'Üniversiteler NATO üssü olmayacak!'

Türkiye’nin NATO’ya üye oluşunun 60. yılı nedeniyle İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde düzenlenen konferansın ardından, dün de NATO’nun Türkiye ve bölge halkları için ne anlama geldiğine dair İzmir Selahattin Akçiçek Gösteri Merkezi’nde “İzmir de Üniversiteler de NATO Üssü Olmayacak” adlı bir panel gerçekleştirildi.

Şubat ayında İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Türkiye’nin NATO’ya üye oluşunun 60. yıldönümü nedeniyle Türkiye-NATO ilişkileri ele alınmıştı. NATO’nun yakın zamanda artan işgal politikalarına üniversitelerde ve İzmir’de meşru bir zemin yaratmaya çalışılan bu konferansta, Türkiye’nin NATO ile ilişkilerinin ilerletilmesi ve NATO’nun politikalarında aktif rol alması gerektiği konu edinilmişti.

Barış Derneği, Sosyalistlerin Meclisi ve Üniversite Konseyleri Derneği’nin düzenlediği panelin moderatörlüğünü yapan ÜKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Erhan Nalçacı, NATO’nun üniversitelerde meşruluk aramaya çalışmasının bir parçası olarak buralarda NATO güzellemeleri yapıldığını belirtti. Nalçacı, AKP’nin yaratmış olduğu 2. Cumhuriyetle birlikte Türkiye’nin ABD emrinde yayılmacı politikalarının bir parçası olmaya çalışmasının, eğitimde gerici bir yapılandırma olan 4+4+4 yasasının ve buna karşı yapılan protestolara yönelik saldırıların Türkiye ve NATO ilişkilerinden bağımsız ele alınamayacağını vurguladı.

'NATO emperyalist bir askeri ittifak'
Panelde ilk konuşmacı olarak söz alan ÜKD Başkanı Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu, üniversite ve NATO ilişkisini ele aldı. NATO’nun neden ve nasıl kurulduğuna dair bilgiler vererek söze başlayan Abacıoğlu, NATO’nun 2. Dünya Savaşı sonrası, batının kapitalist-emperyalist ülkelerince oluşturulmuş uluslararası askeri bir ittifak örgütü olduğunu ve bunun Sovyetler Birliği ve temsil ettiği sosyalist ülkelere karşı “savunma” retoriğini öne koyan bir askeri ittifakın oluşturulduğunu belirtti. NATO’nun altı aşama halinde geliştiğini belirten Abacıoğlu, neoliberalizm rüzgarlarının en güçlü estiği dönemde en geniş etki alanı ve sınırlarına eriştiğini ve bugün 28 üye ülkeye sahip olduğunu ifade etti.

Üye ülkelere ek olarak 35 ortak ülke ile ittifakın askeri alandan, bilimsel-teknik alanlara işbirliği yaptığı çok geniş bir ağ bulunduğunu ve NATO’nun “masum” yüzünü göstermeye yönelik bir dizi bilimsel çalışmalar yapıldığını, NATO projelerinin hayata geçirilmesini sağlayan bu projelerin silah teknolojileri, finansman, askeri operasyonların dizaynı gibi konularda araştırma-geliştirme projeleri üretildiğini belirten Abacıoğlu, Türkiye’nin NATO programlarıyla ilişkisinin TÜBİTAK aracılığıyla sağlandığını ifade etti. 2010 NATO raporuna göre 1992’den bu yana Türkiye’de çeşitli projelere katılımın 440 olduğunu, sermaye-bilim ilişkilerinin teorik çerçevesi ile NATO’nun bu çerçeve içindeki rolünün benzer bir kesişim yaptığını vurgulayan Nurettin Abacıoğlu, üniversitelerde de NATO’ya ve emperyalist işgallere karşı sesin yükseltilmesi gerektiğini söyledi.

'NATO'nun temel amacı emek ve komünizm düşmanlığı'
Panelde ikinci olarak söz alan Sosyalisterin Meclisi Üyesi Serpil Güvenç, Türkiye-NATO tarihini ele aldı. Konuşmasına Mahir Çayan ve yoldaşlarının 30 Mart günü Kızıldere’de katledilmelerini anarak başlayan Güvenç, NATO’nun Sovyetler Birliği çöktükten sonra neden hala varlığını sürdürdüğü türü sorulara yanıt olarak, NATO’nun sadece Sovyetler değil, emek ve komünizm düşmanlığı gibi birincil amaçlar doğrultusunda kurulduğunu, bunların yanında sosyalist ülkelere yakın olan birçok halkçı devlete ve yöneticilerine yönelik mücadele görevlerinin bulunduğunu ifade etti.

Sovyetler’in yayılmacı bir amacının olduğunun batı emperyalistleri tarafından uydurulan ve NATO’nun kuruluş gerekçesi gibi gösterilen bu söylemin koca bir yalan olduğunu belirten Güvenç, ABD’nin çevreleme politikası mimarlarından olan George F. Kennan‘ın 1965’te Cenevre Üniversitesi’ndeki sözlerini şöyle aktardı: “2. Dünya Savaşı sonrasında ABD siyaset düzenleyicileri komünizmi askeri bir tehlike olarak görmekteydiler. NATO’yu kurmakla kimsenin tasarlamayacağı bir saldırıya karşı Avrupa’nın ortasından zorlama bir çizgi çektiler. Savaş sonrasında SSCB başka ülkeleri işgal etmek istemedi, buna gereksinimi yoktu. NATO talihsiz bir girişimdi çünkü gereksizdi.”

Türkiye-NATO ilişkilerini 1940’lardan itibaren emperyalist ülkelerle yapılan ikili anlaşmalara ve Türkiye’nin hakim sınıfsal yapısının doğal tercihlerine ABD için ise Sovyetler’e karşı nükleer ve konvansiyonel bir üs olma ihtiyacından kaynaklandığına bağlayan Güvenç, Türkiye’de 1 Mayıs, Çorum, Maraş, Kızıldere katliamlarının, 1953’te kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın NATO’nun kontrgerilla faaliyetleri olduğunu belirtti. NATO’ya karşı mücadele edenlerin tarihte sadece sosyalistler olduğunu ve bunun en değerli örnekleri olarak Türkiye İşçi Partili milletvekillerinin, Denizler’in, Mahirler’in yürütmüş olduğu mücadelelerden bahseden Serpil Güvenç, Nazım Hikmet’in Vatan Haini adlı şiirini okuyarak ve bunun hala güncelliğini koruduğunu söyleyerek sözlerini sonlandırdı.

'NATO Sovyetler Birliği'nden boşalan alana yerleşti'
Panelin son konuşmacısı ise Sosyalistlerin Meclisi ve TKP Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan oldu. Okuyan NATO’nun güncel misyonu ve Türkiye ile ilişkilerini ele aldı. Kemal Okuyan, NATO’nun belli bazı ülkelerin yan yana gelerek askeri ittifak oluşturmak amaçlı olduğu söyleminin büyük bir aldatmaca olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında, NATO’nun genelde dünya emperyalizminin, özelde de emperyalist hiyerarşi içinde ABD’nin hegemonyasını sürdürme örgütü olduğunu belirtti. NATO’nun sosyalizme karşı kurulduğunu, Sovyetler’in dağılmasından sonra ve bugün devrimci durumlardan çekindikleri için hala varlığını devam ettirdiklerini belirten Okuyan, bunun bir başka bir gerekçesi olarak Sovyetler Birliği’nden boşalan alanlara yerleşmek ve belli bazı ulus devletlerin egemenliğine son vermek olduğunu ifade etti.

NATO’nun Gladyo örgütünü tasfiye etmesine yönelik olarak Kemal Okuyan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gladyo, bizzat ABD tarafından tasfiyeye uğratılmış ve yeniden yapılandırılmıştır. 1988 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği’nde hala güçlü bir komünist irade mevcuttu. Böyle bir dönemde ABD, yumuşama yanılgısı yaratmak adına bu tür bir yolu seçmiştir. Sovyetler Birliği’ndeki komünist iradenin güçlenmesini engellemek için saldırı değil 'yumuşama' algısı yaratmak ihtiyacını duydular. Bu, sadece İtalya’da değil Belçika, Hollanda, Portekiz gibi ülkelerde de gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ise bu süreç, Kürt savaşı nedeniyle bugüne kadar uzamıştır.”

NATO’nun düzenlemiş olduğu Terörle Mücadele Konsepti’nin de koca bir aldatmaca olduğunu, NATO’nun savunma değil aksine bir terör örgütü olduğunu belirterek bunun izlerinin Yugoslavya, Bosna, Hersek, Irak, Afganistan, Libya ve bugünlerde Suriye’de açıkça görüldüğünü söyleyen Okuyan, NATO’nun bugün İran, Karadeniz ve Afrika olmak üzere üç tane önceliği olduğunu belirtti. Okuyan, bunlarla ilgili olarak İran’ın tüm komşularında ve sadece Türkiye’de 25 tane resmi NATO üssünün olduğunu, Karadeniz’deki etkinliğini Gürcistan ile sürdürmeye çalıştığını ve Suriye meselesinin netleşmesi halinde Karadeniz’de bir ABD ya da NATO üssü açılmasının gündeme geleceğini belirterek, AKP’nin de bu politikalarda ABD’ye bir diyet borcunun olduğunu, Suriye’ye saldırı politikalarının da bundan kaynaklandığını ifade etti.

Türkiye’nin bölgedeki rolüne ilişkin ise Kemal Okuyan şunları söyledi:

“Yıllarca Türkiye burjuvazisi tarafından hazırlanan süreçte Fethullah Gülen ile beraber Müslüman Kardeşler ABD’ye bölgede çok büyük bir iyilikte bulundular. ABD ve Çin arasında bugün Afrika üzerinde ciddi bir hesaplaşma sürmekte. Türkiye de bu süreçte bölgeye Gülen okullarıyla, sermayesiyle ve askeri gücüyle yerleşmiştir. Bu durum artık bir iç politika gündemidir. Türkiye burjuvazisinin bu bölgedeki macerası aynı zamanda Türkiye emekçi sınıfının da gündemidir ve Türkiye emekçi sınıfının başarılı olması, bu maceraların sabote edilmesine de bağlıdır. Bu anlamda Türkiye Afrika’da, Suriye’de başarısız olmalıdır. Çünkü bu, Türkiye’nin değil, sermayenin ve NATO’nun macerasıdır. Yurtseverlik bunu gerektirir.”

Son olarak Mahirler’in katledilişinin 40. Yılı olması dolayısıyla onları anan ve ABD emperyalizmine ve NATO’ya karşı vermiş oldukları mücadelenin önemine dikkat çeken Okuyan, NATO’ya karşı mücadelenin bugün sosyalistlerin ve yurtseverlerin önüne koyması gereken yakıcı bir mücadele alanı olduğunu belirtti. Dinleyenlerden gelen soru ve katkılarla etkinlik sona erdi.

(soL - İzmir)