Sol, anılardaki ’68’e sığmaz…

Bugün solun görevlerini yalnızca geçmişe ve özellikle 1968 ruhuna bakarak anlamak olanaksız.

Üzerinden 40 yıl geçmiş herhangi bir olayın "anı"lar demetinde yerini almasının ilk bakışta yadırganacak herhangi bir yönü yok. Tabii, kişisel tarihlerden söz ediyorsak. Ama, bir sosyal olgu söz konusuysa, 'anı"ya dönüşmesi için, ya tarihsel akış içindeki rolünü tümüyle kaybetmesi gerekir, ya da toplumsal niteliğinin kişiselleştirilmeye elverecek kadar içeriksiz olması. 1968 gençlik eylemlerinin 40. yılında, bu "gençlik kalkışması"nın dünyadaki ve bunun bir izdüşümü olarak Türkiye'deki "anma" etkinliklerine kabaca bir göz atmak bile, '68'in, bu iki yönü de barındıran konumunu, dolayısıyla, bugüne ve yarına bakanların, bu "efsane"yi, "tarihten bir yaprak" olarak bir kenara koymalarının gününün gelip de geçtiğini açıkça ortaya koyuyor.

İhtilale dönüşmeyecek isyan, iyidir
1968, özellikle Asya ve Latin Amerika'da, halkların yükselen anti-emperyalist mücadelelerinin rüzgârı içinde, Batı gençliğinin, çeşitli siyasal tonlar ve özgürlük talepleri taşıyan bir romantizmle "isyana" katılışının adıydı. Ve, Fransız İhtilali'nin öngününde, Louis'nin, "bu bir isyan!" dediğinde aldığı "hayır ekselans, korkarım bu bir ihtilal" yanıtından bu yana, tarih, isyan ile ihtilalin iki ayrı şey olduğunu göstermişti. Salt isyan, denetlenmesi, bastırılması, sönmesi hâlâ mümkün olan bir şeydi... 1968 gençlik hareketi, bunun bir kez daha doğrulanmasıydı, o kadar. Ve sönüp giden bir "isyan", kendisini alaşağı edebilecek her ciddi tehdidin karşısına, sistemin, gücünü kanıtlamakta kullanacağı bir tarih dersi olarak çıkartabileceği malzeme haline geliyordu.

Türkiye'de '68, Batı'dakinden daha radikal bir şekilde yaşanarak, belki de bu farkın bir göstergesi olarak '71 diye anılmasına yol açan bir seyir izledi. Ama bugün gelinen noktada, aynı kaderi paylaştı: Anı!

"Elveda"lar kuşağına dönüş
'68 Fransası'nın liderlerinden, o zamanın "kızıl'ı, şimdinin "yeşil"i Avrupa Parlamentosu üyesi Daniel Cohn Bendit, kitabını yazıp, adını "Biz Devrimi Çok Sevmiştik" koyduğunda, aslında gelinen noktayı özetlemişti. Devrim, "miş'li geçmiş zaman"da kalmıştı bir kuşağın geneli için. Andre Gorz'un "Elveda Proletarya"sı, Türkiye'de Ertuğrul Özkök'ün "Elveda Başkaldırısı"yla yankılanmıştı. '68, siyaset sahnesinden, elinde beyaz bayrakla çekiliyordu... "İsyan", tatlı bir gençlik anısına dönüşüyordu...

Temcit pilavı, emniyet sübabı
"Toplumsal niteliğin kişiselleştirilmesi", bu noktada devreye giriyordu işte. Sistem, "yenilmiş âsilere çiçek veriyor"du. Ve '68'i belki de sırf yaşı tuttuğundan yaşayan büyük çoğunluk, bu anıları biriktirme sürecinde edindiği bütün değerleri, sarf malzemesi olarak kullanıyor, kendisine özellikle medyada köşecikler ediniyordu. Kendisinden istenen basitti aslında: Zaman zaman "hey gidi günler" diyerek "kalkışma" günlerini anacak, bunları sistemin içinde edindiği yerden yaptığı için de, sisteme karşı gelmenin beyhudeliğinin numunesi olacaktı. Ve olur da, '68'i aşan bir hareket yükselirse, bu temcit pilavını öne sürerek, emniyet sübabı rolünü üstlenecekti...

Sosyalistler, '68'in anılarda kalmışlığından neden rahatsızlık duysun ki? Tersine, sadece anılacak değil, yapılacak tarihi de olanlar için, '68'in yeri orasıdır. Çünkü, sosyalistler, bir yürüyüşü sürdürmektedir, '68'i yorulduğu yerde bırakarak... soL