Kemal Okuyan yazdı: Tekme

AKP rejimi öngörülenden hızlı ve çok büyük bir gürültüyle çöküyor. Adalet Komisyonu’ndan gelen höykürme sesleri de bu gürültünün parçası.

Tekme

Adalet Komisyonu’nda HSYK yasasını görüşecekler. Adalet dağıtım mekanizmasını ayarlayacaklar dilediklerince. Buna karşı çıkanları iki gündür tehdit ediyor, itekliyor, yumrukluyorlar.

Komisyon çalışmaları sürerken bir kamu görevlisi, bir yargıç, temsil ettiği meslek örgütünün görüşünü sunmak için verdiği konuşma dilekçesinin akıbetini sormak istiyor. “Provokatör” diye bağırıyor bir AKP’li. Arkasından küfürler, su bardakları, tablet bilgisayarlar uçuşuyor. Derken, Erdoğan’ı Meclis’te en iyi şekilde temsil eden, liderine çok yakışan bir vekil uçuşa geçiyor. Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, aynı zamanda soL gazetesi yazarı olan yargıcın suratına tekmeyi yapıştırıyor. Gözü dönmüş güruhun arasından, kalleşçe…

Bu manzara karşısında birçok kişinin nasıl tepki verdiğini biliyorum.

Küfürbaz ve tekmeci zatı dövmek için millet dün resmen aşeriyordu. Kimse “hukuk”tan, “mahkeme”den, “Meclis iradesi”nden söz etmiyordu. Bunlara hiç inanmayan ama şimdilik başka bir şeye de inanmayan bir toplum var ortada.

Benzeri olmayan bir siyasi kriz ile karşı karşıyayız.

AKP rejimi öngörülenden hızlı ve çok büyük bir gürültüyle çöküyor. Adalet Komisyonu’ndan gelen höykürme sesleri de bu gürültünün parçası.

Sürdürülemez.

Öte yandan “sonlandırıcı” irade ne siyasal ne toplumsal düzlemde belirginleşmiş değil.

Buradan çıkacak sonuç, “sürebilir” olamaz. Çünkü sürmemeli, çünkü süremez.

Zamana karşı yarış. Gerici koalisyonun kendini yenilemesine, kendi içinden seçenek üretmesine, şu ya da bu parçasının kendini aklamasına ya da güçlenmesine izin vermeyecek ve doğacak boşluğu emekçi halk adına dolduracak bir mücadele kendini dayatıyor.

Bu mücadele, mevcut iktidarın meşruiyetinin bittiği gerçeği hesaba katılarak verilebilir ancak.

Siyasette bunun anlamı, “kepenk kapatma” değildir. İktidarın meşruiyetinin bitmesi, eğer toplumda devrimci bir yükseliş yoksa, farklı siyaset kanallarını sürekli açık tutmayı, iktidarı yalnızlaştırmayı ve onun toplumsal tabanını daraltmayı gerektirir.

Sistemi kuralsızca işletmeye kalkıyorsa bir gayrımeşru iktidar, mekanizmaları önemsizleştirmek, hatta işlevsizleştirmek halkın meşru hakkıdır.
Halkın temsilcileri orada örgütlü bir biçimde temsil edilseydi örneğin, iktidarın terör estirdiği Meclis çalışmaları boykot edilirdi. Doğrusu bu olurdu.
Şimdi olansa şudur: Meşruiyeti kalmayan bir iktidar, Meclis’te tekmeyi yapıştırmış ve dünya başına yıkılmamıştır.

İktidarın kendisi meşru değildir ama tekme meşrulaşmıştır!

Saçmalığa bakın…