Yeni rejim inşa edilirken Kürt sorunu

AKP, “Kürt açılımı” politikasını 2008’de ilan etti. Her adımı, Kürt coğrafyasında dengeleri İslamcı siyaset lehine değiştirme çabasıyla atıldı. Kürt hareketi de 2013 Newroz’unda “İslam kardeşliği” mesajı vererek, sürecin mantığına uygun hareket edeceğini ilan etti. Ancak Haziran Direnişi, bütün hesapları altüst etti.

Özkan Öztaş

Kürt açılımı dendiğinde akla daha çok AKP’nin 2005 yılı sonrasına denk düşen icraatları geliyor. AKP ile PKK arasında direkt olarak temasın olduğu ve bunun yer yer medyadan da duyurulduğu dönem... Önce kısaca 2005’i önceleyen döneme bakmak faydalı olacaktır.

Abdullah Öcalan 1999 yılında Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde, düzen cephesi açısından Kürt siyasetçilerine karşı kullanılabilecek bir koz olarak artık Öcalan’ın tutsaklığı da vardı. Bir yandan idam cezasının üzerinden bir söylem geliştiriliyor, diğer yandan Öcalan’ın tutsaklığı koz olarak kullanılıyordu.

Yine aynı yıl Kürt siyasi hareketinin silah bırakmasıyla daha önce yıllarca çarpıştıkları Peşmerge güçlerinin hattına çekilen PKK’liler yeni bir döneme kadar bekleme sürecine girmişti. İlk dönem olarak kodlayabileceğimiz bu süreç 1999-2005 arasıdır ve görece çatışmasızlığın ya da çatışmaların en az olduğu dönemdir. AKP bu durumdan yola çıkarak 2002 sonrasını, “şehit cenazelerinin en aza indirildiği dönem” propagandasıyla süslüyordu.

Şemdinli baskını
9 Kasım 2005’te Şemdinli’deki Umut Kitabevi’ne yapılan saldırıda öldürülenlerin ardından olaylar büyümüş, halk tarafından aranan arabalarda askeriyeye ait ağır makinalı silahlar ve kimi haritalarda fişlemeler ve işaretlemeler bulunmuştu. Bu olayla ayağa kalkan bölge halkının eylemleri birkaç gün sürdü.

Erdoğan’ın olayın aydınlatılması için ellerinden geleni yapacakları yönündeki mesajları sonrasında bölgeye bilirkişiler ulaştırıldı, meselenin aslında bir kontrgerilla işi olduğu duyuruldu ve konu üzerinden askeriyenin içinde yer alan Kürt düşmanları ve kontrgerillanın temizlenmesi gerektiği havası estirildi. Hatta yer yer kontrgerilla örgütlenmesini “ifşa ettiği” için Ecevit güzellemeleri bile yapılmıştı iktidar tarafından.

Bu hamleyle, uluslararası alanda Kürt sorununu İslami ve neoliberal bir hatta yerleştirme zeminine sahip olan AKP hem TSK içindeki kimi “temizliklerin” önünü açıyor hem de sorunun çözümüne ilişkin diğer iktidarlardan farklı olduğuna dair ilk dişe dokunur adımlarını atmaya başlıyordu. Yer yer gerdiği, yer yer de “barış” ortamıyla yürüteceği bu süreçte paketler de peş peşe gelecekti. 2000’li yılların ardından ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarının “eş başkanı” ve mümessili olan AKP için bu adım bir ihtiyaçtı böylece içeride uygulamaya çalıştığı rejim değişikliğinin kurumsallaşabilmesi için Kürt sorunu gibi büyük bir meseleyi çözecek olmanın sağlayacağı meşruiyetten yararlanabilecekti.

AKP, Kürt siyasi hareketiyle diğer iktidarlardan farklı olarak daha yakın temaslar kuruyor, bölge ziyaretlerinde Kürtçe şarkılar çalıyor, Said-i Nursi üzerinden propaganda yapıyor ve bir yandan da Kürt coğrafyasında PKK’ye alternatif yaratmak üzere bir dizi dengeyi değiştirmeye oynuyordu. Bu dönemin hemen ardından Öcalan’ın çağrısıyla başlatılan ateşkes süreci, meseleyi daha müzakereler üzerinden yürütmek için uygun şartları sağlıyordu.

Abant toplantılarından TRT Şeş’e
AKP’nin genel olarak buradaki tek kaygısı, kendi cephesinden yol alana kadar, bu çatışmasızlık ve ateşkes süreçlerinde PKK’nin kat edeceği mesafe ve biriktireceği güçtü. Bundan dolayı yer yer yapılan operasyonlar ve saldırılarla hem bu ipleri gerip kontrolün elinde olduğunu göstermeye çalışıyor hem de milliyetçi tabanı konsolide etmeye çalışıyordu.

Ancak AKP açısından meselenin çerçevesinin esas olarak belirlendiği ve adının direkt olarak “Kürt açılımı” olarak konulduğu dönem, 2008 yılında yapılan Abant ve Kızılcahamam toplantıları oldu. Bu toplantılarda çizilen çerçeve, AKP kadrolarına benimsetildi. Bazı popüler sanatçılara Kürtçe şarkı ve türkülerin söyletildiği tanıtım videolarının da kullanıldığı bu dönem, TRT Şeş ile taçlandırıldı.

İlk zamanlar ciddi bir heyecan yaratan TRT Şeş, yayına başladıktan kısa bir süre sonra -zaten meselenin en başından beri farkında olan aklı başında devrimci, komünist ve aydınlar dışında- birçok kişide hüsrana neden oldu.

Kürt meselesinde Kürt ulusunun tüm taleplerini kabul eden AKP şartını da koşuyordu: Ulusal basıncı İslami zeminde seyreltmek, yumuşatmak. Bakmayın şimdi AKP karşısında aslan kesilen kimi Kürt sanatçılara başlangıçta ya danışma kurullarında ya da TRT Şeş ekranlarında boy gösteren bu isimler yüzünden halen birçok Kürt, “bu meseleyi çözerse AKP çözer” demektedir. TRT Şeş de kurumdaki genel dönüşümü yansıtan bir yayın anlayışıyla, önemli bir bölümünü mezarlık sohbetleri, peygamberlerin hayatı ve Arapça ilahilerden oluşan programlarla izleyicinin karşısına çıkıyordu.

Öcalan’ın çözüm paketinden Oslo görüşmelerine
TRT Şeş’ten sonra Öcalan’ın çözüm paketi halka duyuruldu. Kontrolün kendisinde olduğunu göstermek için zaman zaman ipleri geren AKP, çözüm paketinin çıktısı olarak Habur’da karşılanan PKK’lilerin soruşturulması ve ardından DTP’nin kapatılmasıyla bir süreci örmüş oldu. Tüm bunlara KCK operasyonlarını, üniversitelerde Şerzan Kurt, Aydın Erdem gibi Kürt öğrencilerin öldürülmesini, tutuklanan yüzlerce yerel yöneticiyi de dahil etmek gerek.
PKK ise Aktütün ve Dağlıca baskınları gibi eylemlerle kamuoyuna meselenin artık müzakeresiz ve muhatapsız çözülemeyeceğini göstermeye çalışıyordu.
AKP bir yandan Kürt siyasi hareketi ile masaya otururken, bir yandan da bölgede güç dengesini PKK aleyhine değiştirecek girişimlerde bulunuyordu. Bu, yer yer Kürt siyasi hareketi içindeki kimi kritik kişilerle temas, yer yer de farklı yelpazedeki aktörlerle yürütülen görüşmeler aracılığıyla sürdürüldü.
PKK ile Oslo’da Başbakan adına Hakan Fidan görüşürken, Başbakan’ın kendisi de Barzani’yle yeni anlaşmalar yapıyor, Kemal Burkay’ı Türkiye’ye davet ediyor, Leyla Zana’nın açıklamalarıyla güven tazeliyordu.
Tüm bunlar arasında altını kalın çizgilerle çizeceğimiz bir mesele de, “biri solcu, öteki Türk biz hem Müslüman hem de Kürdüz” diyen Hizbullah’ın Hüda-Par’ı kurması. Hiç hafife almayın. Newroz’da yüzbinlerin buluşmasından birkaç hafta sonrasında cihat duygusuyla düzenlenen Kutlu Doğum buluşmalarının örgütleyicisi Hüda-Par’ı hafife almak mümkün mü? Bunu en iyi 30 Mart sonrasında Hüda-Par’ın alacağı oylarda göreceğiz. BDP ile yarışamayacak belki ama kimi yerellerde dişe dokunur oylar alacaktır.

Görüşmelerin sızdırılması AKP'ye yaradı
Oslo görüşmelerinin sızdırılmasından sonra ana akım medya, “ne var bunda, kanlar mı aksın” mesajı veriyordu. Aklı başında kimse kan aksın istemiyordu ancak AKP’nin akla ziyan politikalarına da kimse sesini çıkarmıyordu. AKP için kurmakta olduğu rejim, Kürt siyasi hareketi için ise sürecin kendisi yeter sebepti. Oslo görüşmelerinin basına sızdırılmasıyla pekişen “bu ülkede kandan beslenenler var” temasıyla konsolide edilen AKP tabanı da artık atılacak yeni adımları bekliyordu.

YARIN:
- HAZİRAN DİRENİŞİ VE AÇILIM SÜRECİ
- AKP’NİN KÜRT KÜLTÜRÜNE YAKLAŞIMI
- KÜRT-İSLAM SENTEZİ
- AÇILIMIN TUTARSIZLIKLARI

2013 Newroz’u ve Paris cinayetleri
Gelinen noktada durumu açıklamak için birkaç ek yapmak yeterli olacaktır. Bunlardan ilki 2013 Newroz’u, diğeri de Paris cinayetleri.
Öcalan’ın Newroz açıklamasındaki “İslam kardeşliği” vurgusu aslında AKP’nin yola çıkarken belirlediği rotanın önünü açıyordu. Bu söylemden rahatsız olan Kürt ilericileri ve Alevi taban, yer yer bu rahatsızlıkları dile getiriyordu. Böyle bir sürecin ardına denk düşen Paris cinayetleriyse Kürt halkının önemli ve saygın isimlerini hedef almıştı. Cinayetin perde arkasına ilişkin önemli ipuçları barındıran ses kayıtları medyada yankılanırken Kürt siyasi hareketi, suikastın arkasında “paralel devletin” olduğunu ifade ediyordu. MİT içindeki Cemaatçi toplamı hedef gösteren PKK’nin, MİT’teki farklı yapılanmalara ne kadar vakıf olduğunu ve kimlerin Cemaatçi olduğu kanısına nasıl vardığını henüz bilmiyoruz.

Buna Kürt siyasi hareketinin, ülkenin siyasi atmosferini tamamen değiştiren Haziran Direnişi sürecinde AKP’ye yönelik halk tepkisiyle rezonans tutturamamasını eklemek gerek. Gerici rejimin milyonlar tarafından reddedildiği bir dönemin hemen öncesinde verilen “İslam kardeşliği” mesajı, bu uyumsuzluğun arka planına ışık tutuyor.

“İslam kardeşliği”nden ziyade, halkların ve işçi sınıfının kardeşliğinin yakacağı Newroz ateşlerinin ve Kürt halkının gerçek kurtuluşu adına parlayacağı yarınlar için: Newroz piroz bê!