Alman mucizesi mi, sistemin hediyesi mi?

Almanya’da Kovid-19 salgını nedeniyle yaşanan ölümlerin hem oran hem de sayı olarak düşük seyretmesi, Alman mucizesi tartışmalarını beraberinde getirdi. Almanya belki şimdilik kaydı düşülerek anılması gereken başarısını sistem içindeki merkez konumuna borçlu olabilir.

soL - Dış Haberler

Robert Koch Enstitüsü’nün verilerine göre, Almanya’da 1 Nisan itibarıyla vaka sayısı bir önceki güne göre 5.453 kişi artarak 67.366’ya ulaştı. Kovid-19 kaynaklı ölüm sayısı ise 149 kişilik bir artışla 732’ye yükseldi. Kuşkusuz hem vaka hem de ölüm sayısı yükselme eğilimine girmiş olsa da özellikle ölümle sonuçlanan vakaların İtalya, İspanya ve Fransa gibi diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelere kıyasla Almanya’da hayli düşük seyrettiği görülüyor.

SALGININ GEÇ BAŞLAMASI ZAMAN KAZANDIRDI

Bu durumun en önemli nedenlerinden biri, Almanya’da salgının diğer ülkelere nazaran daha geç başlamış olması. Her ne kadar İtalya ve Almanya’da yurt dışı kaynaklı ilk vakalar yakın tarihlerde bildirilmiş olsa da, Almanya’da ilk ölümün 9 Mart’ta, yani İtalya’dan 2 hafta sonra yaşandığı biliniyor. Bu durumun Almanya’ya gerekli hazırlıkları yapması için çok değerli bir zaman kazandırdığı, ayrıca salgının sağlıkla ilgili koordinasyonunu üstlenen Robert Koch Enstitüsü’nün olağanüstü durumlar için (salgın-savaş) çok önceden farklı senaryolara göre planlar hazırladığı belirtiliyor.

17 MİLYON KİŞİNİN YALNIZ YAŞAMASI BİR AVANTAJ

Alman aile yapısının çekirdek aileye dayanması, 17 milyona yakın kişinin yalnız yaşaması ve bunların yüzde %35’inin de 65 yaş üzeri kişilerden oluşmasının da önemli bir etken olduğu değerlendiriliyor. Yaşlıların mekânsal olarak, çoğunlukla ‘‘izole’’ ortamlarda, tek başlarına veya sadece eşleriyle yaşamaları, hastalığın yayılma hızını azaltan bir etken olarak görülüyor.

İklim açısından Akdeniz ülkelerinden farklı olan Almanya’da, büyük kentlerin ana caddeleri dışında sokak yaşamının sınırlı ve sönük olması da, karantina uygulamasını kolaylaştıran bir başka faktör. Ayrıca, Almanya’da insanlar arası ilişkilerin normal zamanlarda da mesafeli olmasının sosyal mesafe kurallarının uygulanması açısından bir avantaj sağladığı ortada.

MERKEZ ÜLKE OLMANIN AVANTAJI

Bununla birlikte, gelişmiş kapitalist ülkeler arasında salgına karşı en iyi hazırlık yapmış ülke görüntüsü veren Almanya’nın en önemli avantajının, emperyalist hiyerarşi içindeki konumu olduğunu söylemek mümkün. Dünya kapitalizminin içinden çıkamadığı kriz, Avrupa Birliği ülkelerini o kadar derinden etkilemiş durumda ki, bu krizin AB içindeki tetikleyicisi olan ve doğal olarak krizden kazançlı çıkan Almanya, yetersiz önlemlerle bile salgın günlerinde başka ülkelere göre daha başarılı gözüküyor.

Almanya’nın diğer Avrupa ülkelerin ölüm oranlarının çok yüksek seyretmesine neden olan sağlık sistemindeki neoliberal dönüşümün yarattığı tahribattan en az etkilenen ülkelerden biri olduğunu söylemek mümkün. Örneğin Almanya’da salgın öncesinde 100.000 kişi başına düşen yoğun bakım yatağı sayısı 29 iken bu sayı İtalya için 12, İspanya içinse 10’du. Dahası, Almanya’nın sanayi kapasitesi sayesinde 28.000 olan yoğun bakım yatağı sayısını kısa süre içinde iki katına çıkarabileceği belirtiliyor. Almanya’nın Avrupa’nın en büyük solunum cihazı üreticisi konumundaki Drägerwerk’e Mart ayında 10.00 cihaz sipariş ettiği ve teslimatın ardından yoğun bakım yatağı sayısını önemli oranda arttırılabileceği dile getiriliyor.

Almanya, AB üyesi olsun veya olmasın Doğu Avrupa ülkelerinden ve son dönemde Türkiye’den yoğun şekilde uzman sağlık elemanlarını ülkeye çekebiliyor. Bu uzmanlara, genel olarak kendi ülkelerindekine göre daha düşük bir statü ama çok daha yüksek bir ücret sunuluyor.

MUCİZENİN SONU MU?

Almanya salgın karşısında görece başarılı bir tablo sunmasının bir diğer nedeni de hükümetin ve devlet kurumlarının diğer AB ülkelerine göre mali olanakları daha fazla olduğu için, yetersiz de kalsa, gerekli malzemeleri stoklamaya daha erken başlaması. Bu avantaj kendisini hayli erken bir tarihte başlayan yaygın test uygulamasında da göstermiş durumda. Almanya’nın Mart ayı sonu itibariyle haftalık 160 bin test kapasitesine ulaştığı belirtiliyor.

Ancak yaygın test uygulamasının sürdürülebilirliği sorgulanıyor. Alman Laboratuvar Doktorları Birliği Başkanı Andreas Bobrowski, vatandaşlara arzu edildiği gibi daha fazla test yapma imkanının olmadığını belirterek, bunun bir yanılsama olduğunu açıkladı. Bobrowski laboratuvarlardaki test malzemesinin giderek azaldığını, gerekli yeni aletlerin teslim alınma tarihlerinin de uzun sürdüğünü belirterek, daha fazla test yapılsa bile laboratuvarların kapasitesinin yetmeyeceğini dile getirdi.

Robert Koch Enstitüsü Başkanı Lothar Wieler ise Almanya’da ölüm oranın henüz düşük olsa da orta vadede bu oranın yükseleceğini açıkladı. Almanya’da eyalet sistemi gereği verilerin toplanmasıyla ilgili gecikmeler yaşandığı için, şu an açıklanan verilerin, eldeki mevcut veriler olduğunu belirten Wieler, hastalığın gelişme eğilimini belirlemeye yarayacak verilerin ancak Paskalya tatilinden sonra elde edilebileceğine dikkat çekiyor. Pek çok bilim adamı da Almanya’nın henüz salgında pik noktasına ulaşmadığını, bu noktanın geçilmesiyle birlikte bu ülkede de yüksek ölüm oranlarıyla karşılaşılabileceğini dile getiriyor.