Özal'ın Kürt pragmatizmi

Bugün Kürt sorununu çözmek isteyen lider olarak gösterilen Özal, Kürtleri bölgesel pazarlıklar yürütülürken masada koz olarak kullanabileceğini düşünen bir liderdi. Kürt sorunun bugün içine girdiği çözümsüzlük durumuna Özal'ın katkısının büyük olduğu biliniyor.

Ölümünün 17. yılında bugün törenlerle anılan ve AKP'nin "Demokratik Açılımı" ile ismi sık sık gündeme gelen Turgut Özal, aralarında Kürt siyasetçilerin de olduğu çevreler tarafından “Kürt sorununu çözmek isteyen lider” olarak nitelenir. Ancak Özal’ın Kürt sorunu karşısındaki politikaları, adil bir çözüm konusunda ısrar eden ilkeli bir liderden çok Kürtleri bölgesel çıkarları için kullanmak heveslisi pragmatik bir lider olduğunu gösteriyor.

ABD’nin Irak’ı ele geçirme niyetinin farkında olan Özal, bunu kendisi için de tarihi fırsat olarak gördü. 1991-1993 döneminde Kürt sorunu konusunda attığı adımlar, “bu tarihi fırsatı” değerlendirmeye dönüktü.

Körfez krizi yıllarında ABD’deki Bush yönetimiyle Irak konusunda yaptığı pazarlıklar Özal’ı Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin bazı yeni projeler geliştirmeye itti. Özal, Bush yönetimi ile yaptığı pazarlıklarda Irak’ta ABD’nin yanında daha aktif bir rol oynamak istediğini dile getirdi. Bush yönetimine Türkiye’nin oynayacağı rolün mükafatı olarak Musul ve Kerkük’ün Türkiye’ye verilmesini beklediklerini de ifade etti.

Bu pazarlıklarda Türkiye’nin eline güçlendirebilecek tek kart Kürtlerdi. Türkmen kartının zayıf bir kart olduğunun farkında olan Özal, Irak Kürtleri ve Türkiye Kürtlerini, Irak pastasından pay kapmak için kullanabileceğini düşünmekteydi. Irak karşısında ABD’nin yanında yer alırken, Kürtleri kullanarak elini güçlendirebileceğini ve kendisine düşen payı büyütebileceğini tasarladı.

Bu hesaplarla hareket eden Özal, Irak Kürtleri ile Türkiye Kürtlerinin akraba olduğunu hatırladı. Türkiye’nin Celal Talabani ve Mesut Barzani’nin ABD ile temaslarına aracılık etmesine önayak oldu.

Iraklı Kürt liderlere hamilik etme fikrini askerlere de açan Özal, Milli Güvenlik Kurulu’ndan onay aldı.

1991 yılından itibaren Celal Talabani’nin Türkiye ziyaretleriyle birlikte Kuzey Irak’taki Kürtlerle yeni bir ilişki geliştirildi. O yıllarda bu ilişkinin bir sonucu da Talabani ve Barzani liderliğindeki grupların PKK’ye karşı Türkiye ile birlikte hareket etme kararını almış olmalarıdır.

Bu politika Irak’ın ABD tarafından işgali durumunda Musul ve Kerkük’ün Türkiye’ye katılması, Irak petrollerinden pay kapılması hayalleri üzerine kurulmuştu. Özal, Türkiye’yi büyütmek için Kürtleri kullanması gerektiğini düşünmekteydi.

Kendisiyle birlikte devletin önemli kademelerindeki bazı isimleri de ikna etmişti. O dönem başbakan olan Süleyman Demirel’le bu konuları görüştüğü biliniyordu. İşte bu koşullar Demirel’e “Kürt realitesini tanıyoruz” açıklaması yaptırdı.

Özal açılımları
Kürtleri, Irak’ta bir manivela olarak kullanmayı tasarlayan Özal, bunu yapmak için içeride de bir çözüm gündemi açması gerektiğini biliyordu. Bu çerçevede bugün bazı çevreler tarafından “çözüm” olarak güzellenen açılımlar gündeme geldi.

Özal açılımları somut olarak Kürtçenin kullanımının serbest bırakılmasını öngörmekteydi. GAP’ın Kürtçe yayın yapmasına izin verilmesi, Kürtçe eğitim gibi başlıkları açması bu döneme denk gelir.

Bu dönemde Özal gerekirse “federasyon kurulabileceğini” de dile getirmeye başladı. Özal federasyon fikrini Kürtlere yönetim hakkı tanımak niyetiyle değil, Kuzey Irak’ı Türkiye’ye katmak amacıyla dile getirmekteydi.

Özal’ın bölgesel hayalleri büyüktü ve insani sınırlar tanımıyordu. Kürt sorununa yönelik çözüm önerileri Türkiye Kürtlerini bu projelerin önünde engel olmaktan çıkarıp, onların varlığından yararlanmayı öngörmekteydi.

Özal’ın “double track” politikası
Özal’ın "barışçıl" adımları hiçbir zaman savaştan vazgeçildiği anlamına gelmedi. Kendi nitelemesiyle Kürt sorununda “double track” tercih edildi yumuşak politikalara, sert politikalar eşlik etti. Özal, PKK hareketine karşı askeri önlemlerden hiçbir zaman vazgeçmedi. Bunun için tüm bölgeyi kapsayan ve PKK’ye verilen halk desteğini kesmeye yönelik politikalar geliştirildi.

Nitekim Özal başbakanlık yıllarından başlamak üzere Doğu ve Güneydoğu’yu kana bulayan bir dizi politikanın ya mimarı ya da aktif uygulayıcısı olmuştur. Asker ve polise aşırı yetkiler veren Olağanüstü Hal, 1987 yılında Özal döneminde hayata geçirildi.

Özal, adı faili meçhullerle, işkenceyle özdeşleşen Özel Tim’in kurulmasını sağlayan isimdi. Özel Tim 1983 yılında Özal’ın başbakanlığı döneminde PKK’ye karşı kurdurulmuştu. Özal Cumhurbaşkanlığı döneminde Başbakan Süleyman Demirel'e yazdığı bir mektupta, özel timlerin “arayan” bir tarzdan çıkmasını ve “bulan ve yok eden” bir tarzla devriye gezmesi isteğini dile getirdi. Yine aynı mektupta “köy boşaltmalar” da bir yöntem olarak yer aldı.

Bölgeye “istenmeyen gazetecilerin” girmesini engellemek üzere çıkarılan “sansür ve sürgün kararnameleri” da Özal hükümetinin bir icraatıydı.

Özal bugün bile bölgede büyük sorunlar yaratan, adı katliamlar, tecavüzler, soygunlarla anılan koruculuk sistemini de başlatan kişidir. Özal hükümeti, 1985 yılında PKK’ye karşı Kürtler arasından geçici köy korucuları oluşturulmasını sağlayan adımları attı.

(soL-Haber Merkezi)