Yobaz demek suç mu?

Üsküdar Mahkemesi Avukat Ayhan Erdoğan'ı zamanın Ümraniye Belediye Başkanı'na “yobaz” dediği için mahkum etmişti. AİHM cezayı haksız buldu ve söz konusu kişiye "uygun ortamda" “yobaz” denebileceğine hükmetti.

Avukat Ayhan Erdoğan bir dava sırasında dönemin Ümraniye Belediye Başkanı ve Refah Partisi üyesi Mehmet Bingöl için “zalim” ve “yobaz” tanımlamalarını kullandığı için, Bingöl 1998 yılında kendisine “şerefine ve namusuna ciddi saldırılar gerçekleştirdiği” gerekçesiyle dava açtı. Üsküdar Mahkemesi 1999 yılında davayı Bingöl lehinde sonuçlandırarak Erdoğan'ı tazminat cezasına çarptırdı. Erdoğan'ın karara itiraz etmesi üzerine dava Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nde yeniden görülür ancak Yargıtay'ın bozduğu kararda Üsküdar Mahkemesi'nin ısrar etmesi üzerine karar Yargıtay'da onaylandı. Bunun üzerine başvuruda bulunduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Erdoğan'ın bu sözler nedeniyle tazminat cezalandırılmasını haksız buldu ve tazminat talebini kabul etti.

AİHM'nin kararında “zalim” ve “yobaz” kelimelerinin söz konusu kişi için ve kullanıldıkları özel bağlamda neden hakaret olarak kabul edilmeyeceklerinin gerekçesi şöyle belirtiliyor: “AİHM, dava konusu dilekçede kullanılan, özellikle de ulusal makamların üzerinde durduğu, dil ve ifadelerin, kışkırtıcı ve kaba olduğu ve kanunen rencide edici olarak nitelendirilebileceği kanısındadır. Öte yandan bu ifadeler adli takibat sırasında hukuki temsilci sıfatıyla hareket eden başvuran tarafından ifade edilmiş ve bu takibatla ilişkili özel bir bağlamda ortaya konmuş değer yargılarıdır. Bu şekilde AİHM, bu sözlerin Bingöl’e karşı yapılan keyfi bir kişisel saldırı olarak yorumlanamayacağı sonucuna varır. Başvuranın ifadelerinin, hisleri de işin içine girdiğinde, belediye başkanının itibarını sarsmaya yönelik olduğu ortadadır. Öte yandan, AİHM, bu bağlamda, kabul edilebilir eleştirinin sınırlarının siyasetçiler söz konusu olduğunda, sıradan vatandaşla ilgili olduğundan daha geniş olduğunu yineler”

Avukat Ayhan Erdoğan AİHM'nin kararını ve dava süreçlerini, kararın hukuken hangi açıdan önemli olduğunu soL'a anlattı.

Öncelikle “zalim” ve “yobaz” tanımlamalarının kullanıldıkları davadan ve AİHM'ye giden süreçten bahsedebilir misiniz?
Refah Partisi'nin 1994 yılında yerel yönetimlerde etkin olması ile başlayan ve CHP dönemlerinde alınan tüm çalışanları kaba bir şekilde tasfiye etmeye yönelik girişimin parçası olan bir hareket söz konusuydu. Yani yönetmekten ziyade ele geçirme, kendi yandaşlarını yerleştirme çabası vardı. Bu yolda bir çok hukuk dışılıklar yapıldı. Bu hukuk dışılıklar ile ilgili o dönemde Cumhuriyet Savcılıkları'na yapmış olduğum bir çok başvuru sümen altı edildi. Takipsiz bırakıldı.

Müvekkillerimi, mahkeme kararlarının hukuken uygulanmasını engellemek için işe başlatıp ertesi gün bir kere daha işten atmayı kendisinde hak gören bir zihniyetle karşı karşıyaydım. Dahası kamuya dağıtılmayan sadece belli yerlere verilen özel basım bir Akit gazetesinde çıkan bir ilanla bu kere kendi yandaşlarının müracaat edebilecekleri bir sınav düzenlemişti.

AHİM kararına konu ifadeler bu sınavın iptal davası sırasında ortaya konmuş cümlelerdi. Müvekkillerimi korumam artık gerek Savcılık nezdinde gerek idari yoldan mümkün olamaz hale gelmekte idi. Yüzden fazla müvekkilin acısını yıllarca paylaşmış bir avukatın feryadı, bir çığlığı idi o sözler. Bu gün Sayın Bingöl o gün yaptıklarını sanırım onaylamamaktadır. Zira yoksulluk sınırında yaşayan emekçilerin ekmeğiyle oynamak ile fikri alanda mücadele etmenin farklı şeyler olduğunu anlamış olmalıdır. 'Fukarayı döveceğine üstünü yırt' derler. O misal bir durumdu davranışı. Emekçinin ekmeğini elinden alarak düşüncesini cezalandırmış olduğunu düşünen insanların yönetime gelmesi kadar tehlikeli bir durum olamaz.

Benim hakkımda yürütülen davaya gelince davanın açılması ve o dönemdeki Üsküdar 3. Asliye Hakimi Battal Zoroğlu'na düşmesi burada anlatılacak bir süreç değil. Ancak Sayın Bingöl'e bu süreci bildiğimi söylemekle yetineceğim. Hakkımda bir siyasi partinin üzerime gidilmesi yolunda aldığı bir kararın olduğunu da ayrıca biliyorum. Duruşma hakimiyle yüz yüze bir kere görüşme yaptım. Bana söylediklerini burada açıklamıyorum. Ancak yüz yüze bir yerde olursak kendisine söylediklerini hatırlatıp hala aynı şekilde düşünüp düşünmediğini sormak da isterim.

Son olarak, kimseye kinim yok. Benim düşüncem kin ve intikam tutkusunu reddeder. Ancak, hukuk düzeni içinde hesap vermelerini de bekler. Biliyorum bu hukuk düzeni benim bu beklentimi karşılamaktan uzak görünmektedir, olsun bizim bu işi inadına sürdürmemizden başka bir yolumuz da bulunmamaktadır.

AİHM'nin sizin hakkınızda verilen tazminat cezasını haksız bulan kararı hangi açıdan önem taşıyor?
Kararın en önemli özelliği, savunmanın savunma konusundaki bağlamda müvekkillerini korumaya yönelik sert ve ölçüleri normal hayata göre daha aşkın bir durumda cümleleri kurabileceğidir. Ancak AİHM kararında dikkat edilmesi gereken bunun -bir bağlam içinde, savunma sırasında- kamuya yönelik olarak yapılmayıp mahkemede kullanılması üzerinde bir değerlendirme yapılmış olmasıdır.

Bu karar asla herhangi bir halka açık alanda ya da basına bir kişi hakkında bu yollu kelimelerin kullanılmasını mümkün kılmamaktadır. Bu hususun yanlış anlaşılmaması gerekmektedir. Kararın bu yönüyle savunma açısından önemi vardır. Savunmanın hangi sınırlar içinde kalıp kalamayacağı hususunda iyi bir dayanak olmuştur.

(soL-Haber Merkezi)