgösteren mali bunalımın emekçilerin sırtına yüklenmek istendiğini öngören PADS, düzen cephesinin bu krizi emekçilerin toplumsal kazanımlarını silmek için iş kanununda ve emeklilik sisteminde köklü değişiklikler yapmak konusunda uzlaştığını öne sürüyor. Komünistler bu kara kabineyi güçlendirmenin de muhalefet içinden yalancı bir alternatif çıkarmanın da ülkeye refah getirmeyeceğini düşünüyorlar. Cezayir deyimiyle “Hac el Musa’yı Musa el Hac’la değiştirmenin” bir anlamı yok. PADS’a göre tek çözüm, mücadeleyi emekçilerin iktidar olacağı bir memleket perspektifiyle yükseltmekten geçiyor.

“II. Cumhuriyet” şu sıralar Cezayirlilerin söz etmekten heyecan duydukları bir siyasal hedefi belirtiyor. Partili siyaseti anlamsızlaştırmış, Sol’a yer vermeyen, emekçiyi temsil etmeyen bu rejimin halkın önüne makyajlanıp yeniden sunulması kimseyi tatmin etmeyecek. Cezayirlilerin önemli bir bölümü bu “fosilleşmiş” rejimin düzeltilemeyeceğine emin ve krizin çözümünü yeni bir toplumsal uzlaşıyı temsil edecek yeni bir cumhuriyette görüyor. Ve bu siyasi tepkinin kolay kolay tek adam karşıtlığına indirgenemeyeceği, eylemlerde atılan sloganlardan belli oluyor: “Hırsızlar! Memleketi yağmaladınız!”, “Ne Bedoui ne Brahimi ne Lamamra, hepsi sistemin adamı!”, “Sizsiz bir geçiş süreci istiyoruz!”, “Sıradaki harraga sizsiniz!”, “ben yürüyorum.. sen yürüyorsun.. o yürüyor.. biz yürüyoruz.. siz yürüyorsunuz.. ONLAR GİDİYOR!”

Reform söylemleriyle darbe olasılığının önüne geçip Buteflika’yla en azından birkaç ay daha devam etmek düzen güçlerine yeni formüller geliştirmek için zaman kazandıracak. Varolan siyasi partilerin bu süre içinde yeni bir “kahraman” yaratması olanaklı görünmüyor. Burjuvazinin elinin altındaki adaylardan birinin bu role soyunması da kolay kolay alıcı bulmayacak. İçinde yaşadığımız küresel düzen dünyanın hiçbir yerinde kalıcı bir model uyduramıyorken Cezayir’deki siyasal bunalımın açtığı restorasyon sürecinin başarıya ulaşmasının önünde birden çok engel var. Bu engellerden en büyüğü siyasal meşruluk sorunuysa, bu sorunun çözümü Cezayir halkının örgütlenip II. Cumhuriyet istemini siyasal bir programla buluşturmasından geçiyor.

Ne kadar kararlı olurlarsa olsunlar, sokaktaki milyonların yalnızca karşıtlık üzerinden kat edebileceği yol sınırlı. Hele biz, kalabalık olmanın örgütlü olmakla aynı anlama gelmediğini Haziran Direnişi’nden öğrendik. 2013 Haziranı’nı yaşamış olan bizler Türkiye’den baktığımızda bugün Cezayir sokaklarında yankılanan tepkinin bir gün halk adına kazanımlarla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını aşağı yukarı neyin belirleyeceğini biliyoruz. Sokaktaki direniş örgütlü bir harekete evrilebilecek mi? Yolsuz, arsız, sorumsuz bir iktidara karşı duyulan haklı öfke siyasal bir programla buluşabilecek mi? Ve bu programı kimler yazacak?

Kilometrelerce uzaktan konuyu getirip nasıl buraya bağladığımız sorulacaktır belki. Söyleyelim, bu tarışmanın geçmişi 2013’ten çok öncesine, ta 19’uncu yüzyıla dek uzatılabilir aslında. Değişim mi dediniz? Kimin için? Hangi sınıf için?