Kürt baharı tartışmaları ya da gericiliğin iki yüzü

<strong>Suriye Kürdistanı'nda ve Şemdinli'de bir süredir yaşanan gelişmeler sonucunda köşeye sıkışan AKP'liler, yaşananların bir "Kürt Baharı" yaratmaya çalışmak olduğunu iddia ediyor.</strong>

Son haftalarda gerek Suriye Kürdistanı'nda ve gerekse Şemdinli'de yaşananlar AKP hükümetini iyice köşeye sıkıştırdı. PYD'nin Suriye Kürdistanı'nda özerk yönetim ilan etmesi, AKP'nin Suriye karşıtı propagandayı iyice kızıştırdığı ve İslamcı muhaliflerin "demokrasi mücadelesini" selamlayıp durduğu günlere denk gelmişti. Bunun üzerine bilindiği gibi hem AKP hem de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), yaşananlara sert tepki göstermiş ve sıkışmaya başladığını hisseden AKP iktidarı, bölgede diplomasi trafiğini yoğunlaştırmıştı.

Bunun üzerine Barzani ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi'ni devreye sokarak Kürtleri denetlemeyi deneyen AKP'nin adımları sonuç vermekten uzak görünüyor. Tam da böyle bir dönemde iki haftadır Şemdinli'de nelerin yaşandığı bilinmiyor. İki haftadır süren çatışmalara dair hükümet cephesinden net bir açıklama gelmezken, verilen demeçlerde bölgede güvenliğin kontrol altında olduğu ve inisiyatifin güvenlik güçlerinin elinde olduğuna dair kapalı ifadelerin ötesinde bir ifade bulunmuyor.

Nitekim bu iki cepheden sıkışan AKP'liler, bir kaç gündür PKK'yi Esad'ın desteklediğini belirten açıklamalar yapmaya başladılar. Gerek Başbakan Erdoğan ve gerekse AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik yakın zamanda bu yönde bir dizi açıklama yaptı. Yandaş medya da bu konuda hükümetten farklı davranmıyor. Ancak, PKK-PYD çizgisinin Esad tarafından desteklendiği iddialarına somut bir kanıt gösterilememesi bir yana, Türkiye'de aylardır Esad rejimini devirmek için İslamcı muhaliflerin kullanımına açılan gizli-açık üsler ve yapılan silah ve para yardımlarından bahseden olmuyor.

Herkesin baharı bir mi?
AKP, farklı dinamiklerle başlayan ancak giderek emperyalizmin bölgedeki inisiyatifini artırmasının bir aracına dönüşen "Arap Baharı" sürecinde taşeron roller üstlenme hevesleriyle, Suriye konusunda fazla istekli bir pozisyona yerleşmiş ve siyasal söylemini "diktatörlüklerin yıkılması, demokrasinin yerleşmesi" gibi bir eksene yerleştirmişti. Bu süreçte Arap Baharı'nın meşruiyetini temel alan AKP iktidarı, bölge ülkelerinde birer birer İslamcı iktidarların kuruluyor olmasından ve desteklediği Suriyeli muhaliflerin de ağırlıklı ve öncü kesiminin İslamcılardan oluşmasından memnun görünüyordu.

Tüm bu süreçte propagandasını bahsi geçen eksende yürüten AKP, bir süredir yaşanan gelişmelerin sonunda köşeye sıkıştıkça çeşitli manevralar deniyor. Ancak bu süreçte söylem düzeyinde kendisiyle sürekli çelişen açıklamalar yapıyor.

Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) Suriye Kürdistanı'nda özerk yönetim ilan etmesi ve Şemdinli'de yaşananlar üzerine içine girdiği krizi yönetmekte zorlanan iktidar, bu yaşananların bir komplo olduğunu ve Esad'ın ve diğer "düşman ülkelerin" Türkiye'ye karşı yürüttükleri planların sonucu olduğunu iddia ediyor. Nitekim Ömer Çelik geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada PKK'nin kendisini Arap Baharı'nın devamı gibi göstermeye çalıştığını belirterek şöyle konuştu:

"Kendini, Arap Baharı'ndaki halkların meşru ayaklanmalarının bir doğal sonucu gibi göstermeye çalışıyor. PKK'nın bölge halklarının meşru talepleriyle bir ilgisi yoktur. PKK'nın talepleri olsa olsa bölgedeki diktatörlüklerle aynı boyutta değerlendirilebilir."

AKP'nin, Arap Baharı sürecinde inşa ettiği tüm propaganda dilini ve politik söylemini, iş Kürtlere gelince terk ettiği görülüyor. Yaşanan süreci siyasi olarak yönetmekte zorlandığı açık hale gelen iktidar partisinin, medya desteğini de arkasına alarak, ortaya çıkan bu iki yüzlü tavrı kabullendirmeye çalıştığı görülüyor. Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan'ın danışmanı ve Star gazetesi yazarı Yalçın Akdoğan'ın, geçtiğimiz Cuma günü yazdığı köşe yazısında durumu değerlendirirken kullandığı ifadeler bu iki yüzlü tavrı net biçiimde ortaya koyuyor:

"Suriye’nin kuzey bölgelerinde PYD’ye bağlı unsurların hareketlenmeye ve ‘özerklik’ lafları etmeye başlamaları, BDP ve PKK’nın ayarını bozdu. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü içinde özerklik vurgusu yapan BDP’liler, Suriye’de birkaç bayrak ve eli silahlı adam görünce hemen havaya girip bölgesel konfederalizmden, bölge Kürtlerinin birleşebileceği federatif bir yapıdan bahsetmeye başladılar. Aynı Habur sonrasında yaşananlar gibi bir çiçek görünce bahar geldi zannedip zafer sarhoşluğuna kapılmak, siyasi söylemlerde taşkınlık yapmak aslında ucuzcu ve aceleci bir tavır, gerçek niyetleri deşifre eden bir gösterge..."

Emperyalist projelere angaje olup ülkeyi ajanların cirit attığı bir yer haline getirmek, başını islamcıların çektiği muhalifler sınırın ötesine daha rahat operasyon yapabilsin diye çeşitli üsler kurmak, muhaliflere yapılan para ve silah yardımları ve sık sık yapılan dış müdahale çağrıları bir yanda dururken ve tüm bunlar Arap Baharı'nın ve özelde Suriye'ye dönük müdahaleci politikaların "meşruiyetine" gölge düşürmezken, AKP konu kendi Kürtlerine gelince gelişmelerin bir "Kürt Baharı" gibi gösterilmeye çalışıldığını ifade ederek sürecin meşruiyetini sorguluyor.

(soL - Haber Merkezi)