Almanya Afrika'ya dönüyor

Almanya, Afrika'da askeri etkinliğini artıracak. Angela Merkel, Boko Haram'la mücadeleyi destekleyeceklerini ilan etti.

Dış Haberler

Almanya Hükümeti, Alman ordusunun Afrika’daki askeri angajmanını genişletmeyi planlıyor. Başbakan Angela Merkel, bu haftanın başında, Almanya’nın Boko Haram’a karşı mücadeleyi destekleyeceğini ilan etti.

World Socialist Web Site'tan Johannes Stern'ün haberine göre, Merkel, 19 Ocak Pazartesi günü, Gana Devlet Başkanı John Dramani Mahama ile Berlin’de yaptığı bir toplantının ardından, Almanya’nın, terörist milis kuvvetlerine karşı mücadelede mali yardım sunmaya hazırlandığını açıkladı. Bu Batı Afrika ülkesi, Boko Haram’a karşı bölgesel bir askeri güçle savaşmak istiyor. Mahama, “Gana bunun için birlikler sağlayabilir” dedi. Operasyon planları, Afrika Birliği’nin bir sonraki zirvesinde tartışılacak.

Merkel, planlanan askeri birlik konuşlandırılmasına mali destek sözü verdi ve “Nijerya’da ve Kamerun’da sivil halka karşı korkunç, acımasız suçlar işleniyor” dedi. Bununla birlikte, Merkel, Avrupa Birliği’nin şu anda doğrudan bir askeri müdahale planı olmadığını söyledi.

BOKO HARAM VE NİJERYA
Boko Haram, bu yılın başından beri, Nijerya’nın kuzeyindeki bölgeleri kendi kontrolü altına almış ve komşu Kamerun’un içine yayılmış durumda. Boko Haram’a bağlı milisler, 4 Ocak’ta, Çokuluslu Görev Gücü’nün Nijerya’nın Borno eyaletindeki Baga’da bulunan bir askeri üssünü ele geçirdi.

Medyada yer alan haberlere göre kent tamamen yıkılmış ve 2.000’e yakın insan öldürülmüş. Baga, merkezi hükümetin ülkenin kuzeydoğusunda hala kontrol ettiği son bölgeydi ve defalarca sert çatışmalara sahne olmuştu. Nijerya ordusu, 2013 yılında, Baga’da, 200’den fazla kişinin öldüğü sivil halka yönelik bir katliamdan sorumluydu.

Baga’nın yanı sıra, Damasak, Gubio, Kukawa, Mafa, Bama ve Konduga’nın dahil olduğu diğer birçok kasaba da artık Devlet Başkanı Goodluck Jonathan yönetiminin kontrolünde değil. En azından kısmen Boko Haram’ın kontrolünde olan bölge, iddialara göre, 50.000 kilometrekareden daha büyük bir alanı kapsıyor ve Nijer sınırındaki Machena’dan Damaturu’ya ve Kamerun sınırındaki Yola’ya kadar uzanıyor.

ALMANYA İNİSİYATİF ALIYOR
Merkel’in Boko Haram’a karşı mücadeleye desteği bir sinyal veriyor. Berlin, Paris’teki terörist saldırıların ardından, Almanya’nın Afrika’daki emperyalist çıkarlarını giderek artan bir oranda askeri araçlarla gözetmeye hazırlanıyor. Alman ordusu (Bundeswehr) zaten Gana Silahlı Kuvvetleri ile yakın bir şekilde çalışıyor ve Afrika Birliği görev gücünün bir parçası olarak bir Öncü Alay oluşturması için onu destekliyor.

Afrika’daki Alman saldırganlığı uzunca bir süredir planlanıyor ve Almanya’nın saldırgan bir dış politikaya dönüşünün parçası olarak değerlendiriliyor. Bakanlar kurulu, geçtiğimiz yılın Mayıs ayı ortalarında, zengin kaynaklara sahip kıtanın Alman emperyalizmi tarafından 21. yüzyılda sömürülmesine ilişkin bir strateji belgesi olarak görülen, “Hükümetin Afrika Politikasının Yönlendirici İlkeleri”ni kabul etmişti.

Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, belgeyi sunarken, Almanya’nın, en iyi büyük Alman gücü tavrı içinde, gözlerini Afrika’ya dikmesi ve “siyasi araçlarını Afrika’nın çeşitliliğine uyarlaması” gerektiğini ilan etmişti.

YALNIZCA MADEN İŞLETMELERİ DEĞİL
Yönlendirici ilkelerin, “Mevcut durum: Almanya’nın ve Avrupa’nın Afrika’ya büyüyen ilgisi” başlıklı ilk bölümünde şöyle deniyor: “Afrika’nın potansiyeli, onun demografik gelişiminden; geleceğin, kendi çabasıyla artan tarımsal üretim ve gıda güvencesi için büyük bir potansiyele, güçlü ekonomik büyümeye ve zengin doğal kaynaklara sahip büyük bir pazarı olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır… Afrika piyasaları dinamik bir şekilde gelişiyor ve Alman işletmeleri için, maden işletmelerinin ötesinde bir ilgi odağı olacaktır.”

“Afrika’daki sorumluluğumuz” başlıklı ikinci bölüm, “Almanya’nın Afrika’daki siyaset, güvenlik ve kalkınma politikaları alanındaki angajmanlarının, hedefe yönelik bir şekilde güçlendirilmesi gerekiyor.” talebinde bulunuyor. Federal hükümet, “değerlere ve insan haklarına dayanan, kararlı ve sağlam bir tavır içinde, erkenden ve hızla hareket etmeyi amaçlamaktadır.” Buna askeri müdahaleler de dahildir. Hükümet, “politika, güvenlik, kalkınma ve bölgesel politika, iş, akademi ve kültür alanlarındaki uygun araçların tümünü kullanmak” istiyor (vurgu özgün metinden).

LİBYA'YA İTİRAZ ETMİŞTİ AMA...
Alman hükümeti, 2011 yılında NATO’nun Libya’yı bombalamasını resmi olarak reddetmişti ama Alman emperyalizmi, o zamandan beri, terörle mücadele maskesi altında, giderek artan bir şekilde Afrika’daki geleneksel etki alanlarına dönüyor. Alman parlamentosu, 2013 yılının başlarında, Fransa’nın Mali’deki askeri operasyonunu desteklemeyi ve ülkeye asker göndermeyi kabul etmişti. Bu misyon 2014 yılında genişletildi. Şu anda, Senegal, Orta Afrika, Afrika Boynuzu, Batı Sahra, Sudan, Güney Sudan ve Somali’de daha fazla Alman birliği bulunuyor.

Alman ordusunun Afrika’ya dönüşü, geçtiğimiz yıl Rusya ile karşı karşıya gelme ve Bundeswehr’in Ortadoğu’ya müdahalesi gibi, Alman büyük güç politikasının gelenekleri ile uyumludur.

ALMAN EMPERYALİZMİNİN AFRİKA'YA İLGİSİ TARİHSEL
Alman İmparatorluğu, görünüşte “oldukça geç kalmış” bir ulus olarak yeni bir dünya politikası arayışında, ilk kez kendi“parlak konum”unun (sonradan İmparatorluk Başbakanı olan von Bülow’un 6 Aralık 1897’de Alman Parlamentosu’nda yaptığı konuşmadaki ifadeleri) peşinden koştuğu zaman, söz konusu olan şey, asıl olarak Afrika’da sömürgelere sahip olmaktı.

Her ne kadar, önde gelen sömürgeci güçler Fransa ve İngiltere ile hiçbir zaman boy ölçüşemese de, Almanya’nın himayesi altında bulunan ülkeler, I. Dünya Savaşı’nın başlangıcında, yeryüzündeki en geniş dördüncü sömürge imparatorluğunu oluşturuyordu. Bu topraklar, Alman Güneybatı Afrika’sını (bugünkü Namibya), Alman Batı Afrika’sını (bugünkü Togo, Gana’nın doğu kısmı, Kamerun, Nijerya’nın doğu kısmı, Çad’ın kimi bölgeleri, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti ve Gabon), Alman Doğu Afrika’sını (bugünkü Tanzanya ve Ruanda) ve Alman Witu’sunu (bugünkü Kenya’nın güneyi) kapsıyordu.

FAŞİZM VE AFRİKA
Almanya I. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin ardından sömürgelerini kaybettikten sonra, Alman seçkinleri, Hitler yönetiminde, yeniden Afrika’da bir Alman sömürge imparatorluğu hayali kurmuştu. Bu, Almanya egemenliğindeki bir Avrupa’ya bir “tropik uzantı” işlevi görecekti.

O zamanlar Deutsche Bank’ın ve Nazilerin Sömürge Politikası Bürosu’nun müdürü olan Kurt Weigelt, Temmuz 1940 tarihli bir genelgede, Üçüncü İmparatorluğun savaş hedeflerini şöyle özetlemişti:

Ekonomi açısından bakıldığında, en değerli ülkeler Gine kıyısındakilerdir. Almanya’nın Afrika sömürgelerinin ideal merkezi unsurunu, eski yerel sömürgelerimiz (Togo ve Kamerun) üzerine kurulu, Altın Kıyısı-Togo-Dahomey-Nijerya-Kamerun oluşturmaktadır. 30 milyonu aşkın nüfusuyla birlikte, bu bölge, tropik uzantının yalnızca en uygun yeri olmakla kalmamakta; bir istisna dışında (bakır), anavatanın ulusal olarak önemli tüm ekonomik ihtiyaçlarının tamamını karşılamaktadır.

Weigelt, şöyle devam ediyordu: “Fransız Kongo’sunun dahil edilmesiyle birlikte, aynı zamanda bakır ihtiyacını karşılayacak olan Belçika Kongo’suna da genişleme sayesinde, bir ormancılık ürünleri perspektifi tamamlanıyor. Bu bölgeye giden yol üzerinde, Bathhurst ve Dakar hava ve deniz üslerinin yanı sıra, Konakri’nin demir cevheri ve Fransız Fas’ının fosfat rezervleri (özel anlaşmalar) yer almaktadır.” 

FRANSA'YLA REKABET
Şimdiki “Afrika uğruna kapışma”, geçmişte olduğu gibi, yalnızca Afrikalı kitlelere korkunç acılar getirme tehlikesi oluşturmakla kalmıyor; aynı zamanda emperyalist güçler arasındaki çatışmaları da yoğunlaştırıyor.

Geçtiğimiz haftanın başında, haftalık Die Zeit’te yayımlanan bir makale, Alman seçkinlerinin, kendi jeo-stratejik ve ekonomik çıkarları uğruna sözde müttefikleri ile çatışmaya giderek daha fazla hazırlandıkları konusunda şüpheye yer bırakmadı. “Almanya’ya Afrika’da daha çok ihtiyacımız var” başlıklı makalede, “Paris’i kızdırmamak için yalnızca katkıda bulunmak gerçekten yeterli mi?” sorusu soruluyor ve şu yanıt veriliyor: “Kesinlikle hayır. Ayrıca, kendi payımıza Afrika’da daha güçlü bir angajman için iyi sebepler var.”