Suriye'deki Türk gazeteciler serbest, ama medya suskun

Suriye'de tutuldukları söylenen Adem Özköse ve Hamit Coşkun dün Türkiye'ye döndü. Kısa süre öncesine kadar bu iki isim etrafından bir hayli gürültü kopartılırken, medyanın Özköse ve Coşkun'un Türkiye'ye iadesinden sonra sessiz kalması dikkat çekiyor.

Suriye'ye belgesel çekmek için gittikleri ileri sürülen ve 9 Mart tarihinde İdlib kentinde ortadan kaybolmalarının ardından iki ayı aşkın bir süre boyunca Suriye yönetimi tarafından tutuldukları söylenen Adem Özköse ve Hamit Coşkun, dün Türkiye'ye döndü.

Özköse ve Coşkun'un Türkiye'ye getirilmeleri konusunda, İHH İnsani Yardım Vakfı'nın başını çektiği Mazlum-Der ve Özgür-Der gibi örgütler öne çıkarılarak yaratılan atmosfer, AKP hükümetinin bariz bir şekilde geri planda kalma tercihine işaret ederken, Suriye'ye yönelik tehditkar söylemin de bir miktar geri çekilmeye başlandığı gözlendi.

Medyaya AKP hükümetinden "sus ihtarı" mı yapıldı?
Buna paralel olarak, iki ay boyunca Özköse ve Coşkun'un ortadan kaybolması konusunu Suriye karşıtı propagandanın kendi paylarına düşen kısmında oldukça işlevli kullanan cemaat ve hükümet medyası da, bu gelişmeyi internet sitelerinin manşetlerinde kısa bir süre tuttuktan sonra, bugün habere ön sayfalarında yer vermeyerek, hükümetin temkinliliğine ortak oldu.

Suriye'ye yönelik müdahaleyi savunan Gerçek Hayat dergisi ve Milat gazetesinde yazan Adem Özköse ile kameraman Hamit Coşkun'un öyküsünün "mütevazi" haberlerle geçiştirilmesi, hükümetin medyaya telkinin akla getirirken, soru işaretlerine de neden oldu.

Birkaç gün önce senaryolar havada uçuşuyordu
Oysa Taraf gazetesi dört gün önce yayımladığı ve kaynağını açıklamadığı bir haberinde, Özköse ve Coşkun'un Türkiye'ye getirilmesi ile ilgili bir iddia ortaya atmıştı. Haberde, "İran'dan Suriye'ye giderken Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı'nda 8 Ocak'ta durdurulan ve içinden balistik füze ham maddesi çıkan dört TIR'ın, Suriye istihbaratının elinde bulunduğu iddia edilen iki gazeteciyle ilgili pazarlıklar çerçevesinde İran'a iade edildiği" iddia edilmişti.

Taraf'ta çıkan bu haber Özköse ve Coşkun'un ortadan kaybolması konusunda Suriye kadar İran'ın da işin içinde olduğunu ima etmekle kalmamış, 20 Ocak'ta yayımlanan bir başka haberde, TIR'larda taşınan malzemelerin Suriye'de kimyasal başlıklı füzelerde kullanılacağı iddiası hatırlatılarak, İran ile Suriye'nin askeri ortaklığına ilişkin bir şaibe yaratılmaya çalışılmıştı.

Dertleri "sivil diplomasi" mi, kendilerini AKP hükümetine siper etmek mi?
Dışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Suriye'ye yönelik sert söylemini, söz konusu iki kişiyle ilgili olarak, "kaçırılan" yerine "haber alınmayan" şeklinde düzeltmesi ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın İHH'yı öne çıkarmasının medyadaki bir başka karşılığı da hükümetlerarası ilişkileri ikinci plana yerleştiren "sivil diplomasi" üzerine aynı elden çıkmış gibi yazılan yazılar oldu.

Nitekim, İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım da dün yaptığı açıklamada, "Özköse ile Coşkun'un kaçırıldığı günden bu yana izlerini sürdüklerini" ve Mazlumder ile beraber "insani diplomasi" çerçevesinde bir çalışma başlattıklarını anlattı. Yıldırım, Suriyeli ve İranlı yetkililerle görüştüklerini söyledikten sonra İran'a yaptıkları yardımlardan dolayı teşekkür etti. Yıldırım, Adem Özköse ile Hamit Coşkun'un İran aracılığıyla Türkiye'ye dönüşünün Suriyeli muhaliflerin kaçırdığı 2 İranlı'nın Hatay'da jandarmaya teslim edilmesiyle çakışması nedeniyle "esir takası" yapıldığı yönündeki yorumlara karşı da, Türkiye-İran-Suriye arasında bir takasın söz konusu olmadığını söyledi.

Bu çakışmanın, ortada bir "arabuluculuğa" değil "esir takası"na işaret ettiği açıkken, asıl dikkat çekmesi gereken nokta ise, İran'ın Özköse ile Coşkun'un Türkiye'ye dönmesi için devreye girmesinden çok, AKP hükümetinin 2 İranlı'yı elinde esir tutan "Özgür Suriye Ordusu" üzerindeki etkisi...

(soL-Haber Merkezi)