43. yılında Politeknik Direnişi'nden dersler

Politeknik'in mesajını politize eden ve antiemperyalist bir çerçeveye oturtan işçi sınıfı hareketi ile yaratılan temas, direnişin işçi sınıfının açtığı ve ilerlediği kulvara kanalize edilmesi olmuştur. Politeknik'i basit bir üniversite işgalinden çıkartarak "halk hareketi" haline getiren işte budur.

Aytek Soner Alpan

Yer: Atina

Tarih: Kasım 1973

Kısaca "Politeknik" denilen teknik üniversitesinin işgali ve Yunanistan'da o dönemde yönetimde bulunan faşist Albaylar Cuntası'nın 17 Kasım'da direnişe vahşice müdahale ederek onlarca kişiyi öldürmesi yalnız Yunanistan'ın değil, 1945 sonrası toplumsal mücadeleler tarihinin en fazla iz bırakan olaylarından biri oldu.

Üstelik Kıbrıs sorunu üzerinden Türkiye'ye de doğrudan etkide bulunacak şekilde…

17 Kasım 1973 tarihinde olanları geçtiğimiz yıl soL'da kısaca ele almıştık.

Bu yılsa, Politeknik'in bıraktığı siyasi mirasa biraz daha yakından bakmak istiyoruz.

POLİTİK VE ÖRGÜTLÜ HALK HAREKETİ

Böyle bir muhasebe için öncelikle direnişin karakterinden başlamak en doğrusu olacaktır. O halde yanıtlamamız gereken, Politeknik Direnişi'nin "ne olduğu" sorusudur.

"Ne" sorusunun doğrudan yanıtı olmasa da bu soruyu yanıtlamaya "ne değildir"den başlayabiliriz.

Politeknik, direnişin kalbinin bir üniversite olmasından yola çıkan yüzeysel değerlendirmelerde iddia edildiği gibi basit bir "gençlik/öğrenci direnişi" değildir. Politeknik Direnişi'ni ortaya çıkaran tarihsel bağlam, direnişin talepleri ve toplumsal karşılığı politik içerikten yoksun bir "gençlik direnişi" olarak ele alınmasını imkansız kılmaktadır.

Politeknik, basit manasıyla otoriter bir rejime karşı bir demokrasi ve özgürlük çıkışı da değildir. Daha doğrusu, buna da indirgenemez.

Kuşkusuz, Politeknik'i hafızalara kazıyan slogan "Ekmek - Eğitim - Özgürlük" sloganıdır. Gerçekten de Politeknik, sayısı 1500'ü geçmeyen öğrenci tarafından işgal edildiğinde en somut ve üzerinde anlaşılan talepler "seçimlerin yapılması, üçüncü bir sınav dönemi ve okula yemekhane"den ibarettir. Ancak saatlerle ölçülecek kadar kısa süre içerisinde, direniş bu taleplerin çok ötesinde karakter kazanır. Okulun giriş kapısının iki yanında yazan sloganlar bunun kanıtı niteliğindedir:

"ABD Dışarı!"

"NATO Dışarı!"

Dolayısıyla, Politeknik'in mesajı kısa süre içinde netleşmiş ve politikleşmiştir. Bu mesaj, politik ve anti-emperyalisttir.

Politeknik'e bu içeriğini verense, kesinlikle hareketin içindeki örgütlü unsurlardır. Burada altı çizilmesi gereken nokta öğrenci hareketinin çok parçalılıkla malul olduğudur.  Anarşistlerden troçkistlere oradan burjuva demokratlara uzanan bir "çeşitlilik" söz konusudur. Bunun yarattığı dezavantaj, Politeknik'in sınırlarını aşan ve bu direnişin işçi sınıfı hareketi ile bağını kuran unsurların ve siyasi perspektifin hareket içinde ağırlık kazanması neticesinde aşılabilmiştir.

Politeknik'in mesajını politize eden ve antiemperyalist bir çerçeveye oturtan işçi sınıfı hareketi ile yaratılan temas, direnişin işçi sınıfının açtığı ve ilerlediği kulvara kanalize edilmesi olmuştur.

Politeknik'e "halk hareketi" karakterini veren budur.

DİKTATÖRLÜĞÜN KRİZİ

1967'de yönetime el koyan Albaylar Cuntası'nın toplumu terörize ederek yarattığı ilk şaşkınlığın ve dağınıklığın ardından özellikle 1970'ten itibaren işçi sınıfı hareketi hızlı bir yükselişe geçti. Bunda, kuşkusuz, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve 1968 yılında KKE'nin merkez komite kararı ile kurulan Yunanistan Komünist Gençliği (KNE) büyük rol oynamıştı. Bu durum, bir dizi iç ve dış etkenle birleşerek Albaylar Cuntası'nın kurduğu otoriter rejimi krize sürükledi.

Aynı "günlerde", kapitalist-emperyalist sistem tarihsel bir krizin içine yuvarlanıyor ve sistem açısından uzun bir durgunluk dönemi başlıyordu. Kapitalizm, hızlıca bunalıma evrilen bu durgunluğa işçi sınıfına tam boy saldırı anlamına gelecek olan "neoliberalizm" adlı sınıf refleksi ve bir dizi re-organizasyon ile (sermayenin üretimden finansa, üretiminse "merkez"den "çevre" ülkelere kayması) karşılık verecekti.

Kapitalist-emperyalist sistemin krizi, emperyalist merkezlere bağımlı ülkelerin daha itaatkar olmasını gerektiriyordu ki, bu durum tüm dünyada esen sömürgecilik karşıtı rüzgarla birleşerek, antiemperyalizmin özellikle de ABD karşıtlığının yükselmesine neden oluyordu. Yunanistan'da bu dönemde dört olayın özellikle önemli olduğunu belirtmek gerekir. Birincisi, 1973 Ağustosu'nda Şili'de Salvador Allende'nin sosyalist hükümetinin ABD destekli Pinochet tarafından askeri darbeyle devrilmesidir. İkincisi, Vietnam Savaşı'nda ABD'nin yenilgisinin artık görünür hale gelmesidir. Üçüncüsü, yine bize tanıdık gelecek şekilde, ABD 6. Filosu'na ait gemilerin Atina yakınlarında Faliro ve Elefsina'ya demirlemesidir. Dördüncüsü ise Kıbrıs konusunda Cunta'nın ve emperyalistlerin adayı bir NATO üssü olmaya doğru iten adımlarıdır.

Bu koşulları yönetmek konusunda giderek zayıflayan Cunta'nın yetersizliğine kanaat getiren Yunan sermayesi, tepkilerin en azından bir bölümünü soğurabilmek için Cunta'yı burjuva-demokratik kimi mekanizmaların ardına gizleme yanlısıydı. Bu bağlamda, 1972'den itibaren liberalleşme adımları atılmaya başlanmıştı.

1960'ların sonunda siyasi tutsakların adalardaki sürgün kamplarında gerçekleştirdikleri izole ancak öncü karakterdeki eylemler, 1970'lerle birlikte yerini yavaş yavaş işçi sınıfı içindeki örgütlü veya yarı-örgütlü unsurların faaliyetlerine bıraktı. İşçilerin yayımladıkları diktatörlük karşıtı bildiriler, örgütlenme özgürlükleri için yaptıkları yerel eylemler giderek yaygınlaştı.    

1973 yılında işçi sınıfı hareketi ücret, sigorta, çalışma saatleri, örgütlenme hak ve özgürlüğü gibi başlıklar üzerinden mücadeleyi iyiden iyiye yükseltti. Değişik sektörlerdeki işçiler arka arkaya toplu iş sözleşmelerini tanımadıklarını açıklamaya başladılar ve ücretlerine %50 oranında zam istediklerini beyan etiler. Kavala'da balıkçılar, Atina'da matbaa işçileri, Olimpik Havayolları'nın teknisyenleri, Atina'da sabah gazetelerinde çalışan gazeteciler, elektrik işçileri ve daha pek çok sektörden emekçi greve gitti. Yine aynı dönemde uzun bir aradan sonra tarım emekçileri büyük gösteriler düzenlemeye başladılar ve ürünlerini satmayı durdurdular. Bu grev ve eylemlerin hemen tamamında, uzun süredir yasadışı koşullarda mücadele veriyor ve 1968 yılında büyük bir hizip yaşamış olmasına rağmen, KKE son derece belirleyici bir rol oynamıştır.

Bu dönemde akılda kalan bir diğer gelişme de ordu içinde dahi Cunta karşıtı eylemlerin gerçekleşmesidir. Bunlar içinden en ciddisi, Velos (ok) adlı Yunan destroyerinin Adriyatik'teki NATO tatbikatını terketmesidir.

Aynı dönemde üniversiteler de son derece hareketlenmiştir. 1968'de kurulan KNE'nin öncülüğünde 1972'de "Diktatörlük Karşıtı Öğrenci Birliği" kurulmuştur. 1973 yılı üniversite işgalleri ile başlamış ve sürmüştür. Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi işgali kısa sürede Selanik ve Patra gibi büyük şehirlerdeki diğer üniversitelere sıçramıştır.

Politeknik Direnişi'nden kimi kareler (NOT: Arada 1944 Aralık olaylarından bir fotoğraf var.)

BİR TEPE NOKTASI OLARAK POLİTEKNİK DİRENİŞİ

Politeknik Direnişi ve benzeri tarihsel olaylar aniden, hatta kimi zaman beklenmedik anlarda gerçekleşseler dahi yoktan var olmazlar. Çok çeşitli, "zorunsuz" ve ilk bakışta ilgisiz gibi görünebilecek bir dizi faktörün bir araya gelmesi neticesinde ortaya çıkarlar. Bu açıdan bakıldığında, Politeknik, diktatörlüğe karşı yükselen birikimin niceliksel sıçrama noktasını oluşturmuştur.

Politeknik, mücadelenin tepe noktası ve sonucudur.

Zaten Politeknik'e "akan" trafik bunun en iyi kanıtıdır. Binlerce inşaat işçisinin direnişe desteğe gelmesi, zeytin ağaçları Stratis Andriadis'in petrol rafinerisi için yok edilen köylülerin yine Politeknik'e koşması tesadüf değildir.

On binler Politeknik'te

Sayısı 1500'ü geçmeyen öğrencinin başlattığı üniversite işgalinin önce on binlerce Atinalı ve ardından Yunanistan'la buluşmasını sağlayan bu bağlamdır. Dolayısıyla, Politeknik bu bağlam içinde gerçek anlamını bulmaktadır. İkincisi, hareketin "kendiliğinden" karakteri sınırlıdır. Esas direnişi esas belirleyen ve ona politik içeriğini veren örgütlü güçler olmuştur. Bunlar içinde KKE ve KNE'nin tartışılmaz bir ağırlığı vardır.

Politeknik, İkinci Savaş sonrası yaşanan İç Savaş'tan hak etmediği bir yenilgi ile çıkan komünistlerin siyasi ve etik zeminde yeniden güç haline gelmesine de işaret etmektedir.  

İnşaat işçileri imzalı "Halk İktidarı" yazan pankart

Eylemciler Politeknik önünden geçen troleybüslere "Genel Grev" dövizleri yapıştırıyor

Politeknik'e dönük düzenin kıyıcı tepkisi ise hem ülke içindeki hem de uluslararası plandaki gelişmelerden ötürü bunalan Albaylar Cuntası'nın ayakta kalabilmek için can havliyle verdiği bir reflekstir. Tanklarla üniversiteye dalıp en az 24 insanı hayattan koparan bu refleks, Albaylar Cuntası için "filmin sonunu" değiştirmemiştir. Aksine, direnişle birlikte bu refleksin bu sonu hızlandırdığı söylenebilir. Zira Politeknik Direnişi, yalnız Cunta'nın içindeki değil, egemen sınıf içindeki çelişkileri de derinleştirmiş ve Cunta'nın refleksi mevcut yönetimin elinde toplumu kontrol altında tutmak için "sopa"dan başka bir aracın kalmadığını göstermiştir.  Politeknik'in üzerinden bir yıl geçmeden de Cunta yıkılmıştır.

POLİTEKNİK'TEN BUGÜNE

Bugünden bakıldığında Politeknik Direnişi'nde üç ana örgütlü hat görünmektedir. Bunlardan ilki, bahsettiğimiz üzere, komünist KKE-KNE hattıdır.  Bir diğer hat, daha sonra bugünkü PASOK'a evrilecek olan burjuva demokrat hattır. Son olarak, bunların arasında konumlanan, 1968 yılında KKE'den koparak kurulan sözde "iç-KKE"nin gençlik örgütü "Rigas Fereos"da cisimleşen reformist-avrokomünist bir hat mevcuttur. Bu hat bugün SYRIZA'da cisimleşmektedir. Daha doğrusu, son iki hat, çeşitli şekillerde iç içe geçerek bugün Yunan sosyal demokrasisini oluşturur hale gelmiştir.

Bu iki hattın "radikal" söylemlerinin üzeri biraz kazındığında geriye, askeri yönetimden liberal burjuva demokrasisine rahat bir geçişi ve zaten 1972'de başlamış olan liberalleşme sürecinin mantıksal sonucuna varmasını hedefleyen ortak bir siyasal program kalmaktadır. Bu program çevresinde kümelenen "demokratlar", egemen sınıf tarafından zaten atılmaya başlanan liberalleşme adımlarının meyvesini toplamak istemekte, son kertede bu adımların hızlandırılmasını sağlamaktan öte bir amaç taşımamaktadır. 1967'de Cunta'yı meydana getiren sınıfsal aklı, onu yedi yıl ayakta tutan sınıfsal desteği yani Cunta'nın  sınıf karakterini ve emperyalizmin rolünü sorgulamak yerine mücadeleyi burjuva demokrasisinin dar çerçevesi içine sıkıştırmaya çalışmışlardır.

Öte yandan, Politeknik Direnişi içindeki komünist hat, yalnızca Cunta'nın devrilmesini değil, daha radikal dönüşümlere kapı aralayacak koşulların oluşmasını, bu direnişin işçi sınıfının mücadelesi ile bütünleşmesini amaçlamıştır. Burada altı çizilmesi gereken nokta şudur: KKE, Politeknik'ten çok kısa süre önce kendi içinden gelen büyük bir "sağcı" saldırıya maruz kalmış, bunun sonucu olarak 1968'de büyük bir hizip yaşamıştır. Dahası 1960'ların ikinci yarısından itibaren dünya komünist hareketinin girmiş olduğu stratejik bunalımdan KKE de ciddi şekilde etkilenmiş durumdadır.

Politeknik Direnişi'ndeki "demokrat" hat, daha önce de söylediğimiz gibi, bugün sosyal demokrat SYRIZA-PASOK'ta cisimleşmektedir. Bu hattın, direnişten 43 yıl sonra girmiş olduğu ihanet çukuru geçtiğimiz günlerde bir kez daha, ama bu kez net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu hat, gelmiş olduğu nokta itibariyle, tüm Yunanistan'da ABD karşıtlığının haykırıldığı gün olan 17 Kasım'dan iki gün önce, Politeknik Direnişi'nin yıl dönümü esnasında bando-mızıka ile Obama'yı ağırlamak, parti yayınlarından Obama'ya alkış tutmak, ABD karşıtı gösterileri yasaklamak kepazeliğine imza atmıştır. Kuşkusuz bugün utanmadan Politeknik'e çelenk bırakma yarışına gireceklerdir.

Komünistlerse, dün olduğu gibi bugün de mücadelelerini sürdürüyor. Politeknik'in antiemperyalist, devrimci mirasını yaşatmak, burjuva demokrasisi çerçevesine sığmayacak ve o çerçeveyi dağıtacak yeni 'Politeknik'ler örgütlemek için…

Geçen yılki Politeknik Anması'ndan bir kare

Dün KKE ve KNE adına Politeknik Anıtı'na çelenkler bırakıldı