YÖK'ü bir de ondan dinleyin

YÖK üyelerinden Bülent Serim, istifa dilekçesinde gerekçelerini ayrıntılı bir şekilde açıklarken, YÖK ile ilgili bilinen gerçeklerin içeriden bir tasvirini de sunmuş oldu. Serim, YÖK'ün "kurumlar arası uyum" bahanesiyle iktidarın programını gerçekleştirmeye çalışan bir onaylama kurulu haline getirildiğini, öğrencilerin de müşteri gibi görüldüğünü ifade etti.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyelerinden, önceki Cumhurbaşkanı Sezer tarafından 2007'de atanmış olan ve görevinin olağan süresi 2011'de sona erecek olan H. Bülent Serim, kurumun işleyişini ve alınan bazı kararları eleştirdiği bir açıklama yaparak Cumhurbaşkanlığı makamına sunulmak üzere YÖK Başkanlığına istifa dilekçesini sundu. YÖK ile ilgili yaşanan gelişmelerden yükseköğretim ve Türkiye adına büyük kaygı duyduğunu, bugüne kadar kamuoyu önünde yaptıkları uyarıların sonuç vermemesinin kendisini istifa noktasına getirdiğini ifade eden Serim, "Laik Cumhuriyet ile asla bağdaşmayan bu düşüncenin çoğunlukta olduğu Yükseköğretim Kurulu’nda görev yapmanın yükü, kaldırılamayacak boyuta ulaşmıştır. Sergilenen ’oyunun’ parçası olmamak için, Yükseköğretim Kurulu üyeliğinden istifa ediyorum" dedi.

İmam Hatip mezunları için sistem değiştiriyorlar
Serim'in bu kararı almasına yol açan son gelişmeler geçtiğimiz hafta YÖK Başkanvekili İzzet Özgenç tarafından yapılan "Kuran kursları cemaat ve tarikatlara bırakılmalıdır" şeklindeki açıklama ile YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın "yeni ÖSS sisteminde öğrencilerin puanlarına mezun oldukları liselere göre farklı katsayılar uygulanmasına son verileceği" yönündeki açıklaması oldu. Serim bu son hamleyi, "imam hatip okullarını bitirenlere uygulanan farklı katsayıyı kaldırabilmek için, sınav sistemiyle oynamayı bile göze alan çaba" olarak değerlendirdi.

"Türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin YÖK Başkanlık genelgesi, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin denetim ve yönetimlerinde görev almayı izne bağlayan genelge, ilahiyat fakültelerinde YÖK kararlarıyla yaşanan gelişmeler, ilahiyat ön lisans mezunlarının Diyanet İşleri Başkanlığı dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarında da çalışabilmesine olanak sağlayan değişiklikler" de dilekçede eleştirilen uygulamalar arasında yer aldı.

Dilekçede, bu son iki gelişmeye kadar YÖK'ün aldığı birçok karara ve genel olarak da YÖK'ün işleyiş biçimine ilişkin ciddi açıklamalar yer aldı. Bu başlıklar şöyle:

"YÖK, onaylama kurulu gibi"
Dilekçede YÖK için, "artık konulara yalnızca siyasal iktidar gibi bakmakla kalmadığı anayasal konumunu bir yana bırakarak, iktidardaki partinin programını ve ideolojisini gerçekleştirmeye çalışan bir kurul durumuna getirildiği" gibi sert ifadelere yer verildi. Anayasal kurumların uyum içinde çalışmasının istenen bir durum olduğu, ancak "uyum bahanesiyle sergilenen ’teslimiyetçiliğin’, ve ’talimatla çalışmanın’ hiçbir biçimde kabul edilemeyeceği, YÖK’ün anayasal konumuyla bağdaştırılamayacağı" ifade edildi.

"Kararlar önceden belirleniyor, usulen görüşülüp blok oylarla onaylanıyor"
YÖK Genel Kurul toplantılarında gündemlerin usulen oylandığını, ancak görüşülen konuların zaten önceden çoğunluğu oluşturacak bir toplam tarafından kararlaştırılıp esasen kabul edilmiş olduğunu belirten Serim, gündemlere ilişkin raporların önceden üylere dağıtılmayıp toplantı anında tartışmaya açıldığımı, kurulların göstermelik olarak işletildiğini ve burada "blok oy" yöntemiyle bu kararlara hukuksallık kazandırmaktan öte tartışma yaşanmadığını ifade etti. Serim, "Bu, o boyuta vardırılmıştır ki, Sayın Başkan Genel Kurul yetkisinde olan konularda önceden, sanki Kurul’ca kabul edilmiş gibi basına açıklama yapabilmektedir" dedi.

"Rektör seçimleri düşündürücü"
Serim, rektör seçimlerine de değindi. Rektör seçimlerindeki tercihlerin ülkedeki eğitim sistemi için düşündürücü olduğunu ifade eden Serim, "Bu seçimlerde, bilimsel yeterlilik, deneyim ve üniversitenin tercihi yerine, türbana özgürlük bildirisine imza koymak, siyasal yandaşlık ya da ilahiyatçı özellik gibi ölçütlerin ağırlık kazanması kaygı vericidir. Amaç, üniversiteleri ’yandaş’ kurumlar durumuna getirmek, ’hoşgörü’ ve ’görmezden gelme’ yöntemiyle üniversitelerde türban yasağını kaldırmak ve karşıt görüşleri sindirmektir. Karşıt görüşlerin sindirilmesi konusunda başarılı olunduğu ise, gözlerden kaçmamaktadır. Atanan rektörlerle oluşturulan yönetimlerin, laik Cumhuriyetçi öğretim üyelerinden ’öç’ alma ve ideolojik yandaşlarını ödüllendirme gruplarına nasıl dönüştükleri ibretle izlenmektedir." dedi.

Serim, bilim insanlarının kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda bile inanılmaz bir suskunluk sergilediğinden de yakındı.

"Öğrencileri 'müşteri' gibi gören yaklaşım"
Kabul edilemeyecek bir başka konunun da "yükseköğretimi kazanç kapısı ve öğrencileri ’müşteri’ gibi gören yaklaşım" olduğunu ifade eden Serim, "Araplarda çok para var" yaklaşımıyla, Türk üniversitelerine öğrenci çekebilmek için Arap ülkelerinin ziyaret edilmesinin, bakış açısını ortaya koyan son örnek olduğunu ifade etti.

"Görülmemiş sayıda üniversite, aşırı kontenjan artışı"
Son dönemde çok sayıda üniversite açılmasının da yükseköğretimin düzeyini düşürdüğü eleştirisini getiren Serim, "Bilimsel çalışma yapılmadan, yeterli alt yapı oluşturulmadan, gereksinimi karşılayacak öğretim elemanı sorunu çözülmeden, üniversitelerden, akademisyenlerden ve ilgili çevrelerden görüş alınmadan, daha da önemlisi hangi alanlarda işgücü gereksinmesi olduğunun saptanmasına ilişkin Anayasa buyruğu yerine getirilmeden, yine Anayasa’nın buyurucu kuralı gereği üniversitelerin yurt düzeyine dengeli yayılması gözetilmeden, hiçbir ülkede benzeri görülmeyecek hız ve sayıda üniversite açılmasına uygun görüş verilmesi, aşırı kontenjan artışı yapılması ve taban puanla tercih yapabilmek için gerekli barajın düşürülmesi düşündürücüdür" dedi.

Yandaş basın: Serim eşitliğe dayanamayıp istifa etti
Bazı iktidar yanlısı internet sitelerinde ise Serim'in istifa haberinin "Eşitliğe Dayanamayıp İstifa Etti" başlığıyla verilmesi dikkat çekti. Bu Bu haberlerde Serim'in dilekçesindeki net ve sert suçlamalara yer verilmezken, Serim'in, "mesleki ve teknik okullardan mezun öğrencilerin ciddi mağduriyet yaşamasına sebep olan uygulamanın kaldırılmasını sindiremediği" öne sürüldü. Ayrıca Serim için, "Ahmet Necdet Sezer'in CHP öncülüğünde yaratılan 367 krizinin ardından Köşk'te kaldığı uzatmalı cumhurbaşkanlık döneminde yaptığı, yüksek yargıyı da kapsayan tartışmalı atamalar kapsamında" YÖK'e atandığı ifadesine yer verildi.

(soL - Haber Merkezi)