“Türk ordusu için gerçeğin saati çaldı...”

“Türkiye Siyasetinde Ordunun Rolü: Asker-Sivil İlişkileri, Güvenlik Sektörü ve Sivil Denetim” başlıklı konferansın ilk günü tamamlandı.

Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Bürosu tarafından Taksim Larespark Hotel’de düzenlenen konferans dizisinin ilk gününde, ana başlığı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Sivillerle İlişkisinin Demokratikleşmesi” olan oturumlarda, Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar, Ömer Laçiner, Andrew Cottey ve Joost Lagendijk ile akademisyenler, eski diplomatlar konuştu ve dinleyici sorularını yanıtladı.

Engel olan kaya kaldırılıyor...
Asker- sivil ilişkileri Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Yüksek Askeri Şura, sivil ve askeri yargı ayrımı, savunuma bütçesi, Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK), Ergenekon-derin devlet, Avrupa Birliği başlıklarında tartışılan panellerde ilginç diyaloglar yaşandı.

Açılış konuşmasını yapan, derneğin Türkiye Bürosu temsilcisi Ulrike Dufner, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne göndermeyle, demokratikleşme önünde engel olan “kayanın kaldırılmasının” önemi üzerine tartışılacağını söyledikten sonra, Almanya’da Alman askerleri üzerine yaşanan güncel tartışmalardan örnekler verdi. Dufner’e göre, Afganistan’da ölen Alman askerleri şehit kabul edilemezdi. Ayrıca, Hitler’e suikast düzenlenen günün her yıldönümünde, Alman askerine yemin ettirilmesinin bir anlamı vardı, bu da, asker olunsa bile her askerin kendi vicdanına karşı sorumlu olacağının hatırlatılmasıydı.

Dufner, açılış konuşmasının sonunda, Kürt bölgelerinde ölen Türk askerleri için de “gereksiz yere tahammül etmesinler, hayatlarını tehlikeye atmanın manası üzerine düşünsünler” diyerek, Almanya’da da Türkiye’de de asker ölümlerine ulusal anlam yüklenmeye ve halk tepkisi oluşturulmaya çalışıldığını, sivil kontrol için, siyaset alanından askeri sembollerin temizlenmesi gerektiğini belirtti.

Taşlar yerinden oynadı...
Moderatör Cengiz Çandar’ın kısa açış konuşması sonrasında söz alan Ali Bayramoğlu, asker sivil ilişkileri hakkında bir çerçeve çizeceğini belirterek başladığı konuşmasında, askeri vesayette iki kavram olduğunu, bu kavramların, “mali, idari ve politik” sıralamalarıyla “özerklik” ve “aşırı merkeziyetçilik” olduğunu söyledi.

Kavramlar üzerine konuşan Bayramoğlu, yetki ve sorumluluk karmaşasını sivil asker ilişkileri üzerine tarihsel örneklerle açıklamaya çalıştı ve Erdoğan’ın, başbakanlığının ilk günlerinde Emniyet Aşayiş Yardımlaşma (EMASYA) porotokolü üzerine ilk diyaloglarındaki bilgisizliği üzerine anısını paylaştı.

Ardından söz alan konuşmacılar, MGK ve OYAK üzerine sunumlar yaptılar.

MGK üzerine sunumunu okuyan Yaprak Gürsoy, eğer para bulabilirse, TSK’nın toplum nezninde güvenilirliğini araştırmak istediğini söyledi.

Panel sonunda Avrupa Birliği, NATO, ABD ilişkileri, ordu-sivil ilişkileri, ordunun demokratikleştirilmesi süreci ile ABD’nin bölgesel düzenlemeleri arasındaki bağın ne olabileceği sorusu üzerine, Bayramoğlu, TSK’nın sistem içinde yerinin değişmesinin “taşların yerinden oynamasının” sonucu olduğunu, Türkiye’nin artık ABD’nin komşusu olduğunu, Kürt sorununa bulunan “ara politik çözüm” ile Türk ordusuna yapılan etkilerin doğal olduğunu ifade etti.

Başbuğ kışlasına çekilmeye çalışıyor...
Değişim baskısının Süleymaniye olayından itibaren yaşandığını belirten Bayramoğlu, Avrasyacıların arayışının sonuçsuz kalması ile yeni güç arayışına girildiğini ve sonucunda bir tasfiye süreci yaşandığını, ortaya çıkan suikast planlarının da bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini, TSK içinde iç çatışma olabileceğini düşündüğünü söyledi.

Hilmi Özkök, Tuncer Kılınç ve İlker Başbuğ’un geniş bir yelpaze içinde farklı akımları temsilcisi olduklarını, Özkök’ ün entelektüel subayları, Kılınç’ ın ise ‘İkinci Kemalistler’i temsil ettiğini, Başbuğ’un kışlasına çekilirken “TSK’nın meşruiyetini korumaya çalıştığını” söyledi.

Bayramoğlu son olarak ordunun rolünün değişiminin merkezinde ABD ve NATO olduğunu özellikle vurguladı.

Bayramoğlu’nun panelin başlığı ile ilgisi olmadığı gerekçesiyle “telekulak” ile ilgili sorulara sert cevap vermesi üzerine salonda kısa süre gerginlik yaşandı.

Türk ordusu AB ile strateji çizmeli
Üçüncü panelde ordunun rolünü “AB’nin etkisi ve talepleri üzerine” değerlendiren Joost Lagendijk, AB üyelik sürecini de orduyla ilgili gelişmeleri örnekleyerek anlattı. AB, ABD ve NATO ilişkileri, TSK’nın bu ilişkiler içindeki yeri, ordunun siyaset ile ilişkisi konusundaki soruları yanıtlayan Lagendijk, her şeyin bir akşamda değişmesini beklemediklerini söyledi.

Lagendijk, defalarca Türk ordusunun üst kademesi ile görüşmek istediklerini, taleplerinin sürekli reddedildiğini, asker-sivil ilişkilerinde Avrupa’da bile tek model olmadığını, Türkiye’ye özgün model için sabırlı olmak gerektiğini, artık Türk ordusu için gerçeğin saatinin çaldığını, TSK’nın bizzat komutanlarının, ordunun yeni rolüyle ilgili tartışmaları kamuoyu önünde yapması gerektiğini dile getirdi. ABD’nin askeri konularda üstünlüğünü tartışamayacağını, ama Türk ordusunun geleceği için ABD yerine AB ile strateji çizmesi gerektiğini, Balkanlar’da ve Afganistan’da AB’nin daha belirleyici olacağını söyledi.

ABD, NATO ve AB ilişkileri ve TSK ile bağıntıları ile ilgili soruları yanıtlayan Andrew Cottey, Türkiye’nin Müslüman olması nedeniyle barış misyonu görevlerinde daha çok katkısı olmasının bekleneceğini söyledi.

1994 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteren, Alman Yeşiller Partisi’ne yakın olduğunu ilan eden Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin düzenlediği konferansın son paneli, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) yakın zamanda yayınladığı “Güvenlik Sektörü Reformu Siyasa Raporu” üzerine olacak.